Kamu özel işbirliği denilen finansman modeli kullanılarak yapılan şehir hastaneleri ile ilgili pek çok sorunu bu köşede yazıyorum. Önemli konulardan biri bu hastaneler gerekçe gösterilerek en köklü ve en önemli hastanelerimizin sırayla kapatılması. Ne yazık ki bu sorun büyüyor ve iktidarın kötüyü yapmaktaki ısrarı devam ediyor. Ankara’da Etlik Şehir Hastanesi’nin yakında açılması gündemde ve sadece Ankara’ya değil tüm Türkiye’ye hizmet veren beş hastanemiz daha kapatılmak üzere. Aynı sorunun İzmir, Kocaeli ve Kütahya için de kapıda olduğunu hatırlatayım.

Mesele ciddi. İktidarın bu konuda ısrarla uyarılması gerekiyor. Muhalefet partilerinin de daha aktif rol almaları, liderlerinin açıkça hastaneleri kapatmama çağrısı yapmaları, iktidara geldiklerinde kapatılan hastaneleri açacaklarını ilan etmeleri bekleniyor.

“HİZMET GARANTİLİ” PROJELER

Hasta garantili deyince kızıyorlar. Oysa çamaşır, yemek, laboratuvar, görüntüleme, fizik tedavi, tıbbi atık, sterilizasyon gibi çok sayıda hizmette ihaleyi alan şirketlere “kullanım garantisi” vererek açık biçimde hasta garantisi veriyorlar. Mevcut hastanelerimizi kapatarak yurttaşlarımızı şehir hastanelerine gitmeye mecbur bırakıyorlar. Kentlerin en güzel yerlerindeki devlet hastanesi arazilerinin bazılarının ağzının suyunu akıttığı da unutulmamalı.

Ankara’da Onkoloji Hastanesi, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Hastanesi, Dr. Sami Ulus Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi, Etlik Zübeyde Hanım Doğumevi ve Ulucanlar Göz Hastanesi tüm itirazlara rağmen kapanmanın eşiğine geldiler. Ankara zaten hastane kapatmalarından en fazla sıkıntı yaşayan kentimiz. Daha önce de Ankara Numune Hastanesi ve Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi gibi çok önemli altı hastanemiz kapatılmıştı. Bu hastanelerin özellikle yoksul yurttaşlarımız için önemini hepimiz biliyoruz. Parası olanlar için ise özel hastane bulmak zor değil.

Ankara’da 3800 yataklı dev bir şehir hastanesi varken, aynı büyüklükte bir ikincisinin açılması, bu gerekçeyle beş hastanenin daha kapatılması aklın, bilimin, sağlık hizmetlerinin gereği değil. Hastaneye ulaşımda yaşanan zorluklardan tutun, hastane içindeki işleyişe, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının sorunlarına kadar dağ gibi biriken sıkıntıların daha da büyüyeceği anlaşılıyor.

Özellikle devlet hastanelerinden randevu almanın, sağlık hizmetlerine erişimin bu kadar zorlaştığı bir dönemde yapılanlar tüm hastalarımızı kara kara düşündürüyor. Hastalar yıllardır sağlık hizmeti aldıkları hekimlerine, sağlık çalışanlarına ulaşamayacakları kaygısını yaşıyorlar.

Sağlık çalışanları da kaygılı. Alıştıkları sağlık ekibi dağılacak, hastaneleri yok olacak, çalışma koşulları ağırlaşacak, yaşamları zorlaşacak, ulaşımı zor, kreşi olmayan şehir hastanesine gitmeye zorlanacaklar. Taşeron şirketlerden geçenlere kuralar çektirildi, başka hastanelere dağıtılacaklar, bazıları işsiz kalacak. Pek çok hekim, sağlık çalışanı emekliliğini istiyor, istifa ediyor, özel sektöre geçiyor ya da meslekten kopuyor.

SALGIN SÜRÜYOR İHTİYAÇ ARTIYOR

Covid-19’un bize hatırlattığı en önemli gerçeklerden biri hastanelerin tek yerde toplanmasının yanlışlığı, kentin kolay erişilebilir yerlerinde yaygın olmasının yaşamsal olduğu. Salgın durumunda bazı hastanelerin “temiz hastane” olarak yurttaşların kronik hastalıklarının takip ve tedavilerinde, ameliyatlarının aksamamasında kullanılması gerekiyor. Başından beri ülkemizde ve tüm dünyada covid dışı ölümlerdeki artışın doğrudan salgın kaynaklı olanlardan fazla olması dikkat çekici. Bu ancak akılcı, bilimsel sağlık sistemi ile önlenebilir, mevcut hastaneleri kapatarak olmaz.

Hastanelerimizin korunması ve sağlık hizmetlerine devam edebilmeleri hepimiz için önemli ve yakında kapatılması düşünülen hastaneler nedeniyle acil sorun. Ankara’da ve İzmir’de bu amaçla kurulan platformlar soruna bıkmadan dikkat çekiyorlar.

Hastanemi Açın Platformu’nun dediği gibi, her işin başı sağlık olmalı. Kâr, para, kent rantı işleri halkın sağlık hakkının önüne geçmemeli.