Bakın “düş ile gerçek” diye yazmadım. Üstelik hayal ile fantezinin aslında pek de farklı olmadığının farkındayım… Ama...

Bakın “düş ile gerçek” diye yazmadım. Üstelik hayal ile fantezinin aslında pek de farklı olmadığının farkındayım…
Ama bu iki kavramı nedense epey farklı algılıyorum ve kullanıyorum. Bana göre, hayaller “umut” üzerine kuruludur. Hayallerin gerçek olma ihtimalleri vardır. Sözlüklerde bu yüzden belki de “hayal” karşılığı olarak “Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey” yazılıdır. Fanteziler ise gerçekleşmesi imkânsız, boş hayallerdir. Umutlar üzerine inşa edilmemiştir, absürt dahi olabilirler. Sözlüklerde belki de bu yüzden “fantezi” karşılığı olarak “Sonsuz, sınırsız hayal” yazılıdır.
Aynı şekilde beklenti ile umut arasında da fark yok mu?
•••
Şu son aylarda adeta hızlandırılmış bir tarih yaşıyoruz…
Ergenekon davası… Kürt açılımları… İslami saçılımlar… Ama belki de en önemlisi son imzalanan enerji antlaşmaları... Daha doğrusu davanın, açılımın, saçılımın yer aldığı büyük fotoğrafın, üst başlığın, yani son çözümlemede muktedir olduğunu tecrübeyle bildiğimiz “dış dinamiğin” tezahürleri…
Geçenlerde bir arkadaşım hatırlatmıştı: “Bugün ABD dış politikasındaki 23 adet önemli işler başlığının 17’si Türkiye’nin de içinde olduğu ya da Türkiye’yi de ilgilendiren işler.”
Bush’un tek yanlı politika stratejisinin (asarım, keserim; bu dünyanın efendisi benim) yerini Obama’nın çok yönlü politika stratejisi (oturalım, konuşalım; ama bu dünyanın efendisi hâlâ benim) aldı.
Kapitalizmin petrole bağımlılığı  tamamen ortadan kalkmadığı sürece, içinde yer aldığımız coğrafyada tarih yazılırken, dış dinamiklerin etkisi daha fazla…  Bu yüzden Tarih, buralarda, diğer coğrafyalara göre daha hızlı  akıyor. Kürt sorununda, Ermenistan, Gürcistan, Kıbrıs, İran-İsrail ve tabii ki Irak’ta böyle olmuyor mu?
Olup biten şunca işten sonra, Obama’nın, Bush ölçeğinde kostaklanma imkânları da sınırlandı. Yeni yetme vahşi kapitalizminden aldığı cüretle saldırganlaşan bir Putin Rusyası… Büyüme hızımı artırayım diye her şeyi göze almış kocaman bir Çin… Ve elbette kadim kapitalizmin kalelerinden Avrupa Birliği… Velhasıl, dünya dengeleri, Bush dönemindeki Amerikan imparatorluğunun kadiri mutlak olmadığının ispatlandığı bir noktaya evrilmiş halde…
Hal böyleyken, mesela Kürt sorunu konuşulmadan önce Ergenekon davasının başlaması, Ergenekon davasından sonra ve Kürt açılımı başlarken Nabucco’nun imzalanması, Putin’in paldır küldür Türkiye’ye gelebilmesi… Hepsi tesadüf mü?
Dolayısıyla, “Türkiye’de ilk kez darbeciler yargılanıyor!” diye çığlık atanların, ardından da “Yaşasın demokratikleşiyoruz” diyenlerin palavrasına verilecek tek cevap var: Hadi oradan! Yalandan medet ummayanlar şunu elbette bilirler: Başarısız darbeciler bu ülkede her zaman yargılanmıştır! 22 Şubat 1962, Talat Aydemir ve arkadaşları… 12 Mart döneminde, 9 Mart günü darbe yapacakları iddiasıyla generaller Cemal Madanoğlu ve Celil Gürkan… Şimdiki başarısız darbeciler ise, derin devletin devir teslim törenindeki figüranlar haline getirilmediler mi? Bu sürecin çerçevesi, ayan beyan, AKP ve Genelkurmay mutabakatıyla çizilmiyor mu? Bu süreçten demokratikleşme beklemek: işte “fantezi” budur…
Kürt açılımları, elbette belirli “beklentilere ve umutlara” vesile olabiliyor. Ama bu vesileyle atılan “Kuzey Irak” çalımı sonrasında, nerelere gidebileceğimizi hiç bilmiyoruz. Bu süreçten “özgürleşme” beklemek elbette fantezidir; ama hiç olmazsa akan kanın duracağı hayali, bir umudun gerçekleşmesi ihtimalini de içermiyor mu? İçeriyor…
(Ve bu arada fırsattan istifade bir başka düzen değişikliği devam ediyor. İslamiyet’te yasak olduğu için pisuarda ayakta işeme yasağı, imam hatipler için katsayı, seküler yaşantı önüne dikilen fiili engellerin giderek çoğalması, falan filan… Farkındaysanız, artık bunlar teferruat haline geldi ve kanıksadık! Peki şeriat mı geliyor? Adı hiç önemli değil… Ama bu düzenlemelerde “abartmayın, muhafazakârlaşmadır efendim” dedikleri şey ile İslamileşme hem siyasal hem toplumsal düzlemlerde özdeşleşmiyor mu? İşte bunlar fantezi de değil, hayal de değil, ama kâbus!)
•••
Yaşamakta olduğumuz süreci okumanın iki farklı dili var… Aynı olgular bu farklı dillerde farklı kavramlara denk düşüyor. Kimi için hayal, kimi için fantezi… Kimi için beklenti, kimi için umut.
Elbette beklentilerimiz olsun… Bunları hükümetten talep edelim, siyasi mücadelenin taktikleri olarak formüle edelim…
Elbette umutlarımız olsun, bunları yeniden üretelim ve siyaset dilimizde bir strateji haline getirelim…
Aman! Kendi dilimizden, emeğin ve ezilenlerin dilinden asla vazgeçmeyelim...