Hasan Ferit Gedik ile ölmeden bir gün önce tanıştım. Küçük Armutlu’ya gitmiştim bir panel için, yanıma geldi, kendini tanıttı

Hasan Ferit Gedik ile ölmeden bir gün önce tanıştım. Küçük Armutlu’ya gitmiştim bir panel için, yanıma geldi, kendini tanıttı. Konuşurken gözlerinin içi gülüyordu. Sonra dedesi katıldı sohbetimize, Armutlu’nun 90’larını anlattı. Eskileri anlatırken hüzünlüydü, torunu Ferit’ten bahsederken neşesi yerine geldi. Gururla anlattı torununu, ne denli duyarlı ne denli cesur bir çocuk olduğunu.

Hasan Ferit ertesi akşam Gülsuyu’nda vuruldu, vücuduna altı kurşun isabet etmişti. 21 yaşındaydı, üniversite sınavlarına hazırlanıyordu, Forumlararası Kentsel Dönüşümle Mücadele Çalışma Grubu’nun katılımcısıydı.

29 Eylül 2013 gecesi hastanede olanlar, bugün bir türlü başlayamayan davanın geleceğini de belirledi: Hasan Ferit vurulduktan sonra Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Öldüğü doktorlarca doğrulandıktan yaklaşık yarım saat sonra yoğun bakımda tutulduğu odaya sivil giyimli iki kişi girdi. Sağlık görevlisi kılığına girmiş kişiler ellerinde poşetler ile odada yakalandı ve kendilerini dışarı attılar, yakındaki küçük bir odaya dalıp kapıyı kilitlediler. Odanın küçük cam penceresinden video çekimleri yapıldı, fotoğrafları çekildi. Kapıyı açmadılar, ellerindeki poşetleri vermediler. 10 dakika sonra da hastaneyi çevik kuvvet bastı, Ferit’in yakınları, arkadaşları sürüklenerek hastaneden dışarı atıldı. Kim oldukları MOBESE kameralarına bile yansımasına rağmen hâlâ “tespit edilemeyen” bu kişilerin Hasan Ferit’in vücudundaki mermi çekirdeklerini alıp almadıkları, eline, elbiselerine Ferit sanki çatışmaya girmiş gibi barut bulaştırıp bulaştırmadıkları, başka ne biçimde delil karartmak için uğraştıkları çözülemedi.

Bir gün sonra, Hasan Ferit’in delil niteliği taşıyan gömleğinin “kaybolduğu” anlaşıldı. Savcı, delilin kaybolduğunu, Hasan’ın avukatları kendisine bir ay sonra dilekçe verince “fark etti.” Savcılık başvurusunda “giysilerin Savcılık veya Emniyet Müdürlüğü’nce muhafaza altına alınmadığı” ifade edilip çalınmış olabileceği belirtilince soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamındaki tutanaklarda gömleğin, yani delilin “yok sayıldığı” anlaşıldı. Polis tutanaklarda kriminal incelemeye gönderilmek üzere Hasan’ın pantolonuna, cep telefonuna ve başka birçok eşyaya el konulması talebinde bulunurken, kurşun izi taşıyan gömleğinden hiç bahsetmedi. Gömleğin kayıp olduğu tutanaklara geçmediği gibi böyle bir delilin var olabileceğinden bile söz edilmedi.

Olayın üzerinden bir yıl geçti. Hasan Ferit’i vurduğu şüphesiyle tutuklananlar daha doğru dürüst mahkeme önüne bile çıkarılmadı. Davanın dünkü üçüncü duruşması da “yapılamadı.” Çünkü mahkeme, “Avrupa’nın en büyük adalet sarayının” güvenli olduğunu düşünmüyor, davanın naklini istedi. Ama bu bir yılda olayla ilgili bazı gerçekler de ortaya çıktı. Çünkü sanıkların telefonu daha Hasan vurulmadan bir yıl öncesinden dinlenmeye başlamıştı. Ve telefon tapelerinde çete zanlılarının polisle ne denli içli-dışlı olduğu, birbirleriyle sürekli konuştukları, hatta birbirlerine isimleriyle ve “ağabey” diye hitap ettiklerini öğrendik.

Telefon tapelerine göre, çete zanlıları Hasan’ın vurulduğu gün polisle konuşuyor. Çete üyelerinden biri, telefonda konuştuğu arkadaşına “polisi aradığını, olay yerine ekip gönderteceğini, merak etmemesi gerektiğini” söylüyor. Bir gün önce de çatışmaya girdikleri, silahla ateş açtıkları, hatta eylemcileri yaraladıkları, öldürdükleri tapelere yansıyor. Polis hiçbir şey yapmıyor.

Olaydan bir ay önceki başka bir telefon konuşması da çete zanlısı ile polis arasında geçiyor. Bu “samimi” konuşmada polis, çete üyesine “Gel iki dakika ifade alalım” ricasında bulunuyor, diğeri de “Abi, ben sana yalan söylemedim şimdiye kadar, sen beni biliyorsun” diyerek ifadeye gelmeyeceğini anlatıyor.

Tüm bu samimi ilişkilerin, Hasan Ferit’in vurulduğu gece devreye girmediğine kim kefil olabilir? Bu polislerin, o gece hastaneye girip davanın en önemli delillerinden birini yok etmeye çalışanlarla bir ilgisi olabilir mi? Savcılık üzerinden bir yıl geçen bu olayı araştırmayı düşünüyor mu? Araştırdıysa da herhangi bir polisle ilgili işlem yapıldı mı, yapılacak mı? Yani savcılık, kamu görevlilerinin bu olaydaki yerini soruşturacak mı? Yoksa dosya faili meçhul mü kalacak? Tüm bunlar düşünüldüğünde, şu sorunun cevabı kritik: Hasan Ferit’in kanlı gömleği nerede?