Neslihan Önderoğlu, bir sinema öğrencisinin hayalle gerçeğin sınırındaki hikâyesini aktarıyor. Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino’da sıradan bir Anadolu kentini küçük Hollywood’a dönüştüren yazar, okurlara soluksuz bir macera kurguluyor

Hayalle gerçeğin sınırındaki hikâye

Ayşe Yazar

Çağdaş edebiyatımızın yazarlarından Neslihan Önderoğlu’nun bu yıl yazdığı ‘Yeryüzü Yorgunları’ adlı romanını Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino izledi. Bir yandan çok tanıdık bir yandan da hiç alışkın olmadığımız karakterlerle boyutlanan romanın içinden, sinema tarihinin unutulmaz yönetmenleri ve film replikleri geçiyor. Biz de Önderoğlu ile yeni kitabını konuştuk.

► Bir kitabınızda anlattığınız gibi, bir kedi yavrusu insanın hayatını değiştirebiliyorsa, bir kitap da insan hayatında çok şeyi değiştirebilir. Böyle bir gücü elinde tutmak nasıl bir duygu?
Bir yazarın başkalarının hayatını değiştirme gibi bir iddia ile yazabileceğini sanmam, ama yazdığımız şeyler okurun bir şekilde hayatına dokunup onun üzerinde küçük de olsa değişiklik yapıyorsa ya da mevcut hayatını yeniden değerlendirmesine neden olabiliyorsa ne mutlu bize.

► Kitabın başında Halil Türkden’e, “Halil, sen böyle bir film izlemiş miydin?” diye bir soru sormuşsunuz. Okur bu soruya nasıl yaklaşmalı?
Romanda bir yerden sonra neyin gerçek hayat ve neyin film olduğu karışıyor ve kahramanımız Evren’e üniversite hocası şöyle diyor: “Dua et de, bir gün biri çıkıp seni bir film karakterine benzetmesin.” Halil Türkden benim gibi ciddi sinema aşığı, çok sevdiğim bir kardeşim. O soruda böyle bir gönderme var, bir çeşit nükte. Ezkaza Halil bana, “Evet,” diye cevap verse, o zaman hangi tarafa ait olduğumuzu sorgulamaya başlayacağız; biz mi bir filmin içindeyiz yoksa filmin kahramanları mı bizim hayatımıza karışmış? Umarım, Halil benim bu sorumu asla yanıtlamaz.

► Sinefil bir karakterin zihninden geçenleri ve yaşadıklarını filmlere özgü geçişlerle vermeniz; taksiciden komşu kızı Çiğdem’e, Tuncel Kurtiz’den Cübbeli Ahmet Hoca’ya, hayatın içinden ama bir o kadar özgün karakterler yaratmanız karakter yaratma sürecinizle ilgili bir merak doğuruyor. Bu süreci anlatır mısınız?
Karakter yaratmak için özel bir çaba içine girmiyorum, çoğunlukla onlar gelip beni buluyorlar. Hepsi zaten günlük hayatımızda değişik çeşitlemelerini gördüğümüz tipler. Yazmaya çalıştığım hikâyeye, ne anlatmak istediğime göre, bana sadece onları hatırlamak kalıyor. Filmlerden seçtiğim karakterler ise sinema tarihinde iz bırakmış, unutamadığımız bazı tiplemeler. Örneğin, Taxi Şoförü filminde Robert De Niro tarafından canlandırılan Vietnam gazisi Travis’i unutmak mümkün mü?

► Serdar’ın ettiği telefonla Evren annesine yurtta değil de evde kaldığını söylemek zorunda kalıyor. Gerilimin tırmandığı bu anlar sonradan Evren için belki de fırsata dönüşüyor. Burada okur olarak kendimi tuzağa düşmüş gibi hissettim. Yazar okura tuzak kurar mı?
Romanların hikâyesi hiçbir zaman doğrusal bir seyir takip etmez, etmemeli. Tıpkı filmler gibi. Merak uyandıran, soru sorduran, geren, rahatlatan, üzen, güldüren, şaşırtan, ters köşeye yatıran iniş ve çıkışlarla ilerler. Hayatın kendisi de böyle değil mi zaten? Aksi halde çok sıkıcı olurdu. Yazar cinlik yapıp da okura tuzak kurmak için tuzak kurmaz. Böyle bir tuzak varsa, tuzağın kendisi hikâyenin içinde doğar aslında.

► İkinci el eşya alan Ricardo’nun Evren’in evine geldiği ilk anlarda, Evren’in ağzından popüler kültür eleştirisi yapılıyor. Okur kitlesi gençler olarak hedeflenen bir kitapta üniversiteli bir karakterin ağzından, gençlerin de içinde bulunduğu popüler kültüre gönderme yapmayı niçin tercih ettiniz?
Evren film izlememek için televizyonunu elden çıkarmaya karar vererek eve bir eskici çağırıyor. Ricardo eve geldiğinde televizyon açık ve o sırada sürekli tekrarlanan bir pop müzik klibi çalıyor. Popüler kültür eleştirisinden kastettiğiniz buysa, evet, günümüzde televizyonu zehir saçan, zararlı, yozlaştırıcı bir alet olarak görüyorum. Her gün ekrandan maruz kaldığımız bir hastalığı zamanla içselleştirip kanıksıyoruz, bu da bizi duyarsızlaştırıyor. Bu yüzden, evimde sadece film izlemek üzere ekran olarak kullanılan bir televizyon var ama hiçbir TV kanalını çekmiyor. Televizyon seyretmiyorum. Gençlerin de seyrederek aptallaşmasını istemiyorum.

► Evren kitapta, “Tuhaf şeyler hep aniden olur” diyor ve biz zaman zaman bunun gerçekleşmesine şahit oluyoruz. Kitapta okura emanet ettiğiniz sırlar var mı?
Evren bir Tarantino fanatiği. Tarantino’nun bir sözü var: “İki tür senaryo olduğuna inanıyorum; birincisi film senaryosu, ikincisi gerçek hayattan daha gerçek senaryo.” Bu sözün kitapla da bir bağı var. Çünkü bir yerden sonra Evren öyle bir ikilemde kalıyor ki neyin gerçek neyin film olduğu birbirine karışıyor. Ulaşabilse, içinde bulunduğu bu açmaza yanıt verecek kişinin de Tarantino olduğunu düşünüyor. Ayrıca dikkatli bir okur için gönderme yapılan filmlerdeki birtakım diyaloglar da romanın içinde saklı durumda. Ama daha fazla ipucu vermeyelim.

► Ailesine yalan söyleyen, annesinin giydiği pazen pijamayı eleştiren, komşu kızı Çiğdem’i güzellik nitelendirmesiyle biraz hırpalayan Evren, yüceltilen bir karakter değil. Buna rağmen içimizden ona karşı, “Hadi Evren! Hadi!” nidasının yükselmesinin nedeni nedir sizce?
Evren tam da yaşıtları gibi zaafları, güçlü yönleri, zayıflıkları, kararsızlıkları olan bir tip. Hepimiz gibi. Öyle olmasa zaten plastik bir karakter olarak kalırdı. Bu yüzden kendimize yakın hissedebiliyoruz çünkü tanıyoruz onu. Her şeyden önemlisi de bütün artı ve eksilerinin üstünde, aslen iyi niyetli bir insan olması. Önemli olan da bu. Herkesin doğru ve yanlışları var ama önemli olan, iyi niyetli bir insan mı onu sorgulamak.

► Kahire’nin Mor Gülü filminde geçen, “Bir şeyin daha önce olmaması hiç olmayacağı anlamına gelmez” repliğini kitapta kullanmanız, gençlere karşı güçlü bir inancınız olduğunu düşündürdü. Kitabınız onların dünyasında neleri harekete geçirmeyi vaat ediyor?
Gerçekten de etrafımızı saran bu tıkanmışlık ve yozlaşmaya rağmen gençlere inanıyorum. Bu inancımda ne kadar haklı olduğumu gösteren şeylerden biri Gezi olayları idi. Bu kitapta onlardan birinin, bir sinefilin gözünden sinema tarihinin bazı önemli yapıtlarına göndermeler var. Sinema izleyicisi olmayan bir okurun merak edip en azından o filmlerden bazılarını araştıracağını ve seyredeceğini biliyorum. Ama onun dışında, birlikte hoş bir maceraya atılıyoruz. Hoş ve heyecanlı bir macerada Evren’e eşlik ediyoruz. Bir anlamda edebiyat ile sinemayı buluşturmaya çalıştığım da söylenebilir.