BirGün’de yayımlanan Mine Kırıkkanat röportajı kızgınlık yarattı. Röportajda yazılanları okudum. Kırıkkanat’ın benim durduğum yerden bakıldığında görüşlerinin bir önemi yok. Çünkü söyledikleri bu çağın o kötü ruhuna ait. Kötü olması BirGün’ün bu röportajı yayımlamaması için bir gerekçe değil. Kötü sözlerin, kötü düşüncelerin yayımlanmasında ben beis görmüyorum. Ancak... Kırıkkanat’ın röportajda söylediği sözlerin bizim durduğumuz yerden bakıldığında “kötü” ve “yanlış” olmasından daha dehşet bir şey var. Tutarlı olması. İşte bu nedenle kötü olduğu için değil, Kırıkkanat tutarlı bir biçimde, kendi durduğu yeri her defasında olumlar şekilde, aynı hat üzerinde devam ederek bugüne gelmesindeki tutarlılığı nedeniyle o röportaja yer verilmesi hatadır. Peki ne yapmak gerekiyordu? Buna birazdan yanıt vermeye çalışacağım. Öncelikle kaldığımız yerden devam edelim. Burada Kırıkkanat da hatalı değildir. Kendisine verilen bu imkanı kaçırabilecek kadar saf değildir. Dolayısıyla BirGün ya da diğer sol gazetelerin Kırıkkanat’ı kendi mecrası ve düşüncesiyle birlikte bırakması daha yerinde olacaktır. Zaten bu linç kampanyasından sonra Kırıkkanat’ın “sığındığı” yerlere bakıldığında da hatanın ne derece olduğu görülecektir.

Kırıkkanat söylediklerinden dolayı suçlanamayacaksa (karşılığını yine sözle, düşünceyle almak kaydıyla) olay editoryal bir hata gibi görünmektedir. Öyle midir? Eğer bu terimi ana akım medyanın, liberal iletişim tekniklerinin kafamıza kazımaya çalıştığı şekliyle okuyup, o sürekli kaçmaya çalıştığımız medya algısıyla değerlendirirsek bence öyle. Çünkü yüksek ve büyük camlarla kaplı şeffaf plazalarda her türlü pisliği örtmeyi sağlayan medya anlayışı bu durumu da editoryal bir hata olarak görecek ve bu duruma neden olan birçok kişiyi işten çıkartarak kendini temizleyecektir. Ancak BirGün’de ve diğer bir çok gazete ve internet sitesinde işler böyle yürümemektedir. Çünkü işlerin bu şekilde yürümesi için gazetenin başka bir etik alana doğru kaymış olması gerekmektedir. Bu gazeteler Türkiye’nin amiral gemisi olarak adlandırılanların baş eğdiği bir zamanda, büyük fırtınaların ve dalgaların arasından kimileri için uzakta bir karartı gibi de olsa insanlara gerçeği anlatabilmek için ve bu inançla mücadele etmektedir. Teslimiyete kapılınmamasının nedeni de tam olarak bu inançtır. Dümenlerinde kimsenin olmamasıdır. Yani böyle bir hata yapabilmenin kendisi, havuz medyasında ve amiral gemilerinde, teknik bir beceriksizlik, iş bilmemezlik ya da kötü niyet olarak değerlendirilebilecekken, bu mecrada güven ve iman üzerine inşa edilmiş bir çalışma ortamında ancak bir kaza olabilir. Benzer kazalara bu cenahtaki gazetelerin tamamına yakınından yüzlerce örnek verilebilir. Birisinin eksiği ya da fazlası diğerinden daha az ya da çok değildir. Yarın ülkenin özgür, adil ve hakça paylaşılan bir ülke olabilmesi yönünde bildiklerini ve gördüklerini paylaşmaktan çekinmeyen kim ve hangi gazete varsa benzer hatayı yaptığında yapılacak şey ona gül atmaktır. Çünkü dostun gülü taştan daha ağır, kurşundan daha tehlikelidir. Linç için pusuda yatanlarsa zaten dost değildir. Onların etiği ve ahlakı için söze bile gerek yok. Varlıkları da gereksiz, yoklukları da önemsizdir.

Hatalar insanların yol öykülerindendir. Hatalarımızı görmezden gelmek değil, dostane uyarmak da hepimizin üstüne vazifedir. Bu nedenle gül atanlara selam olsun, linç kültürünün parçası olmuşlarınsa zaten canı cehenneme.