Havalar eskisi gibi değil. Saatli Maarif Takvimi bile artık ‘kocakarı soğukları’nı, ‘kırlangıç fırtınaları’nı öngörmekte zorlanıyor. 80 darbesi sonrası Batı’dan gelen neoliberal iklimin etkisi altına girdiğimizden beri havalarımıza bir şeyler oldu. 90’larda hava durumunu sunan Hülya Uğur durumun ciddiyetinin farkındaydı: “Eh ne diyelim, havalar nasıl olursa olsun yeter ki sizin havanız iyi olsun efendim.” Artık mümkün değil efendim. Küresel kapital akışları atmosferimizi tamamen ele geçirdi, tuhaf havalara yakalanıyoruz, havamız nasıl iyi olsun ki? Atmosferdeki kaotik para akışlarıyla oradan oraya savuluyoruz. Her şeye rağmen havamızı düzelteceğiz diye az uğraşmıyoruz ama yarattığımız olumlu yerel hava koşulları da çok geçmeden küresel kasırgalara teslim oluyor ve yeniden kendimizi hâkim hava koşullarının ortasında buluyoruz efendim. Bedenlerin bir araya gelmeleri ile parçalanmaları aynı anda oluyor. Bırakın parçalanmayı, anında buharlaşıyoruz, atomlarımız havalarda uçuşuyor.

Havalar önemli. Hava bizi sarıp sarmalamıyor sadece, nefes olup kılcal damarlarla bedenin en ince kıvrımlarına dek taşınıyor. Biz mi hava denizinin içinde yüzüyoruz yoksa hava mı bizim içimizde? Makrokozmos ile mikrokozmosun, evren ile bedenin iç içe geçtiği, sınırların aşıldığı bir durum. İçimiz dışımız hava. Hava, bizim içkin kudretimiz. Nitekim Anaksimandros’un soyut ilk ilke olarak ileri sürdüğü soyut ‘aperion’ (sınırsız) kavramı, Anksimenes tarafından somut bir ilkeye, havaya dönüştürüldüğünde soyut tümel yerini içkin bir kuvvete bırakmıştı. Anaksimenes’e göre evreni ve bedenleri parçalanıp dağılmaktan koruyan ruhtur hava. Aynı ruh dolaşıyor içimizde. Evrenin ruhundaki değişimlerden elbette ruhlarımız da etkilenecek. Eskiden evrenin ruhuna hep hazırlıklı yakalanırdık, hava döngüseldi ve başımıza gelecekleri bilirdik. Ama şimdi öyle mi? Hülya Uğur hanımefendinin iyi niyeti de artık bir işe yaramıyor, küresel para akıntılarının kaotik anaforlarına kapılıyoruz. Metalar geçiyor sağımızda solumuzdan, tutunmaya çalışıyoruz tutunamıyoruz. İçimize tutunalım diyoruz. O da ne? İçimiz bomboş; içimize düşmekten korkuyoruz. İçeri düşenlerin, bir daha çıkamadıklarını duyuyoruz.

İçimiz boşaltıldı. Artık bedenlerin içlerinde evrenin ruhu değil, yerleştirildikleri AVM’lerin havası, kapitalizmin finansal rüzgârları dolaşıyor. İçeri düşenler, kapitalizm tarafından yapay olarak iklimlendirilmiş mekânlarda buldular kendilerini ve bir daha da çıkamadılar. Evrenin ruhunun yerinde şimdi kapitalizmin paraya endeksli ruhu esiyor. Bedenlerin boşlukları, vitrinlerdeki metaların imgeleri ile dolduruldu; kapitalin anaforuna kapılmış bedenler vitrinlerin önünde dolanıp duruyorlar. Bedenler, imgesel varoluşlarını metaların imgelerine borçlu. Fakat birden küresel neoliberal rüzgârlar sert esmeye başlayınca metalardan giderek uzaklaştılar. Gelgelelim metaların imgeleri terk etmedi onları; metalardan uzaklaşsalar da hâlâ imgeleriyle yanıp tutuşuyorlar. Evrenin ruhunu yitirdikleri an, yeryüzünün imgeleri de silinmişti belleklerinden. O yüzden bir dışarısı olduğu, evrenin ruhuyla yeniden içlerini doldurabilecekleri kimsenin aklının ucundan geçmiyor. Yoksa dışarısı yok mu? Bize anlatılan, dışarısının, kapitalizmin yarattığı kürenin dışında bir hayatın olmadığı. Siz metaların imgeleriyle yanıp tutuşurken, dışarısını, yeryüzünü imha ederek içeriyi genişletmekle meşgul iktidar. Korkarım, bu gidişle dışarısı da kalmayacak.

***

Evrenin ruhunu yitirmişseniz, içeride istediğiniz kadar muhalif olun, varoluşunuz metaların imgelerine bağlıysa ve tüm meseleniz ayrı düştüğünüz metalara kavuşmaksa, muhalifliğiniz içeriyi genişletmekten ya da balkonu kapatıp eve katmaktan öteye geçmiyor ve iktidar da sizi içeriye kapatıyor. Oysa politik olan, evrenin ruhudur. Hava döner ve işçiden eserdi yel. Evrenin ruhundaki değişimler politik iklimi de değiştirirdi. 1789 Fransız devrimi hava döndüğünde, çok sert geçen bir kışın ardından bahar geldiğinde gerçekleşmişti. Sonra evrenin ruhuyla ilişkimiz kesildi ve birden kapitalistten yana esmeye başladı yel. Ve küresel para akışlarıyla kendimizi oradan oraya savrulurken bulduk. İçeride havamız hiç iyi değil, ama unutmayın dışarıda evrenin ruhu var.