Körfez Arap monarşileriyle yeni Osmanlıcıların da aralarında olduğu ‘şer ittifakı’nın Suriye’ye rejim ihraç etme stratejisinin kilit noktasıydı Halep. Libya’da Bingazi’nin oynadığı rolün bir benzeri biçilmişti Halep’e. Dışarıdan desteklenen radikal İslamcılar kenti ele geçirecek, burayı üs haline dönüştürerek adım adım Şam’a ilerleyip rejimi düşüreceklerdi.

Bu amaçla dünyanın dört bir tarafından radikal İslamcı militan ülkenin ticaret ve sanayi merkezi olan kadim kente dolduruldu. Körfez ülkelerinin sponsorluğunda cihatçılara Türkiye üzerinden her türlü maddi ve lojistik destek sağlandı. Cihatçılar kısa sürede kentin doğusunu ele geçirdi. Kadim kent cihatçılar, Kürtler ve ordu birlikleri arsında üçe bölündü.

Suriye’yi ve de Ortadoğu’yu mezhep gözlükleriyle okuyanlara göre bir “Sünni kenti” olan Halep kısa sürede düşmeliydi. Öyle ya bir “azınlık diktatörlüğü” ezilen çoğunluğun isyanı karşısında nasıl barınabilirdi ki? Ancak istenilen olmadı. Halepliler “muhaliflerin” yerine rejimin etrafında kümelendi. Ve yıllar süren kuşatmaya rağmen Halep düşmedi.

İkinci dünya savaşını aratmayacak yıkıma sahne olan kent, geçen hafta Rusya, İran ve Hizbullah desteğiyle Suriye ordusu tarafından cihatçılardan kurtarıldı. Kentin “düşmesiyle” iç savaşta önemli bir eşik de aşıldı. Askeri, stratejik ve moral üstünlük Şam yönetiminin eline geçmiş oldu.

Halep’in alınmasıyla yeni Osmanlıcı hayaller hepten suya gömüldü. ‘Üç günde Şam’da namaz kılma’ planlarından cihatçı transferi için arabuluculuğa soyunmaya varan bir noktaya gelindi. Düne kadar düşman olarak kodlanan Rusya’nın kapıları aşınmaya başlandı.

Ne var ki Halep’in kurtarılmasıyla savaş bitmedi. Esad da, Kerry de, “Halep büyük bir zafer, ama bu savaşın sonu olacağı anlamına gelmiyor” ifadeleriyle bu duruma dikkat çekti çoktan!

•••

Halep “kurtarıldı” ancak Halep ateşinin en çok yakacağı ülkelerin başında Türkiye var. Kentin doğusundan çıkarılan cihatçılar yeşil otobüslerle günlerce İdlib’e taşındı. Binlerce radikal İslamcı militanın kente yerleştirilmesiyle Türkiye sınırı adeta bir ateş topuna dönüştürüldü.

Hatay sınırındaki İdlib uzun bir süredir çok sayıda radikal İslamcı grubun bir araya gelerek kurduğu çatı örgütü Fetih Ordusu’nun kontrolünde. İslami Emirlikle yönetiliyor. Şeriat hükümlerinin geçerli olduğu Emirlik, IŞİD’in Rakka’daki İslam Devleti’nin bir başka versiyonu.

İdlib’e dolaşan ve Körfez Arap ülkeleriyle Ankara tarafından silahlandırılan cihatçılar sadece Halep için değil güney batıda Akdeniz kenarında bulunan rejimin kalesi konumundaki Lazkiye ve sınırın bu yakasındaki Hatay için de ciddi bir tehdit unsuru.

İdlib’e doldurulan grupların kendi emirliklerini kalıcı hale getirmelerine müsaade edilecek mi? Zor. Suriye ve müttefiklerinin bir sonraki olası hamlesi İdlib olması kuvvetle muhtemel. Türkiye sınırından sürekli yardım ve destek alacağından buradaki savaş beklendiğinden de çetin geçecek.

Sınır hattındaki dağlık bölgeyi kullanmaları muhtemel cihatçıların sınırın bu yakasına geçerek kendilerini kamufle etmesi, lojistik destek sağladıktan sonra yeni hamlelerde bulunması işten bile değil.

•••

Tam da bu noktada Peşaverleşme tehlikesi başlıyor. Ana muhalefet liderinin de bahsettiği Peşaverleşme tehlikesi ise ülkenin Pakistanlaşması demek. Özgür Suriye Ordusu, Ahraruş Şam başta olmak üzere çeşitli cihatçı gruplara verdiği destekle ülkeyi Pakistanlaştırma yolunda hızla ilerleyen AKP iktidarının “cihat bumerangı” sadece sınır kentlerini vurmakla kalmayacak, ülkenin tamamını da ateşe atacak.

Pakistan, komşu ülke Afganistan’da Taliban ve diğer cihatçı örgütleri besleyip desteklemenin faturasını ödüyor. Pakistanlı liderlerin Afganistan’da cihatçılarla oynadığı tehlikeli oyun dönüp dolaşıp bumerang gibi kendisini vurmuştu.

Pan-İslamcı liderlerin “stratejik derinlik” hayaliyle ülkenin nüfuz alanını Afganistan, Özbekistan, Tacikistan ve İran’ı kapsayacak şekilde genişletmek istemesi ülkeyi “cihat otobanı”na çevirirken, sınır kenti Peşaver’i cihat vadisine çevirmişti. O cihatçılar şimdi Pakistan’a ölüm kusuyor.

Suriye’nin kuzey batısına yerleşen binlerce cihatçının namlularını Türkiye’ye çevirme ihtimali kadar endişe veren bir başka ürkütücü senaryo da, Türkiye’den cihatçılara katılıp savaş deneyime kazanan militanların geri dönmesi.

Suriye’yi Afganistanlaştırmanın kaçınılmaz bedelidir Peşaverleşmek. Eğer Suriye’yi Afganistan yaparsanız, Türkiye’yi de Pakistanlaştırırsınız! Nitekim öyle de olmak üzere. Hesapsız, kitapsız, ahlaksız taktiklerin ülkeyi götürdüğü yerdir; Peşaverleşmek!