Bir rejim değişikliği hiç bu kadar hızlı kabullenilmemiştir herhalde. Seçimlerden bu yana geçen üç haftada devlet kurumları baş döndürücü bir hızla tek adam rejimine uygun hale getiriliyor. Birleştirilen, kapatılan, açılan kurumların listesini akılda tutmak dahi zor. Milli saraylardan devlet tiyatrosuna elde ne varsa Erdoğan’a teslim ediliyor.

Cumhurbaşkanı kararnameleri ile adeta yeni bir devlet kuruluyor. Meclise OHAL’in light biçimi getiriliyor, Saray’ın valileri, güvenlik güçleri süper yetkilerle donatılıyor.

Lakin muhalefetin olup biteni doğru kavradığına dair tek bir işaret yok ortada. İsmi CHP’nin cumhurbaşkanı adayları arasında geçen Kesici Erdoğan’ı büyük bir şevkle tebrik ediyor. Kimileri kabine açıklandıktan sonra boşta kalan AKP kadrolarına üzülüyor, kimileri Milli Eğitim Bakanı’na bakıp teselli arıyor. Daha entelektüelleri ise yeni rejime ne diyeceğiz diye tartışıyor. Erdoğanizm’den sultancılığa adlandırmalar havada uçuşuyor; cumhuriyetin ilk yılları ile bugün arasında kerameti kendinden menkul benzerlikler kuruyor. Neticede havanda su dövülüyor, suratlara sıçrayan suya da yarabbi şükür deniyor.

24 Haziran öncesinde meydanları dolduran kitleye hesap sorma sözü veren kim varsa seçimden sonra kayıplara karıştı. Belli ki iktidarın seçim galibiyetini onlardan daha fazla gözlerinde büyütüyorlar. Akşener İyi Partililere Meclis’te başarı dilemek dışında son 3 haftada ne yaptı derseniz kendisine oy verenler dahi cevabını bilmiyor. Bilge siyasetçi olarak baş tacı edilen Karamollaoğlu yarım ağız zamları eleştirmekten öteye gitmiş değil. Seçimden bu yana HDP’lilerin “muzip” tivitleri de sırra kadem bastı. Meclisteki muhalefet bu seçimleri de ‘kazasız’ atlattık diye zil çalıp oynayacak neredeyse.
Muharrem İnce seçimden sonra ilk kez bir televizyon programına çıktığında herkesin aklındaki soru 24 Haziran öncesinin rüzgarını sürdürüp sürdüremeyeceği idi. İnce’yi sevenlerin büyük kısmı onu ekranda görünce yelkenleri suya indirse de seçim gecesine dair yine tatmin edici bir çift laf duymadı. Esas sorulması gereken sorular gereksiz detaylar arasında boğuldu gitti. Üstüne üstlük İnce “benim de hatalarım oldu” özeleştirisini sadece apolet tartışmasına ve 50 günde gidilemeyen şehirlere bağlayarak en temel muhasebe hatasını yaptı.

Daha trajik olan ilk turdaki oy farkından hareketle seçimlerin ikinci tura kalması halinde de kazanmanın mümkün olmayacağını söylemesiydi. Bu ifade ‘parti adaylığımı erken açıklasa, tüm şehirleri gezsem sonuç farklı olurdu’ iddiasıyla çelişiyordu. Zira ikinci tur için kazanılacak 15 gün o fırsatı İnce’ye misliyle verecekti. Ötesinde çalınan tek bir oyun dahi hesabını sorması gereken bir adayın böyle bir açıklama yapması hiç doğru olmadı. Neticede İnce bir daha cumhurbaşkanı aday olacağını söylerken, birçoğu haklı olan CHP eleştirileri tek adam rejimi eleştirilerini gölgede bıraktı.

Erdoğan 15 Temmuz’un ‘hayırlara vesile olduğunu’ söyledi ya 24 Haziran’da aslında muhalefet için aynı ‘mertebeye’ ulaşabilir. Zira tek adam rejimine karşı çıkan herkes kurumsal muhalefetin siyaset anlayışının bir umut ışığı vaat etmediğini gördü. Milyonlar kendini ne bu rejime ait hissediyor ne de bu karanlıkla nasıl mücadele edeceğini biliyor. Şu anda mecliste 24 Haziranda kendini yenilmiş hisseden geniş halk katmanlarına direnme gücü aşılayacak tek bir politik adres yok. Bu durumun değişmesi sanıldığı gibi CHP’de bir lider değişikliğine ya da HDP’nin ‘Türkiyeleşmesi’ne bağlı da değil. Siyasetin tepesinde pişirilecek bir çözüm, çıkış yolu arayan varsa seçmene boş ümitler pazarlıyor. Buna yerel seçimler de dahil.

Öyleyse olup biteni izleyecek miyiz? Elbette hayır, ilerici ve laik güçlerin tabanda birleştiği, tek adam rejimine karşı yeni mevziler kazandığı bir siyaseti örgütleyeceğiz. Kendi dayanışma ağlarımızı genişleteceğiz, siyasetsizleştirilen kitlelere parti koridorlarında değil gündelik yaşamda politika önereceğiz. Artvin’deki gibi bir kitapçı, Hopa’daki gibi bir kooperatif, Bergama’da, Buca’da, Datça’da olduğu gibi birer Veli-Der şubesi olacağız. Çoğalacağız, tek adam düzenine bayrak açan öğrencilerle, Soma’da mahkeme kararını ret edenlerle, şirket-devlete itiraz edenlerle çoğalacağız. Artık hattı müdafaa vakti bitmiştir.