Yeni albümü “Bâde’den Gelen” ile dinleyiciyle buluşan Ali Rıza Albayrak, “Her şey bir hayal ile başlar. Bu çalışma da bir hayal ile başladı. İnsanın en değerli yetilerinden biridir hayal edebilmek” diyor

Hayal edebilmek en büyük yetimiz

Öykü ÖZFIRAT

Anadolu’nun zengin geleneksel müzikal yapısından beslenirken aynı zamanda bu geleneğe yeni eserler katabilme gayretiyle yola çıkan Ali Rıza Albayrak, solo albüm çalışması “Bâde’den Gelen” ile dinleyiciyle buluştu. 12 parçadan oluşan albümde sanatçıya veren sanatçıya Merih Aşkın, Ediz Hafızoğlu, Kağan Yıldız, Derya Türkan, Ömer Avcı, Sedat Anar, Cengiz Yılmaz, Ertan Tekin ve Hakan Önel gibi müzisyenler eşlik ediyor. Anadolu'nun büyük insanlık mirasını sözle ve sazla buluşturanlar Albayrak ile konuştuk.

“Bâde’den Gelen” albümünüzü kızınız Bâde’ye ithaf ediyorsunuz. Bu albümünüzün oluşma hikâyesini dinleyebilir miyiz?

Çalışmanın ön sözünde: “ İnsan kendi hayalinin ürünüdür.” dedim. Her şey bir hayal ile başlar. Bu çalışma da bir hayal ile başladı. Bu çalışma kızımın doğumundan sonra şekillenmeye başladı. İnsanın en değerli yetilerinden biridir hayal edebilmek. Çocukluğumuzun ilk dönemlerinden itibaren bu yetiyle hemhâl oluruz ve kendi dünyamızı kurgulamaya başlarız. Kızım Bâde ile birlikte biz yetişkinlerin dünyası ile çocukların dünyasını karşılaştırma imkânı doğdu. Bu karşılaştırmada yetişkinler olarak birçok şeyi yitirdiğimizi tekrar hatırladım. Samimiyeti ve dürüstlüğü yitirmiştik. Ama en çok da hayal edebilme yetimizden ne kadar uzaklaştığımızı fark ettim. Hayal dünyamızın ne kadar daraldığını fark ettim.

Bu daralmanın gündelik hayatımıza, yaptığımız işlere ve sanatımıza doğrudan yansıdığını fark edebilirsiniz. Dolayısıyla cesaretini yitirmiş yetişkinler olarak, bugünekadar kabul görmüş olanı tekrar eden, bize sunulan “başarı” hikâyelerinin peşinden koşmak dışında hayata kendimizden kattığımız bir şey olmadığını anlıyorsunuz.

Tüm bu düşüncelerin ışığında çalışmam şekillendi diyebiliriz. Var olanı ve bekleneni tekrar etmek yerine kendi müzikal yolculuğuma bundan sonrası için neleri katabilirim hayali ile yola çıktım.

Albümde kendi besteleriniz de çokça yer alıyor. Nedir bu albümün teması?

Bağlama çalmaya başladığım ilk dönemlerden itibaren hep yeni ezgiler peşinde olduğumu hatırlarım. Henüz besteleri keşfetmediğim dönemlerde var olan geleneksel eserlere, o eserin bende uyandırdığı duygulardan hareketle ya introlar ekler ya da ara ezgilerine yeni nağmeler ekleyerek düzenlemeyi tercih ederdim. Sanırım bu ara nağmelerin yerini zamanla besteler almaya başladı.

Çalışma “Hayal,Hızır,Huzur” temasıyla şekillendi. Bizlere bahşedilmiş hayal edebilme yetimizle dünyamızı kavrıyor ve şekillendiriyoruz. Çocukken bize özgü bir hayal dünyasından bahsedebilirken, zamanla başkalarının bize dayattığı bir dünyada yaşamaya zorlanıp, hayal dünyamızın da sığlaştığını görebiliyoruz. Tam da bu noktada huzurumuzu yitirmeye başlarız. Hayal dünyamız çoraklaşır.

Yitirdiğimiz huzura tekrar kavuşabilmek için arayışımız da başlar. Huzura erebilmek için bize ayna olacak ve bizi kendimizle tanıştıracak bir Hızır’a ihtiyaç duyarız. Hızır bildiğiniz üzere “yeşil, yeşillik” demek. Bu bağlamda çalışmanın ön sözünde şöyle ifade ediyorum:

“Şu kuru ve çorak hayatımızı yeşerten her kimse o sizin Hızır’ınız ve de huzurunuzdur.”

Enstrümanlar ve üslup bakımından bu albümünüzde dinleyiciyi nasıl bir çalışma bekliyor?

Yeni çalışmam ağırlıklı iki telli cura,ruzba ve dede sazlarıyla bestelediğim eserlerden oluşmakta. Dolayısıyla çalışmanın temelinde iki telli sazları bulabiliriz.

Uzun yıllardır çalmaya çalıştığım ve kendimce geliştirdiğime inandığım pençe tavrı ve üslûbuyla, iki telli cura,ruzba ve dede sazıyla bugüne kadar biriktirdiklerimi ezgilere aktarmaya gayret gösterdim.

Bunları dile getirirken aslında utanıyorum. İnsanın kendi yaptıklarını kendisinin tanımlaması doğru gelmiyor bana. Bu gibi anlatımların ayıp olduğu dönemlerde yetiştik. Ancak yaşadığımız bu dönemde ne yazık ki yaptıklarınızı her seferinde anlatmanız, sunmanız gerekiyor. Sosyal medya araçlarının artmasıyla birlikte müzikal anlamda ciddi etkileşimin ve ulaşılabilirliğin olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu dönem bize her ne kadar birçok olumlu olanak sunsa da üretenin ve nispeten “yenilik” olarak tanımlayabileceğimiz kişisel katkıların kolayca taklit edildiği bir dönemdeyiz. Sorun taklit edilmesi değil tabii ki. Bu güzel bir şey. Sorun olarak gördüğüm kısmı, sizin belki kısacık ömrünüzde müzikal birikim olarak sunabildiğiniz bu ufak “farklılık-katkı” taklit edilirken,sanki hep varmışçasına sunulması ve kimden alındığına değinme ihtiyacının dahi hissedilmemesi.

Albümde Nesimi Çimen’den izler de mevcut. Kendisinin müziğiniz ve sizin için yerini anlatır mısınız?

İki telli cura denilince akla ilk gelen ozanların başında merhum Nesimi Çimen gelir. Hatta iki tellide kullanılan akord düzeni de kendisin ismiyle anılmaktadır. Nesimi düzeni diye anılır. Dolayısıyla iki telli curayla bir temasınız olduğunda, Nesimi Çimen ile yollarınızın kesişmemesi pek olası değildir. İki telli curasıyla yarattığı sesler âlemi çocukluğumdan beri beni derinlemesine etkilemiştir. Her dönemin kendisine ait tınıları, duyguları vardır. Onların dönemine ait ve günümüze kadar gelebilen bu tınılar ile hayaller kurdum, kurmaya da devam ediyorum.