Yurttaşlar “keşke her sene seçim olsaydı” diyecek hale geldiler… Sömürdüğü emekçiyi, gün yüzü görmeyen emekliyi, işsiz bıraktığı genci, aç kalan çiftçiyi, siftahsız esnafı, deprem ve sel felaketlerinde evi çöken, ailesini kaybeden felaketzedeyi şimdi hatırlayarak, ulufeler dağıtıyor… Yani seçim hazırlığı yapıyor…

İnanmayacaksınız ama “Saray’dan çıkmak istemeyen AKP, 21 yıl boyunca yok ettiği, laik demokratik sosyal hukuk devletini yeniden kuracaklarını” müjdeliyor… Bu ikili ruh halinden bıktık!

Seçmenin aklını çelmek için vaat üzerine vaat, fiyatlarda indirim üzerine indirim, elektriği, gazı, bezi hatta depremde evi yıkılana evi, beleş vereceğinin sözünü veriyor… Söz vermekle de kalmıyor, borçları siliyor, her seçimde yaptığı gibi, uçak, helikopter, gemi, şimdide otomobil yaptığımızı müjdeliyor. Emeklilere, EYT’lilere, memurlara para vermeye hazırlanıyor. Şapkadan tavşan değil, cüzdan çıkarmanın yollarını arıyor. Heyhat! Bu kez millet bunlara kanmayacak farkında değil!

AKP şimdiye kadar oynadığı oyunlara son noktayı koydu... Birkaç “Oy uğruna” karanlık bir koalisyon oluşturuyor! Cumhur İttifakı’na, kadına karşı olan YRP’siyle HÜDAPAR’I alıyor. Böylece 70’li yılların insana düşman, hak ve özgürlükleri reddeden, gençlere karşı kanlı mücadeleyi seçen, “Milliyetçi Cephe hükümetine” benzer bir yapıyı yeniden kuruyor. AKP’nin, fütursuzca HÜDAPAR’a milletvekili listelerinde yer vereceğini açıklaması, Türkiye’nin geleceği açısından çok büyük kuşkular yaratıyor. Zira; 2012 yılında kurulan HÜDA PAR’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’na “Hizbullah size göre bir terör örgütü mü?” diye sorulduğunda, “Türkiye Cumhuriyeti’ne göre Hizbullah terör örgütü olabilir ama bana göre bir terör örgütü değil” açıklamasını yapmıştır. Devamla; “Hizbullah diye bir örgüt var. Hizbullah’ın kendi kendisini feshettiğini duymadım. Avukat olarak da Hizbullah’ın davalarını takip ettim. Hizbullah’tan yargılanan bazı kişilerin savunmalarına da katıldım. Onlar da Hizbullah’ın içinde olduklarını ve böyle bir yapının olduğunu söylediler. Dolayısıyla kim ‘Hizbullah yoktur’ diyorsa doğru bir tespit yapmıyor…”

HÜDAPAR’la iltisaklı olduğu iddia edilen Hizbullah Terör örgütü, 80’li yıllarda, tabanca ve satırla, aralarında Milletvekili Mehmet Sincar ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan’la birlikte 165 kişiyi öldürmüşlerdi. Hatırlayacaksınız; “17 Ocak 2000’de örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nun Beykoz’da öldürülmesiyle birlikte bulunan örgüt arşivinde yer alan olaylar ortaya çıkarıldı, tetikçilerin bir kısmı yakalandı, örgüt cephaneliklerine ve işkence sonrası domuz bağıyla öldürülmüş cesetlerle dolu mezar evlere ulaşılmıştı.

***

Tutuklanan Hizbullahçılar mahkemelerde insanı ürperten açıklamalar yapmışlardı. Örneğin;” 109 kişiyi bizzat tetik çekerek öldüren askeri kanat sorumlusu savunmasında, “Hizbullah’ın her kademesinde görev aldım. Allah yeryüzünde İslam’ı hâkim kılmak için bize görev verdi. Pişman değilim. Cezaevinde patlamaya hazır bomba haline geldik. Sabrımız tükenmiştir. İçeriyi kan gölüne çevirebiliriz” diyebilmiştir. Dahası, “Şu anda dışarı çıkarsam gözümü kırpmadan yine yaparım. Hatta iddianameye yansımayan ve savcının çözemediği başka eylemlerim de vardır” diyerek çekinmeden yaptıkları katliamları itiraf etmişlerdi. Hatta; “Cezaevinde bize baskı olursa, o cezaevinin savcısı, müdürü, o ilin emniyet müdürü, bizi yargılayan mahkeme heyetini Gaffar Okkan’ın yanına göndeririz” diyebilmişlerdi.

İşledikleri cinayetleri soğukkanlılıkla anlatırken mahkemeye, “Emniyet’in yetersiz kaldığı yerlerde biz Hizbullah olarak devreye girip en güzelini yaptık” diyerek gururla itirafta bulunmuşlardı. Yargılandıkları mahkemede, öldürülenlerin avukatlarına güvenlik görevlilerinin gözleri önünde pervasızca saldırabilmişlerdi. Yaptıkları vahşi katliamları rahatlıkla anlatan Hizbullahçılar, AKP iktidarının çıkardığı “Uzun tutukluluğu sınırlayan CMK’nin 102. Maddesi uyarınca, mahkemelerin cezalarını onamasına rağmen sessiz sedasız serbest bırakılmışlardı. Eli kanlı katillerin desteklediği partiyle seçimi kazanmak adına uzlaşan AKP, aslında son tehlikeli kozunu oynamaktadır!

***

Görülen o ki, bu seçim ya Türkiye’nin laik demokratik, sosyal hukuk devleti olarak varlığını sürdürmesini sağlayacak ya da hilafeti kurularak, şeriatın hüküm sürdüğü, kadınların kapatıldığı, insanların bilime arkasını döndüğü, emeğin ve tüm kaynakların emperyalistlerle işbirliği içindeki din tacirleriyle sömürüldüğü bir ülke haline gelecek!

Karar sizin! 14 Mayıs’ta “Kendinize hangisini uygun gördüğünüz” belli olacak!