Radikal İki'deki yazımda uzun uzun belirttiğim gibi böyle bir dönemde Türkiye AKP ve MHP arasına sıkışmıştır. Böyle bir dönemden çıkış ancak reel, liberal bir

GÖKHAN GENÇAY

» Önceki yorumlan sağın kendi değerleri içinden yaptığımız bir tarif üzerinden yaptık. Asıl demokrasiye ve özgürlüklere sahip çıkması gereken solun sözünü hangi düzlemden üretmesi gerekiyor? Müslüman-sol ittifakı adı altında sunulan parti girişimi mesela nereye denk düşüyor?

Radikal İki'deki yazımda uzun uzun belirttiğim gibi böyle bir dönemde Türkiye AKP ve MHP arasına sıkışmıştır. Böyle bir dönemden çıkış ancak reel, liberal bir solla olabilecektir, ama bugün ortada öyle bir hareket yoktur. Niye yoktur sorusunun cevabı çok basittir; Türkiye'de bugün kendisini sol olarak ifade eden partilerin genetik yapısı, tarihsel yapısı, zihinsel yapısı böyle bir solla ilişkili değildir ve böyle bir sol üretme kapasitesine de sahip değildir, hiçbir zaman da olmadı. O bakımdan sol hızla tükenmiş ve milliyetçiliğin başka bir pozisyonunu savunmaya başlamıştır. Ve buradan doğan boşluğu şimdi MHP'nin milliyetçiliğine karşı AKP'nin milliyetçiliği doldurmaya başlamıştır. Türkiye'deki büyük dramatik çöküş ve tıkanma da bence burada aranmalıdır. Eğer liberal sol bir pozisyon ortaya koyamıyorsa bu kayışın çok ciddi bir sağ patlamayla sonuçlanacağı ortadadır. Hatta bu sağ patlama dediğim hadise AKP'nin kendisini de aşabilecek bir nitelik gösterebilir, bir noktadan sonra kontrol edilemez hale gelebilir. Eskiden daha farklı olarak bugün sağ politikanın üretilmesinde rol oynayan bir popüler kültürden söz açmak gerekir. Bu popüler kültür, televizyon dizileri aracılığı ile görsel dünyanın diğer araçları yoluyla kitleselleşmekte-dir. Ben yıllardır Türkiye'ye bir mikro faşizmin gelmekte olduğunu söyledim, buna çok itiraz edildi. Ama linçlerle ve Hrant Dink'in katledilmesiyle belli bir noktaya erişildiği görülüyor. O bakımdan bunu aşacak olan pozisyon AKP'nin içinde el yordamıyla bir liberalizm var mıdır, yok mudur diye aranmak ve yoklamak değil reel liberal sol üretim mümkün müdür sorusunu sormak lâzım.

» Gerek Hrant Dink'in katledilmesi gerekse de linç örnekleri karşısında toplumun genel duruşu nasıl seyrediyor? Linç ve ayrımcılık kitle kültürünün bir öğesine mi dönüştü? Klasik 'Türkiye'de ırkçılık hakim olmamıştır' diye ama bunun tersini gösteren bir dönem yaşıyoruz ve tarihe baktığımızda da bu sözün geçerli olmadığını algılıyoruz.

Anadolu kültür geleneği içinde baktığımız zaman ben de radikal, sertleşen ve şiddetli bir ayrımcılığı öngören bir ırkçılık yaklaşımı olduğunu düşünmüyorum. Bu bütünüyle Anadolu'nun kendisine ait kültürel yapının ürettiği bir sonuçtur. Bu kadar tahrike rağmen muhtemel çatışma odakları arasında herhangi bir şiddetin ortaya çıkmaması bize bunu gösteriyor. Buna rağmen Türkiye'nin sicili öyle pir-ü pak da değildir; Maraş, Çorum, 6-7 Eylül olayları unutulmuş şeyler değildir ve unutulmamalıdır. Büyük kitleler nezdinde böyle bir durum olmadığına inanıyorum ama sizin de sorunuzda belirttiğiniz gibi bu yavaş yavaş aşılmaktadır. Çünkü artık bu iş kendine ait bir otantik dokunun içinden üretilmiyor, ondan kopmayı öngören ve kitleleri nasyonal, militarist bir misyonerlik duygusuyla özdeşleştiren birçok araç mevcut. 11 Eylül sonrasında terörün genel olarak da, mikro terörizm olarak da hayatlarımıza nüfuz etmesi bunun üstünde etkili olan bir diğer unsurdur. O bakımdan toplumun hala bir aklı seliminin olduğunu düşünmekle birlikte bunun hızla ortadan kaybolabileceğini ve çok farklı tezahürlerle kendisini göstereceğini düşünüyorum. Bunun başında da MHP'nin yapacağı bir siyasal çıkış gelmektedir.

» MHP'nin siyasal çıkışına gelene değin MHP'nin ideolojsi toplumsal kabul gören bir şey değil mi? İnsanlar bugün Ege bölgesinin ilçelerinde Kürtlere yönelik aktif bir dışlama tavrı gösteriyor, Karadeniz'de zaten gündemde olan bir sıradan faşizm var. Bunların hepsi ırkçılığın siyasal planda karşılığı olmadan bile genel onay kazandığını göstermez mi? Benim Hrant Dink öldükten sonra yazdığım yazıda söylediğim buydu. Eğer teker teker insanlarda somutlaşan bir nefret, ayrımcılık, şiddet kullanarak karşındakini ortadan kaldırma duygusu varsa bu politik örgütle bu hamlelerin yapılmasından daha tehlikelidir. Evet, Türkiye bugün hızla böyle bir duyarlılığın içine sürüklenmektedir. Bence bu büyük harfle yazılan bir politik ideoloji olan faşizmden daha tehlikelidir.

» Yeni bir milliyetçi ittifakın doğduğu gözlemleniyor Türkiye'de; MHP, CHP, İP ekseninde oluşan bu ittifak karşısında AKP hangi noktada konumlanıyor?

Dünya böyle bir dönemden geçiyor. Berlin duvarının yıkılmasından sonra ortaya çıkan dünya bizim beklentilerimizi geniş ölçüde yanlış-ladı, yani daha özgürlükçü bir dünya beklerken dünya, milliyetçi hareketlerle paramparça oldu. Bugün ABD'de neo con'ların iktidara gelmiş olmasını Türkiye'de ırkçı insanların işbaşına gelmesinden farklı düşünmemize imkan yok. Niçin bütün partiler böylesi bir politik duruştan besleniyor? Bu bize Türkiye'de gerek sağın gerekse solun aslında temel ideolojisinin popülist nasyonalist bir ideoloji olduğunu gösteriyor. Devlet, bayrak, vatan gibi kavramlar ve devlet aklının kendini üretmek için kullandığı dış düşman kavramı toplumun içinde böyle bir kaygının yıllardır beslendiğini, mayalandığını gösteriyor. Dönem oraya doğru kayınca bütün partiler hızla oraya gitti. Türkiye 1990'ların başından itibaren 15 sene kendine göre bir savaş dönemi yaşadı ve buna bağlı olarak hazırlıklı olmadığı bir göç gerçeğiyle karşı karşıya geldi. Türkiye daha önceki dönemlerde karşılaşmadığı biçimde etnik kimlik temelinde politika yapılabileceğini öğrendi. Ve bunların sonucunda da Türkiye'de belli bir kesim bu nasyonalist duyarlılıkla kendisini özdeşleştirme yoluna gitti. AKP de bunun dışında kalmadı, sadece şimdi çok daha şiddetli bir oluşuma karşı birçizgi belirleyip kendisini öteki partilerle bira-raya koymaya çalışıyor. Bugün en büyük gazetelerin genel yayın politikalarına baktığımız zaman orada da milliyetçiliğin kullanılması gerektiğini ifade eden, öneren yazılar görüyoruz. Acaba Müslüman demokratın yerine milliyetçi demokratı koyabilir miyiz diye bir model inşasıyla ortaya çıkmaktadır bunlar. O bakımdan Türkiye çok kritik bir dönemin eşiğini geçmiş durumdadır. Müslüman sol oluşumları ise üzerinde uzun boylu inceleme yapacak kadar ciddiye almıyorum.

» Gazetelerin tutumlarından bahsetmişken, Radikal'de İsmet Ber-kan'ın birkaç haftadır sürekli üstünde durduğu 'negatif-pozitif milliyetçilik' ayrımına nasıl bakıyorsunuz?

Radikal'in de İsmet Ber-kan'ın da Hrant Dink öldürüldükten sonra izledikleri genel politikayı olumlu buluyorum. O grubun bünyesindeki gazetelerin bir kısmı milliyetçi, ulusalcı bir pozisyon izlerken diğer taraf'bunun dışında kalarak bir politika üretmek mümkün mü' sorusunu dolaylı da olsa sormaktadır ki Berkan'ın yazıları bunu işaret ediyor.

» İsmet Berkan'ın 'pozitif milliyetçilik' tespitleri AKP kullandığınızda eleştirdiğiniz terminolojiye denk düşmüyor mu?

Benim kişisel duruşum odur. Ben pozitif milliyetçilikle, negatif milliyetçilik arasında seçim zorunda kalmayacağım bir toplumsal, politik ortam istiyorum. Bu ayrıma sürüklenmek ve burada sıkışmak bile Türkiye'de arabanın tekerleğinin çoktan kırıldığını gösteren bir durumdur.

» Sizce milliyetçiliğin pozitifi olabilir mi?

Ben milliyetçilikle işi olan birisi değilim. Milliyetçilik teorileri içinde 'kötü milliyetçilik' diye bir terminolojinin olduğunu biliyorum. Ama siyasal kuram bünyesi içinde pozitif milliyetçilik diye bir tanıma rastlamadım. Duygusal, sübjektif bir milliyetçilik tanımı yapılmaya çalışılıyor.

» AKP, Kemalist paradigmanın İslami Protestanlık yaratma çabasının içinde değerlendirilebilir mi? Düzen tarafından AKP'ye böyle bir kanal mı açıldı, yoksa kendi özgün çizgisini kendi pratiğiyle mi varetti?

Kemalizmin zorlama bir tanıma denk düşmekle birlikte Batı'daki Protestanlığa benzer bir İslam anlayışı kurgulamak istediğini düşünüyorum ve yazdım bunları. AKP bence henüz oluşumunu tamamlamış bir parti değil, dolayısıyla eklektik bir parti olarak değerlendirmek ge-rekir.AKP'nin içinde tarikatlar var, diğer İslami örgütlenmeler var, bir İslami zihniyet var... Bence AKP, İslamla dönemin şartlarını uygun biçimde modernleşme arasında bir bağ kurmaya çalışıyor.Bu bağ kurma ilişkisi devlet tarafından açılmış bir kulvarda mı gerçekleşiyor? Devlet tarafından açılmış kulvarın ne olduğunu biliyoruz, bu kulvar dinin kamusal alandaki ortadan kaldırmak esasına dayanır. AKP buna muhalefet ediyor, ama AKP bunu yaparken radikal bir pozisyon takınamaz, çekinir. Devlet tarafından açılan bir kulvarda ilerlemediği gibi politik bir tasavvurun partisi hiç değildir AKP.

» AB sürecinin bu duruma yönelik ne gibi katkıları olabilir?

Ben AB'nin Türkiye üzerinde pozitif bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin AB'ye girme süreci içinde kendisini yeniden üretme potansiyeli yakalayabileceğini düşünenlerdenim, dolayısıyla AKP'nin AB'ye yönelik olumlu adımlarını destekliyorum.

» Son olarak, Türkiye siyasal hayatındaki 'mo-dernite paradoksu' neye tekabül ediyor?

Devlet Türk modernleşmesi projesiyle birlikte bağımsız Kant'çı anlamda üzerindeki bütün vesayetlerden kurtulmuş bir aydın yaratma kaygısı gütmüştür. Ne zaman ki bu insan tipi ortaya çıkmıştır, devlet bunu kendisine bir tehdit olarak algılamıştır ve bu defa da bu aydın tipini ortadan kaldırma mücadelesi vermiştir. Benim Türkiye'deki modernite paradoksu dediğim durum budur. Türkiye'de devlet daima toplumla çatışan bir unsurdur, siyaset burada toplumun yanında yer almak zo-rundayken bunları unutmuş ve devletçi bir tercihte bulunmuştur.

BİTTİ