Hikâyeyi bir savcı arkadaşım gönderdi, “1981’de yaşanmıştır” notuyla.

12 Eylül’ün ardından, örgütlere dönük operasyonların birbirini izlediği ve bu arada gecekondularda, köylerde, kasabalarda devrimcilere kapılarını açanların da mahkemelere taşındığı, ardından bazılarının yıllarca yatacakları cezaevlerine gönderildikleri yıllar... Bu “halk”tan insanların, gittikleri cezaevlerinde de her şeyin ortaklaştırıldığı “komün”lerle tanıştığı, o paylaşımı bazen severek benimsediği bazen de zorlanıp ayrıldıkları yıllar…

Savcı arkadaşımın, hikâyesini “Bizim gruplarda paylaşılıyor” diyerek gönderdiği Hatca Teyze’nin de yolu cezaevine düşmüş müydü, bilmiyoruz. Ama “yardım ve yataklık”tan mahkemeyle, yargıçla tanışmış. Yanında muhtarın da olduğu bir duruşmaya çıkmış:

Hâkim; Hatca Teyze’ye, “Sen bu gençlere ekmek verirmişsin, eve alıp yemek verirmişsin öyle mi?” demiş.

Hatca Teyze; “Hâkim Bey, gül yüzlü çocuklardı, kapıma gelirlerse onlara yemek ekmek verirdim; sonra ben kapıma gelene sofra açmadan salmam ki” demiş.

“Peki” demiş Hâkim, “Sen hiç bu gençler ‘illegal’ demedin mi?”

“Yok Hâkim Bey. Ben onlara ‘İlla galın demedim’” demiş, Hatca Teyze.

“Yemin eder misin, bunların illegal olduğunu bilmediğine?” demiş Hâkim.

Hatca Teyze; “Şah Hüseyin’in başı için ben bunlara illa galın demedim” demiş.

“Böyle yemin mi olur? Başka yemin et” demiş Hâkim.

Hatca Teyze; “Gara coğ beni taş kessin ki dediğim doğrudur” demiş.

Yine “Olmadı” deyip başka yemin istemiş Hâkim. Hatca Teyze; “Aha Hüseyin Abdalın niyazı” demiş bu sefer.

Hâkim; “O da kim? Böyle yemin mi olur?” deyince dayanamayıp muhtara dönmüş; “Ula muhtar, bu hâkim yabancı mı yoksa hiç kimseyi tanımıyor” demiş.

80 öncesi gecekondularda dolaşanlar böyle çok Hatca Teyze, Hatca Ana, Hatca Abla tanımıştır; “Halk” dedikleri, “Halkımıza” diye başlayan bildirilerle seslendikleri.

Necmi Erdoğan’ın BirGün’de iki bölüm halinde yayımlanan “Kayıp Halk” yazısını okudunuz mu, bilmiyorum. Okumadıysanız dönüp bulun ve okuyun, zahmetinize değecektir.

Necmi’nin “Kayıp Halk”tan kastettiği “Hatca Teyzeler”in oluşturduğu bir topluluktu. Hakkın, adaletin ve iyiliğin kazanmasını isteyen, bunun için belli ölçülerde risk alan, belli ölçülerde mücadeleye katılan bir topluluk.

Necmi, 80’lerden bugüne yaşanan süreçte, “halk”ın yerini Özalcılığın bireyci, çıkarcı, saldırgan, mülk edinici “yeni insan”ının almaya başlayışını sinemadan da örneklerle anlatmış. 90’lardan 2010’lara, sinemanın “çeşitli alt sınıf resimleriyle bize sunduğu halk imajının neredeyse pürüzsüz bir biçimde çıkarcı, kötücül, sinsi, inançsız, kayıtsız, hayalsiz, hiçlik içinde yaşayan insanlar imajı” olduğuna işaret ederek.

“‘Halk’ teriminin popülist söylemlerdeki kullanımlarını bir tarafa bırakalım ve solun ona yükleye geldiği ezilen ve sömürülen emekçi sınıf ve katmanların eşitlikçi ve özgürlükçü kolektif iradesinin diğer adı anlamını kullanalım. Şimdi içinde bulunduğumuz ideolojik-politik iklim, bu anlamıyla halkın hayaletinin bile kaybolmuş göründüğü bir iklimdir. Hayalet haliyle bile halka olan inanç kırılmıştır. İnananı yoksa hayalet de yoktur. Yine de egemenler kendilerini rahat hissedemiyorlar zira halkın hayaletinin geri dönüp konaklarının huzur ve nizamını sarsmasının pekâlâ mümkün olduğunu biliyorlar.”

Necmi’nin yukarıdaki değerlendirmesine ve şu son sözlerine katılmamak mümkün değil: “Kurucu güç veya özne olarak halka ve halk olarak örgütlenmek için kendine olan inanç olmadan siyasal mücadeleyi yükseltmek imkânsız.”

Öyle olunca da, Hatca Teyzeler ve onların “gül yüzlü çocuklar”ı yeniden buluşurlar!