Katı bir feodal ve ataerkil geçmişe sahip Japonya, kreşten başlayıp üniversiteye uzanan bu sistemi, kızların okuyabilmesi için bir çözüm olarak değerlendirmektedir ve oldukça eski bir geçmişi vardır. Ülkemizde kızların yüksek eğitime devamı için çözüm olarak ayrıştırıcı, korumacı ve gerçek dünyadan uzak bir fanus; iyi bir örnek midir?

Hayaller Mars’a yolculuk  gerçekler kadın üniversitesi!

Büyük büyük büyük anneannemiz Lucy, Etiyopya’nın (Etiyopya, yanık tenli insanlar ülkesi anlamına geliyor) Hadar yöresinde 3 milyon yıl kadar önce yaşamış. Bulunan en eski fosillerden olan ve iskeleti bu güne kadar ulaşan Lucy’nin, öldüğünde 25 yaşlarında olduğu tahmin ediliyor. Daha önce adı var mıydı, neydi bilmiyoruz ama 1974 yılında, onu bulan arkeoloğun o sırada dinlediği Beatles’in “Lucy in the Sky With Diamonds” şarkısından esinlenilerek Lucy adını alıyor. Lucy’nin vücudunun üst yapısı, ağaca tırmanma özelliklerini koruyor ama alt yapısı iki ayak üzerinde dik durabildiğini gösteriyor. Dik durmak ve iki ayaküstünde yürüyüş, türümüzün hayatta kalması ve bu günlere varmasında en önemli özelliklerinden biri. Elleri serbest kalınca başka işlerde beceri geliştirdi, alet yaptı, iş yaptı. Ellerimizi kullandıkça ona bağlı olarak beyindeki sinir ağı kompleksleşti, beyin büyüdü, gelişti. Tabii ki tüm türümüzün, yani hem erkeklerin, hem kadınların! Üstelik iki ayak üzerine dikilince pelvis yapısı değiştiğinden, beyin yapısı da bedene göre büyük olduğundan doğum işi biraz zorlaştı. Ama doğa ya da Yaradan; “Hadi kadınlar dört ayak yürümeye devam etsin de rahat rahat bol bol doğursun” demedi.

2018 yılında Peru’da, And Dağları’nda yapılan bir arkeolojik kazıda 9 bin yıl önceye ait bir mezar bulundu. Science Advance1 dergisinde 4 Kasım 2020’de yayınlanan çalışmaya göre, mezar bir yetişkine aitti, av ve avın parçalanıp hazır edilmesi için gerekli çeşitli aletler ile birlikte gömülmüştü. Kazı ekibi, ölen önemli biri, önemli bir avcı olmalı diye düşündü. Ancak laboratuvarda mezardaki kalıntının genç bir kadına ait olduğu tespit edildi. Büyük memelileri öldürmeye, eti ve kemiklerini parçalamaya, yağını ayırmaya yarayacak şekilde sivriltilmiş, bilenmiş 24 çeşit alet ile birlikte bir mezarda. Bölgede bulunmuş aynı çağa ait başka mezarlar için de geriye dönük yapılan çalışmada, bu şekilde kesin olarak tanımlanmış başka kadın avcı mezarları olduğu görüldü. Genel kanının aksine, Amerika da o döneme ait avcıların yüzde 30 - 50 arasının kadın olabileceği görüşü doğdu. Bugünkü önyargılarımızla oluşturulmuş cinsiyet iş gücü ayrımının o kadar da basit ve eskiye dayalı olmadığını görmek yeni bir tartışma başlattı. Bulunanların yorumundan tatmin olmayanlar oldu. Arkeolog K. Sterling, “Mezarda bulunanlar ölüye mi ait acaba” şeklindeki sorulara karşı; “... şimdiye kadar zaman farklılığı gibi aksini gösterecek, maddi bir bulgu olmadıkça bu soru sorulmamıştı...” diyor2.

Aralarında gündelik kullanımın yanı sıra çoğunlukla avcılık malzemesi de olan bu çeşitlilikte eşya, bir erkek mezarından çıksaydı, onun mu diye tabii ki sorgulanmayacaktı. Kayıtlara “avcı” diye geçecekti. Belki de kabilenin mağaralara resim yapan ressamı idi ve ava gelmediği için kızan kabile üyelerince ibret olsun diye mezarına av aletleri doldurmuştu, olamaz mı?

DEPREM TEKNOLOJİSİ

Cinsiyete dayalı ayrım, eski çağlarda bugünden daha mı azdı?

Batı’nın ahlakı mı, teknolojisi mi derken Japonya’nın kadın üniversitesi! Dünyaya örnek deprem teknolojisi yerine, kadın üniversitesi!

9 bin yıl önce kadınlar erkeklerle birlikte avlanıyordu.

Bundan bin 500 yıl önce Hypatia, çok yakınımızda, hemen Akdeniz’in karşı kıyısı İskenderiye’de, üniversitede astronomi, felsefe, matematik dersleri veriyordu. Neredeyse bin yıl sonra, Descartes, Newton, Leibniz onun çalışmalarından faydalanacaktı.

Tam 100 yıl önce Osmanlı’da, Darülfünun’da kadın-erkek karma eğitime geçildi.

“Kız ve erkek öğrencilerin zanu be zanu (diz dize) okumaları İslam dinine aykırıdır” sözleriyle karma eğitime karşı çıkan Darülfünun Müdürü Ahmet Naim, 1919 yılında Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) Ali Kemal Bey tarafından görevinden alındı.3

1846 yılında kurulan Darülfünun (şimdiki İstanbul Üniversitesi) bünyesinde ilk kadın üniversitesi (İnas Darülfünunu) 1914’te açıldı. 1918 yılında savaş sonrası ekonomik nedenlerle kapatılınca kadınlar da Darülfünun’a dahil oldu. Ancak, erkeklerden ayrı sınıflarda ders alıyorlardı ve kadınlar kendilerine ayrılan ders saatlerinin azlığından şikâyetçi idi. Edebiyat ve coğrafya okuyan Şükufe Nihal ve bir grup kadın öğrenci Ali Kemal Bey’i ziyaret ederek erkek öğrencilerle birlikte ve aynı eğitimi görme taleplerini kabul ettirdi. Şükufe Nihal, Darülfünun’un erkek bölümünden mezun olan ilk kadın oldu. 1921-1922 yılı döneminde tamamen karma eğitime geçildi. Karma eğitime karşı çıkan okul müdürü Ahmet Naim görevden alındı.

Tam 100 yıl sonra, 2021 yılı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı ise şöyle:

“Japonya örneği incelenerek sadece kadın öğrencilerin kabul edildiği kadın üniversiteleri kurulacaktır. Japonya’daki kadın üniversiteleri incelenerek bir rapor hazırlanacaktır. Kız öğrencilerin ülkemizde farklı derecelerde yüksek eğitime katılımları değerlendirilecek, sorun bulunan alanlar saptanacak ve buna yönelik çözüm önerileri geliştirilecektir. Kurulması planlanan kadın üniversitesinin akademik birimlerinin oluşturulmasına yönelik çalışmalar başlatılacaktır.”

Karma ve ayrı eğitimin pedagojik ve akademik başarı konusunda araştırıldığı yayınlarda, ikisinin de iyi tarafları ve kötü tarafları tartışılmaktadır. Ancak sadece hemcinsleri ile yetişen kadınların, eğitim sonrası erkek egemen bir dünyada, iş ve akademik alanlarda var olma çabaları daha da zorlaşacaktır. Kim bilir, belki de zaten o dünyada yer almaları beklenmiyordur.

Katı bir feodal ve ataerkil geçmişe sahip Japonya, kreşten başlayıp üniversiteye uzanan bu sistemi, kızların okuyabilmesi için bir çözüm olarak değerlendirmektedir ve oldukça eski bir geçmişi vardır. Ülkemizde kızların yüksek eğitime devamı için çözüm olarak ayrıştırıcı, korumacı ve gerçek dünyadan uzak bir fanus, iyi bir örnek midir?

CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ RAPORU

Gelişmiş ve zengin bir ülke olan Japonya’da kadın, politik ve ekonomik hayata katılım konusunda kendi refah seviyesindeki ülkelerden çok geride kalmıştır. Ülkemiz kadınları için örnek alınmasına neden gerek duyulmuştur? ‘Dünya Cinsiyet Eşitsizliği Uçurumu 2020 Raporu’nda 153 ülke arasında Türkiye 130’uncu sırada, Japonya ise 121’inci sırada. Alt başlıklarda arada az fark var ve siyasi temsilde ülkemiz kadını daha önde.

♦ Siyasi yaşamda temsilde Türkiye 109’uncu, Japonya 144’üncü sırada,

♦ Kadınların ekonomiye katılımı ve fırsat eşitliği kategorisinde Türkiye 136’ıncı, Japonya 115’inci sırada

♦ İşgücüne katılımda Türkiye 135’inci, Japonya 79’uncu sırada

♦ Aynı işe eşit ücrette 106’ıncı, Japonya 67’nci sırada

♦ Eğitim olanaklarına erişimde Türkiye 113’üncü, Japonya 91’inci sırada

♦ Sağlıkta Türkiye 64’üncü, Japonya 40’ıncı sırada.

Japonya, kadınların hakları açısından kendi bölgesi olan Doğu Asya ve Pasifik ülkeleri arasında da sondan üçüncü, arkasında bir tek Vanuatu ve Papua Yeni Gine var. G-20 gelişmiş ülkeler arasında ise sadece Güney Kore, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın üzerinde. Çok da örnek olacak durumda değil. Maksat kadınların eşitliği, eğitimi ve hayata katılımı ise niye ilk üçe giren İzlanda, Norveç ve Finlandiya’nın eğitim sistemini örnek alıp araştırmıyoruz da Japonya’yı araştırıyoruz? Mesele kadınlar ise, İzlanda 11’inci kez birinci sırada.

Kadın üniversiteleri, ülkemiz toplumu için ataerkillik bir yana, dini kaygılarla da destek görecek bir sistem gibi görünse de uzun vadede, özellikle de kadınlara ne getirip ne götüreceği iyice hesaplanmak zorunda. Dünyanın 1900’lerin başlarında, bizim tam 100 yıl önce vazgeçtiğimiz bu sistem, büyük ekonomisine karşın Japonya’da da çok işe yaramış görünmüyor.

2021 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda bir madde daha göze çarpıyor “... doğurganlık hızının yenileme seviyesinin üzerinde tutulması için ‘iş ve aile yaşamını uyumlaştırıcı’ politikaların etki değerlendirmesi yapılacak ve gerekli değişiklikler hayata geçirilecek.”

Korkumuz, işin ucu gene kadınlara dokunacak. Kadınlar için açılmış, kadınlar için seçilmiş bölümlerde bir kez daha kendi çemberleri içine kapatılacak kadınlara. Esas hedef, kadınların eğitimi için önlemler almayı gerektirmeyen; iyi eğitimin özel okullara mahkum olmadan su gibi hava gibi herkesin ulaşabildiği, kadınların korunup kollanacak konumdan çıktığı, kendi ayakları üzerinde durabilecekleri bir toplum yapısının inşası olmalı.

Sorunun en zor kısmı, kadını günah unsuru olarak görüp erkekten ayrı tutmaya çalışan düşünce yapısını değiştirmekte. Kadınla erkeği el ele, yan yana, omuz omuza görünce aklına bir tek şey gelen kafaların terbiye edilmesinde.

Çeşitliliğe, birlikte var olmanın, dayanışmanın güzelliğine, ümitle...

İyi pazarlar...

1 https://advances.sciencemag.org/content/6/45/eabd0310/tab-pdf

2 https://www.nationalgeographic.com/science/2020/11/prehistoric-female-hunter-discovery-upends-gender-role-assumptions/

3 https://bianet.org/system/uploads/1/files/attachments/000/001/264/original/UniversitedeIlkKadinlar__opt.pdf?1417525942