Ne zaman Sağlık “Reformu”nun zararlarını anlatmaya kalksam…

Ne zaman Sağlık “Reformu”nun zararlarını anlatmaya kalksam…

Sanki karşılığıymış gibi…

Sağdan, soldan aynı itirazla karşılaşıyorum…

“Öyle diyorsun ama vatandaş memnun!”

Vatandaş hakikaten memnun mu?..

Velev ki memnun olması işlerin iyi gittiği anlamına gelir mi?..

Ya da…

Sağlık “Reformu”nun nesinden ne kadar memnun, nesinden ne kadar şikayetçi?..

Bir başka yazıya bırakıp…

Bayram arifesinde kulak misafiri olduğum bir konuşmayla bir köşe yazısını aktarayım…

Bugünlük.

***

Öğleden sonra, Eminönü-Kulaksız halk otobüsünde… İkisi oturmuş biri ayakta, başları örtülü, “halktan” üç kadın.

Kıyafetlerine ve sohbetlerine bakılırsa, büyük ihtimal sigortasız çalıştıkları işlerinden çıkmış evlerine dönüyorlar.

Annesi hastaymış, ayakta duranın... Çevredeki ünlü hastanelerden birine götürmüşler.

“Doktor, ‘Menisküs, ameliyat olması lâzım’ dedi… Ameliyatın iyisi gözü açık, kansız olurmuş…

Yaptırdık ama iyileşmedi bir türlü.

Başka bir doktora götürdük… ‘Menisküs olduğu gibi duruyor… Girmişler ama yapamamışlar.’ dedi.

Sigortamız vardı, bir de on bir milyarımızı aldılar.”

Anlattıklarını dinleyip…

“Bu özel hastaneler hep böyle.” diyerek onaylıyor oturanlar.

***

Aynı gün, Hürriyet’teki köşe yazısına…

“Bazı olayları duydukça tiksiniyorum.” diye başlıyor Rahmi Turan.

Birçok hastanenin insanları, insan değil, mal olarak, meta olarak gördüğünden bahisle…

“Uzun zamandan beri, hemen her gün öyle şikâyetler geliyor ki, değil bu sütuna, kitaplara bile sığmaz!” diye devam ediyor…

İki yıl önce kendi başından geçen bir olayı anlatıyor, sonra.

“Baldızım Yücel Suarık hastalanmıştı... Durumu çok ciddiydi. Bünyesi o kadar zayıftı ki, ben onun ‘ağır bir kalp kapakçığı ameliyatını’ kaldırabileceğine inanmıyordum. Birçok tanıdık doktor da aynı şeyi söylüyor, sadece ilaç tedavisi öneriyordu.

Bu arada, ünlü bir profesör doktor ve lüks bir hastane adı verdiler. …

Kalkıp gittik. Ünlü doktor, güleryüzlü bir profesördü... Tüm incelemelerden sonra baldızım yalvaran gözlerle bakarak ‘Umut var mı doktor?’ diye sordu. Doktor kendinden emin ve inandırıcı bir ses tonuyla:
’Ne demek umut var mı? Hemen ameliyat yaparız, bir hafta sonra sapasağlam taburcu olursun, onuncu günde seninle diskoya gidip dans ederiz!’ dedi. Güçlükle konuşan hasta ‘Sahi mi doktor? İyileşir miyim?’ derken, fersiz gözlerde ümit ışığı parladı.

O kadar emin konuşmuştu ki, inanmamak elde değildi.

Hastane görevlileri ‘Ancak’ dediler, ‘doktorun ameliyata girmesi için veznemize hemen 8 bin 500 lira yatırmanız lazım! Peşin para olmazsa ameliyata girmez! Doktorun parası nakit yatacak, kredi kartı olmaz! Diğer masrafları sigortanızdan alacağız!’ …

Ameliyat yapıldı ve hastamız öldü!

Hiç şaşırmadım! …

Koskoca profesör doktor, kendisine ve hastanesine para kazandırma uğruna yalan söylemiş ve hastayı resmen aldatmıştı! O ve onun gibiler insan hayatını ‘ticari bir meta’ olarak görüyordu. Özel lüks hastanelerde tek amaç maddi kazanç sağlamak mıdır?

Para kazanma hırsının bütün değerleri yok ettiği günümüzde her şeye rağmen insanlık ölmemeli! Fakat ne çare ki birçok yerde doktorluk mesleği de tüccarlığa dönmüş!”

***

Rahmi Turan’ın…

Hürriyet’in web sitesinden ulaşılabilecek yazısının başlığı…

“Hastaneler ticarethane oldu!”