Yıkıcı olan düşmek değil, düştüğün yerden kalkamamaktır! Bu fikrin farklı ifade biçimlerini bilirsiniz; farklı kişilere atfedilen… Şu da var; hata yapmamanın tek yolu hiçbir şey yapmamaktır!

Böyle bakınca, düşmek hiç yoktan iyidir. Düştüyseniz, kalkıp yürümeye çabalamışsınız demektir. Oturduğu yerden kalkmayan düşmez ki.

Seçimlerden sonra bütün partiler birer değerlendirme yaptı ve galiba Saadet dışında hepsi de bir şekilde biz kazandık dedi ya; son günlerde yaşananlar CHP ve İYİ Parti açısından durumun hiç de o ilk değerlendirmelerde söylenenler gibi olmadığını gösteriyor.

Her iki parti de kongre derdine düştü ve ikisinde de epey hırpalayıcı bir lider değiştirme tartışması yaşanıyor. O tartışmalar açısından durum bu hafta büyük ölçüde netleşecek.

Dün Cumhuriyet’te Erdem Gül yazmıştı; CHP haftaya “aklında yeni bir eylem planı” ile giriyormuş. Hapisteki milletvekilleri Enis Berberoğlu için yeniden “Adalet Yürüyüşü gibi” büyük bir eylem yapıp yapmama kararının eşiğindeymişler! Berberoğlu’nun tutukluluğunu protesto üzerinden “tek adam rejimine direniş” eylemi düşünüyor ve Moğollar gibi “Bir şey yapmalı” diyorlarmış. Bir şey yapmaya da Meclis Başkanı Binali Yıldırım’la görüşmeyle başlanacakmış!

Hemen söyleyeyim; bir şey yapma fikri iyi fikir. Eylem, görüşmeyle kalmaz ve Adalet Yürüyüşü’nü anımsatıcı “bir şey” olursa, CHP’yi toparlayıp, düştüğü yerden kalkmasına yardımcı olabilir.

İşte cezaevindeki Berberoğlu bir şey yapmaya başladı bile. Durumunu protesto etmek adına, ailesi dahil hiç kimse ile görüşmeyecek ve kendini izole edecek!

Dışarıdakilerle bağ; eşin, dostun, ailenin mektubu, selamı, görüşü içeridekinin en kıymetlisidir. Onlardan vazgeçmek, hapisteyseniz, onsuz yaşayamayacağınız bir şeyden vazgeçmektir.

Dışarıdakiler için de en çarpıcı uyarı: Bir şey yapın çığlığı!

Cezaevleri dolu Türkiye’nin… O kadar dolu ki, MHP, mafyanın bile çıkıp, sırf fikrini ifade ettiği için hapsedilenlerin salınmayacağı bir afla, hem içeriyi rahatlatma hem de kendisine destek bulma peşinde.

Enis Berberoğlu, milletvekili seçildiği halde ve Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki bir kararına rağmen içeride tutuluyor.

Geçen gün, Osman Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra ile birlikte Ramazan Bayramı açık görüşünde çektirdiği fotoğraf yansıdı dışarıya. Şu tipik “…... Hatırası” fotoğrafları gibi. Cezaevi Hatırası!

Kavala tam 266 gündür bir iddianamesi olmadan, yani suçu söylenmeden, hapiste tutuluyor.

Bir gün “akil adam” diye el üstünde tuttuklarını bir başka gün “tehlikeli adam” ilan edip hapseden bir iktidarımız var.

İşte Celalettin Can; onun iddianamesi var ve dün “akil adam” sayılmasını sağlayan sözleri ve fiilleri bugün suç olarak yazılmış orada.

Ve Selahattin Demirtaş… Cumhurbaşkanlığı kampanyasını cezaevinden yürütmüş, milyonlarca oy almış bir politikacı. Tutuksuz yargılanabilecekken içeride kilitli tutuluyor.

Bugün 24 Temmuz; basında sansürün kaldırılışının 110. yıldönümü ve Türkiye en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülkelerden biri!

ODTÜ’lü öğrencileri biliyorsunuz; yıllar önce bu ülkenin bir mahkemesinin suç unsuru bulmadığı bir karikatürü pankart yapıp mezuniyet töreninde taşıdılar diye suçlu ilan edilip hapsedildiler.

Ve ismini anamadıklarım, sayamadıklarım; yazdıkları, söyledikleri, muhalefet ettikleri için hapsedilen ama yukarıdakiler kadar da sahip çıkanı olmayan mahpuslar…

İçerideki insanın en fazla ihtiyaç duyduğu şey, dışarıda tutabileceği bir eldir. O hali de bu hali de memleketin, ne hale soktuysa hapistekileri; kendine uzanan epey el olmasına karşın, elini çekiyor Berberoğlu. Kendini tümüyle kapatıyor.

CHP, ve dışarıdaki herkes aslında, hukuksuzluğun ve tek adam rejiminin hapsettiklerine ellerini uzatmak adına bir şey yaparlarsa iyi bir şey yapmış olurlar. Sadece hapistekiler için değil, kendileri için de.

Eylem, hele bir de kısır liderlik tartışmasının ötesine geçip nasıl bir siyaset ve nasıl bir siyasi çizgi tartışmasıyla el ele giderse, sizi düştüğünüz yerden kaldırır, toparlar.