ABD İç Savaşı’nın simge eyaleti Pennsylvania’da Bucks County adlı küçük bir kent var. İsmini İngiltere’deki Buckinghamshire’dan...

ABD İç Savaşı’nın simge eyaleti Pennsylvania’da Bucks County adlı küçük bir kent var. İsmini İngiltere’deki Buckinghamshire’dan alan bu tarihsel bölgenin en önemli özelliklerinden biri seçim zamanlarında ortaya çıkıyor: Bucks County ABD’nin politik eğilimlerinin haritası ya da bir minyatür versiyonu gibi; ABD’nin genelinde ortaya çıkacak eğilimleri Bucks County’de görebiliyorsunuz. Mitt Romney’le birlikte seçim gezilerinin son durağı olarak Bucks County’ye giden Cumhuriyetçi kongre üyesi Mike Fitzpatrick’in dediği gibi, “Seçimler Bucks County’de nasıl gidiyorsa Pennsylvania’da da öyle, Pennsylvania’da nasıl gidiyorsa ABD’de de öyle gider”. BBC News’un seçimden bir gün önce Bucks County’yi bu yönüyle ele aldığı haber videosunda, elinde Obama’yı destekleyen bir pankart taşıyan küçük bir kız “Niçin?” sorusuna şirin bir gülümsemeyle şöyle yanıt veriyor: “Çünküüü... Çünkü Mitt Romney çok tehlikeli!” Ve bu haber görüntülerinden bir gün sonra, Bucks County’nin iyi ölçeklendirilmiş bir harita olarak işlevselliği bir kez daha tescillenmiş oluyor.

Bu son derece doğal bir sosyolojik olgu tabii, dünyanın tüm ülkelerinde Bucks County benzeri ‘harita’lar bulunur. Sadece kentler değil, kültürel ürünler başta olmak üzere tüm altyapı ve üstyapı kurumları da belli oranlarda –hatta genellikle daha fazla- haritadır. Mesela Obama’nın yeniden seçilme şansının yüksekliği, NBC ve HBO gibi kanalların yaptığı dizi ve TV filmlerindeki olay örgülerinde –her ne kadar Obama’nın bu konudaki samimiyet derecesini bilmesek de, ‘sosyal adalet’ kavramının özellikle New Orleans’taki sel felaketi üzerinden sık sık gündeme getirilmesi gibi…- ya da Demokrat Parti taraftarı siyahi oyuncuların TV şovlarında görünme yüzdelerindeki artışta kendini hissettiriyordu. Dünyanın tüm ülkelerinde, kimi gerçekçi kimi tümüyle hayali bu tür fiziksel ve siyasal haritalar vardır. Yani, neredeyse tüm ülkelerinde... Bir de, bu türden haritaları bulunmayan ülkeler var; kendi kendilerinin haritasına dönüşmüş ülkeler... Örneğin Alice’in düştüğü Harikalar Diyarı –oralara gidilmez, ancak ‘düşülür’!- böyle bir ülkedir. Bu tür coğrafyalarda hiçbir gösterge birimi sizi doğru yönlendirmez, tüm işaret levhaları kendileri için vardır. Şimdi bir edebi yapıt üzerinden örnekleyince bu ‘kendisinin haritası olan ülke’ tanımı kulağa iyi ya da eğlenceli bir şeymiş gibi gelebilir ama aslında öyle değil… Böyle bir coğrafya ‘gösteren’le ‘gösterilen’in bir ve aynı şey olduğu, böylece ‘anlam’ın tıpkı bir karadelik gibi kendi üstüne çöktüğü akıldışı bir varoluşun alanıdır, tıpkı Borges’in o ürkütücü öyküsünde olduğu gibi: “...O krallıkta Haritacılık sanatı o denli Mükemmelleşmişti ki, Tek bir ilin Haritası bütün bir Şehrin kapladığı alan büyüklüğündeydi, ve Krallığın kendisinin Haritası bütün bir ili kaplıyordu. Zaman içerisinde, bu Ayrıntılı haritalar biraz eksik bulundu ve Haritacılık Okulu, Krallıkla bire bir ölçekte bir Krallık Haritası geliştirdi, öyle ki harita noktası noktasına gerçeğe uyuyordu.” (Alçaklığın Evrensel Tarihi, Çev: Zeynep Çağlayan, Logos, 1990)

Türkiye kendi kendisinin haritası olmuş bir ülke. Bu haritanın kalın ve ince, iç ve dış tüm sınır çizgileriyse içerik kodlamaları resmen fantezi boyutlarında gezinen bir milliyetçilik ve yabancı düşmanlığıyla –yabancı=Sünni-Türk olmayan herkes- çizili.

Rasyonel bir ülkede doğru ya da yanlış ama sonuçta bir ‘harita’ olarak işlev görebilen TV dizileri, Türkiye’de ülkenin ta kendisi oluverir. Örneğin, hem başrol oyuncusunun hem de yönetmeninin Kurtlar Vadisi’nde büyüdüğü Ustura Kemal’i alın, bir tek bölümünü izlediğinizde Türkiye’yi görmüş olursunuz. Özellikle kadınlar tarafından bir türlü paylaşılamayan, böylece hem cinsel açıdan hem de sembolik baba figürü olarak erkekliği sürekli öne çıkarılan Ustura Kemal adlı baş karakterinin etrafında kümelenmiş birkaç ‘iyi Rum’ hariç tüm ‘gayrı’ unsurların kötü, zavallı, işbirlikçi olarak sunulduğu ve genellikle de görüldüğü yerde öldürüldüğü dizi, tıpkı Borges’in öyküsündeki haritada olduğu gibi, noktası noktasına, taşı taşına ülkeye denk düşüyor: Kasımpaşalı bir kabadayı nasıl kendisinden olmayanı yok sayıyor ya da varlığını kabul edip ezmek için uğraşıyorsa, Ustura Kemal adlı Sünni-Türk kabadayı da bir Rumu yargısız infaz edip bir başka Rumu ustura zoruyla Müslüman yapabiliyor. Bunlardan hangisinin ülke, hangisinin harita olduğuna karar vermek için uğraşmanıza da gerek yok, ikisi bir ve aynı şey… ‘İşaret eden’le ‘işaret edilen’in, ‘gösteren’le ‘gösterilen’in bir ve aynı şey olduğu, bir iletişim ve anlam üretim mekanizması olarak göstergenin infilak ettiği bir akıl tutulması anı... Türkiye’de ‘bölünme’ ve ‘ayrımcılık’ gibi sözcüklerin korku nesnesi olmasının nedeni de bu zaten: İnsanlar harita yırtılırsa ülkenin de yırtılacağını zannediyorlar. Oysa tam tersi, harita yırtılırsa tüm gerçekliğiyle ülke görünür hale gelecek. Sırf bu bile bu hastalıklı harita algısını yıkmak için yeterince iyi bir sebep değil mi?!