Harekete geçmenin zamanıdır

Murat BÜYÜKYILMAZ

Türkiye’de ve dünyada tarım ve gıda alanındaki sorunlar her ne kadar on yıllara yayılan bir seyir izlese de Covid-19 salgını ile birlikte çeşitli başlıklardaki sorunlar derinleşti ve Türkiye’de bu sorunlar bir tarım ve gıda krizine evrildi.

Son haftalarda ise, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte, tarımsal girdi fiyatlarından nihai ürünlere kadar neredeyse her başlıkta süregelen enflasyonun daha da ağırlaştığını; bir meta olarak kurgulanan tarımsal ürünlerin uluslararası ticaretine getirilen kısıtlamalara kadar varan bir üretememe ve geniş halk yığınlarının gıdaya erişememe sorununun arttığını görüyoruz.

İklim krizinden savaşlara kadar her başlıktaki gelişme, endüstriyel tarım ve gıda sisteminin kırılganlığını ve sürüklendiği krizi derinleştiriyor.

Gün yüzüne çıkan bu sorunlar ve kriz hali, aldığı biçim ne olursa olsun, kapitalizmde meydana gelen tüm krizlerde olduğu gibi, ilk bakışta görünenin ötesinde, kapitalizmin temel yasalarına tabi bir temele sahip. Eğer krizi anlamak ve krize karşı geniş halk kesimlerini koruyabilecek bir çözüm üretme istiyorsak, bu temellere ulaşmak; krizi meydana getiren koşulları ve işleyişleri ortaya koymak durumundayız.

Belki sık sık tekrara düşmek olacak ama meselenin yani gıda krizinin temeli bilerek veya bilmeyerek o kadar çok ıskalanıyor ki, omurgayı çakmak gerektiğinde ısrar ediyoruz.

Gıda krizinin temel nedeni; gıda hakkını yok sayan, insanlığın her bir ferdinin gıda güvenliğini ve gıda güvencesini ikincilleştiren, sermaye birikiminin devamlılığı amacıyla kârların artırılması hedefiyle işleyen endüstriyel tarım ve gıda sistemidir.

Dolayısıyla, milyonlara seslenen ekranlarda tarım ve gıda alanındaki tartışılan her tekil sorunun üzerine, gerilen “üretimi artırmak gerekiyor” veya “çiftçi desteklenmeli” gibi gıda krizinin temel nedenine etkisi olmayacak çözüm önerilerini reddetmek gerekiyor.

Endüstriyel tarım ve gıda sistemi;

Ekolojik bir yıkıma sebep oluyor…

Üreticileri üretemez, hatta borçlarını ödeyemez hale getiriyor…

Tarım işçilerini güvencesiz ve güvenliksiz koşullarda sömürüyor…

Gıda üretimi ve tüketiciye erişimini sağlayan işçilerin sömürüsü derinleşiyor…

Emekçiler beslenemiyor, çocuklar yetersiz beslenmeden kaynaklı gelişimlerini tamamlayamıyor, hastalanıyor…

Ve daha pek çok başlıkta gıda krizinin etkileri toplumun her alanına nüfuz ediyor…

Ne merkezi devletin bu alana gerçekçi ve onarıcı bir müdahalesi şimdilik mümkün ne de yerel iktidarların bu alandaki faaliyetleri -her ne kadar etkili veya çeşitli olursa olsun-, gıda krizinin de ötesinde, Türkiye’deki toplumsal yeniden üretim krizine çözüm getirebilecek yeterlilikte olabilir.

Eğer gıda üretiminde emeği ve hakkı olanlara beslenme ve yaşamlarını sürdürebilme olanağı tanımayan bir endüstriyel tarım ve gıda krizi içerisindeysek ve merkeziyle ve yereliyle iktidar odakları da bir çözüm getiremiyorsa, toplumsal alanda harekete geçmenin zamanıdır.

Gıda hakkını talep etmenin zamanıdır!

Gıda güvenliği ve gıda güvencesini sağlayabilecek agroekolojik tarıma geçişi talep etmenin zamanıdır!

Gıda üzerinde emeği ve hakkı olan milyonların sözünün geçeceği gıda egemenliğini talep ve inşa etmenin zamanıdır!

Yerel, bölgesel, ulusal ve enternasyonal düzeylerde sadece beslenebilmek için değil, yaşamı da dönüştürebilecek bir hareketi ortaklaştırmanın, büyütmenin ve yola koymanın zamanıdır!

Türkiye’de Gıda Hareketi’ni yaşama geçirmenin zamanıdır