1974 yılında Türk ordusunun Kıbrıs işgaline kadar, adanın en güzel kentlerinden Magosa’da

1974 yılında Türk ordusunun Kıbrıs işgaline kadar, adanın en güzel kentlerinden Magosa’da 5000’i Kıbrıslı Türk olmak kaydiyle 50 000 nüfus yaşarmış. Kent 36 otelinin sağladığı 6176 yatak kapasitesiyle adaya gelen turistlerin neredeyse yarısının ağırlarmış. Türk tankları kent sokaklarına girdiğinde, yerli halk çoktan evlerini, işyerlerini terk edip, güneye yollanmış. Ve tabii gidenlerin hiçbiri geçici sandıkları bu kaçışın onlarca yıl süreceğini düşünememiş.

2006’dan beri bu hayalet şehirin bir belediyesi ve de bir başkanı var. Yıllarca Kıbrıs parlamentosunda milletvekili ve başkanlık görevi yaptıktan sonra Magosa Belediye Başkanlığına seçilen Alexis Galanos, belki de dünyanın kenti olmayan tek belediye başkanı. Galanos ile birlikte Magosa Belediyesi’nde 7 kişi çalışıyor. Limasol’da bir binadan, üçte birinden fazlası terkedilmiş ve tel örgü ile çevrili, boş ve harap bir kenti yönetmeye çalışıyor.

Galanos, Fransız Senatosu’nda düzenlenen bir toplantıda Magosa’nın içinde bulunduğu çıkmazı anlattı. Kıbrıs’ın Komünist Cumhurbaşkanı Dimitris Christofias’ın Türk tarafına iki ay önce yeni bir öneri paketi sunduğunu burada öğrendik. Bu öneri paketinin ikinci bölümünde Magosa kentinin durumunu ele alıyormuş: kentin uluslararası anlaşmalar uyarınca “sahiplerine” geri verilmesi ve limanın AB güvencesi altında yeniden işletmeye açılması.

Tarihi ve kültürel miraslarının bakımsızlığa ve ilgisizliğe karşı koyamayacağını bilen “eski Magosalılar” yavaş yavaş örgütlenmeye başlamış. Böylece, şehre geri dönme hakkı elde etmek isteyen Magosalılara destek için açılan imza kampanyası 30 000 imzaya ulaşmış. Magosa’nın iadesinin Kıbrıs sorununun toptan çözümü için gerekli başlangıç olduğuna inanıyorlar. Başkan ve destekçileri Magosa’nın eski Türk nüfusunun büyük bir bölümü yurt dışına gitmiş. Bugün kentin üçte ikisinde yaşayan “Türkler”in hemen hepsi Türkiye’den getirilmiş yerleşimcilerden oluşuyor.

Siyasi çözümleri, daha doğrusu çözümsüzlükleri beklerken, Alexis Galanos’a toplantı sırasında önerdiğim yol daha yapılabilir görünüyor. Görebildiğimiz kadarıyla Kıbrıs’ta  Türkiye’de olduğu kadar etkin bir sivil toplum yeşerememiş. Bu nedenle Magosa Belediyesi’ne ve dernekleşmeye çalışan Magosalılara, Türkiye’den dernek, vakıf ve meslek odalarının kültürel miraslarının korumakta destek olabileceklerine inanıyorum. İlk akla gelen burada bazı yapıların restorasyon ve rehabilitasyon çalışmalarının Türkiyeli ve Kıbrıslı uzmanlar tarafından ortaklaşa yapılması. Ama burada ses getirebilecek uluslararası festival ve sanatsal ektinlikler düzenlemek de mümkün. Galanos ve ekibi tüm önerilere ve desteklere açık olduklarını candan ifade ediyor.

(İletişim için: ammochostos.famagusta.municility@cytanet.com.cy)

Magosa’nın ötesinde, Christofias adada çözüm istediğini göreve geldiği gün açıkça beyan etmişti. İki yıl sonra, hala bir sonuç elde edilemedi. Mart ayında başmüzakereci Egemen Bağış “Kıbrıs’ta çözüm askerlerin çekilmesini gerekitiriyorsa askerleri çekeriz” demişti. Aynı hükümetin devlet bakanı ve başbakan yardımcısı Cemil Çiçek Temmuz ayında “Kıbrıs’ta 2010 sonuna kadar çözüm istiyoruz. Olmazsa herkes kendi yoluna. Kıbrıs'ı AB üyeliğinin ön şartı koşanlar, tercihimizin Kıbrıs olduğunu bilmeli” diyor, üstelik bu nadide beyanını Kıbrıs harekatının yıldönümü kutlamasına saklıyor. Ramazan rehaveti, referandum “coşkusu” konunun gündeme gelmesini erteledikçe çözüm arzusu kayıtsızlığa dönüşüyor. Halbuki Türkiye’nin AB üyeliğinin olmazsa olmaz belki de en birinci şartı Kıbrıs sorununun kökten halledilmesi. AKP hükümetinin tercihi AB yerine Kıbrıs olacak ise, buralardaki Türkiye karamsarları haklı demektir: “AB üyeliği artık bu hükümetin gündeminde yer almıyor”.