Hasan Âli Yücel, Cumhuriyet ilan edildikten yaklaşık 20 yıl sonra öne çıkan bir isim olmasına rağmen Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaptıklarıyla kendisinden önceki bakanlardan daha fazla kurucu ve düzenleyici bir isim olarak öne çıkar. Bu onun sorunlara vakıf, çözümleri noktasında kararlı, insanları aynı amaca yönlendirmede lider özelliklere sahip olmasının bir sonucudur

Hasan Âli Yücel ve mücadelesi

Murat Kaymak/Sosyolog

Milli Eğitim Bakanı, yazar, şair, bir düşün insanı olarak yaptıklarıyla, yazdıklarıyla, mücadelesiyle Hasan Âli Yücel, bugün de en az dünkü kadar değerlidir, önemlidir. Yücel’in aradan geçen yarım yüzyıldan fazla zamana rağmen bunu nasıl başardığı noktasında yaptıklarının etkisi, yapılanların ortaya çıkardığı başarı öyküsünün önemi büyüktür.

Yücel, Cumhuriyet ilan edildikten yaklaşık 20 yıl sonra öne çıkan bir isim olmasına rağmen Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaptıklarıyla kendisinden önceki bakanlardan daha fazla kurucu ve düzenleyici bir isim olarak öne çıkar. Bu onun sorunlara vakıf, çözümleri noktasında kararlı, insanları aynı amaca yönlendirmede lider özelliklere sahip olmasının bir sonucudur. Özellikle ilköğretim alanında ve doğu ve batı klasiklerinin yayınlanmasında gösterdiği başarı bu niteliklerinin ürünüdür.

Gericiliğe Karşı Mücadele

Yücel 1946 yılında Milli Eğitim Bakanlığından istifa ettikten sonra kendisine karşı ömrünün sonuna kadar sürecek olan bir iftira ve karalama kampanyasının hedefi oldu. Yücel’in bu kampanyaya karşı yürüttüğü mücadele, hakaret ve iftiraları yargıya taşıyarak gazete köşelerinde yazdığı yazılar aracılığıyla olmuştur. Gerek yargı önünde olsun gerekse yazılarında olsun bakan olarak yaptıklarını sonuna kadar savunmuştur. Özellikle Köy Enstitüleri ve yayımlanan klasik eserler hakkındaki her suçlamayı, eleştiriyi yalnız bırakılma pahasına cevapsız bırakmamıştır. Özellikle bakanlık sonrasındaki yaşamında gazetelerde, dergilerde yazdığı yazılar, görev başındayken yaptığı konuşma ve yazılarıyla birlikte düşünüldüğünde karşımıza, ömrünü eğitim ve kültür alanında gericiliğe karşı mücadeleyle geçiren bir insan potresi çıkarır.
Yücel’in yaşamına bir bütün olarak bakıldığında mücadelesinin merkezine üç konuyu koyduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan ilki özgürlük, ikincisi her türlü eşitsizlikle mücadele, üçüncüsü ise kültürel bilincin yüksel(til)mesidir. Cumhuriyete, onun eğitim politikalarına bakışı bu üç amaç etrafında anlam kazanır. Cumhuriyet eğitiminin temel ilkeleri olarak tanımladığı, laiklik, eğitim birliği, milliyetçilik/halkçılık/devrimcilik (bu ilkeleri birbirinden ayırmadan ele alır), hümanizm, ‘işe’ dayalı eğitim, Batılılaşma (modernlik/çağdaşlaşma) bu üç amacı geçekleştiren ilkeler olarak vardır.

Eğitimin temel ilkesi: Laiklik

Laiklik, bunların en önemlisidir ve Yücel’e göre, laiklik olmadığında diğer ilkelerin de bir önemi yoktur. Bugünden bakıldığında bu konuda düşüncelerinin ne kadar net, açık ve berrak olduğunu görebilmekteyiz. Yücel’e göre devlet, bireyin dini inancını oluşturma görevini üstlenemez. Başta Atatürk olmak üzere dönemin aydınlarında görüldüğü üzere din ve insanın vicdanı arasında bir bütünlük, bir birlik hali görülür. Bir bakıma din, bireyin vicdanıdır. Dolayısıyla birey kendi vicdanını oluşturmada özgür olmalıdır. Bu anlayış doğal olarak din ile ahlak arasında da kesin bir ayrım yapar. Dini özellikle de itikatları, amelleri bireye bırakırken, bireyi ahlak açısından güçlendirmeyi eğitimin içine alır. Eğitim içine alınan ahlakın referansı dini hükümler, dogmalar değil, doğrudan toplumun kendisidir. İyi ve kötü, toplumun yararı açısından ele alınır.

Laiklik, din ve devlet arasında ayrım yoluna giderek, Yücel’e göre toplumumuzun en önemli sorunlarından biri olan mezhep farklılığı sorununu da çözmüştür. Çünkü mezhep farklığı ulusu bölen, ayrılıklar için gerekçe gösterilen bir nedenken, laikle birlikte bunun önüne geçilmiştir.

Özgürlük/Eşitsizlik/Kültür

Yücel’in özgürlük ve eşitsizlik karşısındaki mücadele tutkusunun başlangıcının yaşamın ilk yıllarına özellikle Mektebi Osmani’deki yıllarına götürmek mümkündür. Anılarından anlıyoruz ki Yücel Ailesi siyasal özgürlüklere duyarlı bir ailedir.

Yücel özgürlük ile özgür olma arasında bir ayrım yapar. Özgürlük, toplumların ilerlemesine bağlı olarak ortaya çıkan, insanların davranışlarına sınır koymayı içeren haklar ve onlara dair düzenlemeleri ifade ederken, özgür olma tamamen bireyin kendi içine dönük bir anlamı ifade eder.

Yücel için özgürlük, üzerinde felsefi mülahazalar yapılacak bir konu değil, bizatihi günlük yaşamın içinde politik bir tutumdur. Öyle olduğu içindir ki Yücel, yönetici olarak kararlarında daima kendi düşünce ve duygularından önce kanunu, hukuku, hukukun üstünlüğünü, toplumun yararını dikkate almıştır. Kanunları bir yana bırakıp, diktatör gibi hareket etmek onun özelliği değildir. Kendisine bu yönde atılan iftiralara karşı çıkarken, bu iftiraları belgelerle yanıtlarken verdiği örnek olaylar üzerinden onun bu özelliğini tüm açıklığıyla görebilmekteyiz.

“Hür Kimdir?” başlıklı yazısında hür olmayı, iyi insan olmak, düşünce ve davranışta tutarlı olmak ve samimi olmak gibi anlamlarda kullanmaktadır. Hür insan, neye inandığını bilir, dolayısıyla bir baskıyla karşılaşsa bile onun hür olma hali ortadan kalkmaz. Ona göre, özgürlüklerin güvencesi hür (özgür) insanların varlığıdır. Bu nedenle hür olmayı sağlayacak olan bir eğitim ve kültürü toplumda egemen kılmaya çalışır.

Aynı şekilde eşitsizlikle mücadelenin başarıya kavuşması da özgür insanların toplumda çoğalmasına bağlıdır.

Yücel bu nedenle her kademede eğitimi yaygınlaştırmayı, nitelikli hale getirmeyi savunurken egemen kültürün, geleneksel eğitim kurumlarının baskıcı, yasakçı yöntemlerinin insanlarda yarattığı olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmayı amaçlar. Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmanın yolu ancak toplumu oluşturan bireylerin nitelikli eğitim hakkından yararlanmasıyla mümkündür. Halkı en geniş anlamda eğitim imkânlarına kavuşturmak eğitim sisteminin hem amacı, hem de usulü olmak zorundadır. Osmanlı, başlattığı sanayi atılımlarını devam ettirememişse (cam ve kâğıt fabrikalarının yıkılması örneğinde olduğu gibi) bunun nedeni ekonomik değil, kültüreldir. Çünkü bu atılımları devam ettirecek bir eğitim sistemi o dönemde kurulamamıştır.

Yücel’e göre özelliklerini, işleyişini bilmediğiniz bir şeye müdahale edemezsiniz. Etkide bulunmak, tesir etmek kendisine yönelinen şeylerin özelliğini bilmekten geçer. Kendi sözleriyle ifade edersek: “Bizzat insanı yetiştirmedikçe, insanın istismar edeceği madde üzerinde hâkimiyet nasıl teessüs edebilir?”

Eğitimde ve diğer alanlardaki başarısızlığın temel nedenlerinden biri Anadolu’nun yüzde 80 oranında köylerde yaşayan nüfusunun tanınmamasından kaynaklanmıştır. Yücel, bu insanları tanımayı, onların kültürünü bilmeyi ve dönüştürmeyi eğitim faaliyetlerinin hem kendisi hem amacı olarak görür. Bu nedenle Yücel’in eğitim anlayışı, kültürle birlikte düşünülmelidir. Ulusun kültür düzeyi yükselmedikçe ne demokrasi ne de kalkınma sorunlarımız çözülebilir.

Aramızdan ayrılışının 59. yılında onurlu, baskılara boyun eğmeyen, halkın yararına olan konularda kendisini daima sorumlu hisseden Hasan Âli Yücel’i bir kez daha saygıyla anıyorum. Yaşamı ve eserleri bizlere yol göstermeye, öğretmeye devam edecektir. Çünkü onun eserleri, yaşamı düşünmesini bilen, düşündüğünü uygulamayı başarabilen, kararlı bir insanın ortaya koyduğu eserlerdir.