Hasan Saltık için bir şeyler yazmayı çok kez düşünmüştüm. Hatta yaşam öyküsüne dair bir çerçeve kurmuştum bile. Bunu fazlasıyla hak eden bir şahsiyet, dost, arkadaş ve insan olarak. Ama Hak’ka yürümesi üzerine yazacağım hiç aklıma gelmemişti. Şimdi, erken ayrılık üzerine bunu yapmak gerçekten ağır bir duygu.

Kalp krizi geçirip hayata veda ettiği haberini, bir ameliyat sonrası hastane yatağında TV’den öğrendim. Son dakika haberlerinin genellikle sarsıcı etkileri olur ya benim için de öyle bir andı. Gözlerim boşaldı. İki yıl önce annemin, beş yıl önce kardeşimin Hak’ka yürümesinde yaşadığım gibi. Cenazesine katılamamak ise bir dertten daha fazlası oldu benim için. Ne yazık ki cenaze erkanını da hasta yatağında izleyebildim ancak.

Gündelik dilde ‘ölüm’ dediğimiz hadiseye Alevi inanç literatüründe genellikle Hak’ka yürümek denir. Yok olup gitmekten çok daha farklı bir anlama dünyasına işaret eder. Bu anlam Hasan Saltık’ın öyküsüne tam olarak oturuyor. Zira geride kalanların belleklerinde, sonsuzlukla bugün arasında muazzam bir köprü katan kuvvetli izler bıraktı.

Yıllardır üniversitede Nüfus, Etnisite ve İskan Sosyolojisi derslerinde yürütücülük yaparım. Bu alanda çalışan/çalışmak isteyen lisansüstü öğrencilerle birlikte modem dünyanın kıyıp geçtiği dillerin, kültürlerin ve kimliklerin öykülerini araştırırız. Modern(leştirilen) coğrafyanın hemen her yerinde milyonlarca insanın kimliklerinden dolayı ölüme ve sürgüne gönderilmelerine yol açan politikaları ve arkaplanını anlamaya çalışırız. Arşivler, anlatılar, belgeler, gazete haberleri, demeçler vb. her şey bu yüzden derslerimizin çok önemli materyalleri olarak ilgimizi çekmiştir. Söylemeye gerek yok ki içinde yaşadığımız siyasal-toplumsal coğrafyada, bu alanda çalışmak oldukça meşakkatli bir iştir. Hasan Saltık bu meşakkatli alanı o kadar etkili, güçlü, objektif bir biçimde görünür hale getirdi ki oluşturduğu arşiv, binlerce sayfa kitap, makale ve belgenin yerine geçecek bir işlev gördü. Kitlesel kıyımlar ve sürgün hallerinin başlıca nedeni olan dil ve kültürleri, müzik üzerinden görünür alana taşıdı. Yıllardır derslerimizde yapmaya çalıştığımız işin sesi-nefesi oldu. Sadece Türkiye değil, dünya da bu coğrafyanın dillerini-kültürlerini, Hasan Saltık’ın müstesna çalışmalarıyla tanıdı. Kendisi, bu nedenle ve haklı olarak Müzik Antropoloğu olarak nitelendi. Onun yaptığı Antropoloji, klasik sosyal bilimlerin parçası olan Emolojinin bile köklü bir deşifrasyonuna kapı açtı.

Bugün artık Türkiye’nin kültürel coğrafyasını oluşturan hemen tüm kimliklerin, kültürlerin, dillerin öyküsünü Kalan Müzik arşivindeki çalışmalardan; bu çalışmalara ses veren ilgili kültür ve kimliklerin mensubu kıymetli sanatçıların seslerinden, sözlerinden, ezgilerinden biliyoruz. O ezgilerde ahenkle dile gelen her bir sözü, sesi, tınıyı dikkatle dinleyin, sizi, bu kültürlere nasıl kıyıldığının öyküsüne götürür. İçiniz sızlar adeta. Bu anlamda Kalan Müzik arşivi geriye dönüp bu kültür ve kimliklerin uğradığı kıyım süreçlerini sorgulamaya bir davettir aynı zamanda ve etkisi olağanüstü önemdedir.

Hasan Saltık’ın, parçası olduğu Dersim coğrafyasına ilişkin işleri ise ayrı bir değerlendirmeyi hak ediyor. Kişisel çabalarıyla oluşturduğu Dersim Arşivi, ben dahil, Dersim’e ilişkin çalışma yapan bütün kişi ve kurumlara ciddi katkılar sunmuştur. Bu yüzden Dersim hakkında kitaplar, makaleler, film ve belgeseller ve daha pek çok çalışmanın en önemli ortak özelliği Kalan Müzik ve Hasan Saltık’a referans vermiş olmalarıdır.

Hasan Saltık’la sohbetlerimizin baskın konularından birisi Dersim Kışlası olmuştu. Çocukluğu orada geçmişti. Bu yüzden bir hafıza mekanı olarak kışlaya dair her çalışmaya, her türlü desteği vereceğini defalarca ifade etmişti. Sonradan sistemin engellerine takılsa da, benim de dahil olduğum bir akademik kurulun, kışlanın bir toplumsal tarih müzesi olarak inşası çalışmasında bu motivasyonun etkisi çok büyüktü. Ne yazık ki tamamlanamadı.

Hasan Saltık gerçekten büyük bir kayıp. Geriye devasa bir birikim ve bu birikimi işleyerek olanlara bir davet bıraktı. Onun ince başarısına ulaşmak çok zor elbette ama bu davete uymak, bu coğrafyanın tarihine karşı bir sorumluluktur.