Eğer bu proje gerçekleşseydi, belki de şehiriçi ulaşım ağlarının dışında kalan Levent ve Maslak gibi semtler bugün hiç olmayacak, buralarda yükselen gökdelenler belki de Bakırköy ve Bostancı gibi şehir içi ulaşımın başladığı noktalarda yer alacaktı.

Hayallerde kalan İstanbul

Saro Dadyan

On yıl kadar önce sahafta bulduğum, Pavesi isimli İtalyan bir mimarın gerçekleşmemiş Kırım Savaşı Anıtı, beni İstanbul için hazırlanmış, projelendirilmiş, hatta bazılarının inşasına da başlanmış ama gerçekleş(e)memiş diğer mimari projeleri araştırmaya yöneltti. Birkaç defa bu çalışmayı bir kitaba dönüştürmeyi denedim ama neticede bu girişimler de projelerle aynı kaderi paylaşarak hayallerde kaldı. Neticede 2022 yılının ilk günlerinde İBB Kültür AŞ. tarafından yayımlanarak “Hayallerde Kalan İstanbul” ismiyle okuyucuyla buluşacaklar.

Kâğıt üzerinde kalmış; saraylar, köprüler, metrolar, meydanlar, kiliseler, camiler, anıtlar, oteller ve daha başka işlevlerde birçok mimari eser; İstanbul kadar renkli, çok katmanlı ve çok kültürlü bir yapıya sahip. Kitap, kamuoyunun görece daha fazla bilgi sahibi olduğu Leonardo da Vinci’nin 1502 tarihli Boğaz Köprüsü ve Galata Köprüsü projeleriyle başlayarak 1950’li yılların İstanbul’una değin uzanıyor. Projelere bakıldığında acaba gerçekleşseydi nasıl olurdu, bugün nasıl bir İstanbul’da yaşıyor, nasıl bir şehre uyanıyor olurduk diye sormamak mümkün değil.

1875 yılında, bugün de çalışmaya devam eden Karaköy-Beyoğlu arasındaki Tünel’in inşası, İstanbul’un bu ilk yeraltı tüneli, başka birçok mimara, mühendise ve girişimciye ilham kaynağı olmuştur. Tünel’i inşa eden Fransız Mühendis Henri Gavand’ın tüm İstanbul’u derinden etkileyecek bir projesi daha vardı ama bu sefer şansı yaver gitmedi.

Tünel projesinin başarıyla neticelenmesinin ardından Gavand, çok daha ayrıntılı ve maliyetli bir projeyi Sultan II. Abdülhamid’e önerdi. Gavand’ın “Yeni Şehir” adını verdiği bu projeye göre Haliç’in hemen girişinde yer alan ticari liman ve Haliç’te bulunan askerî liman ile tersane artık modern ihtiyaçları karşılayabilecek limanlar değillerdi.

Küçükçekmece ve Yeşilköy’de iki yeni limanın inşası tasarlanıyordu fakat buralar da şehre uzak mekânlardı. Yedikule ile Sarayburnu arasında Marmara Denizi üzerinde bir girinti bulunuyordu. Burada denizin doldurulmasıyla tam anlamıyla yeni bir şehir elde edilebilirdi. Aynı zamanda kıyıya paralel inşa edilecek dalga kıranla burası, ticari bir liman olarak tasarlanabilirdi.

Denizin doldurulmasıyla kolaylıkla 2 milyon 200 bin metrekarelik bir alan elde edilecek ve burada mevcut limanın iki katı büyüklüğünde liman inşa edilecekti. Bu dev teşebbüs Osmanlı’ya hem politik hem de ticari anlamda büyük avantajlar sağlayacak, Yeni Şehir’in inşasıyla hükümet Haliç’i tamamen askerî liman olarak kullanabilecekti. Yeni Şehir’de inşa edilecek merkezî gümrük ve her gemiden alınacak giriş vergisi ile mevcut gelirler ikiye katlanacaktı.

hayallerde-kalan-istanbul-948912-1.
Mimar Pavesi’nin projelendirdiği Kırım Savaşı Anıtı- İstanbul 1900 Art Nouveau Mimarisi ve İç Mekanları.



Henri Gavand, Yeni Şehir’in kurulması için 300 milyon franklık bir bütçeye ihtiyaç olduğunu hesaplamış, harcanan bu paranın artacak vergi ve depo gelirleriyle bu maliyetin karşılanıp kazanca geçilebileceğini öngörmüştü.

Projenin verildiği 1876 yılında, Osmanlı politik hayatındaki çalkantılar, hemen ardından 1878’de başlayan 93 Harbi ve yaşanan mağlubiyet, muhtemelen Osmanlı yönetiminin Gavand’ın bu büyük ve fazlasıyla maliyetli projesini değerlendirmesine dahi imkân vermemiş ve İstanbul’un ilk metrosunu inşa eden mühendisin bu projesi akim kalmıştır.

Gavand gibi tüm İstanbul’u; şehrin yapısını, ulaşımını ve büyümesini değiştirecek bir başka öneri de yine Fransız bir isimden Ferdinand Arnodin’den geldi. 1900 yılında Compagnie Internationale du Chemin de Fer de Bosphore şirketi vasıtasıyla tasarılarını devrin padişahı II. Abdülhamid’e takdim eden Fransız mühendis Arnodin, iki Boğaz köprüsünün yanı sıra, köprülerle bağlantılı çevre yollarını, kent içi ve uluslararası ulaşım yollarını da tasarlayarak kent çapında bir dönüşümü kurguluyordu.

Arnodin’in ilk köprüsü Sarayburnu ile Üsküdar arasında inşa edilecek demir bir köprüydü. Tasarlanan göz alıcı ayrıntılarıyla bu köprünün İstanbul’un deniz girişinde âdeta “görkemli bir kapı” etkisi yaratması bekleniyordu. Bir mühendislik harikası olarak nitelendirilen köprü, denizden 130’ar metre açıkta ikişer ayak ve ortada bir ayak üzerinde oturacaktı.

Hamidiye Köprüsü olarak isimlendirilen, Arnodin’in hayal ettiği ikinci köprü, belki de İstanbul’un gerçekleşmeyen projeleri arasında görsel olarak en bilineni, hakkında en çok konuşulanıdır.

İnşa edilecek ilk köprü, uluslararası tren taşımacılığına ayrılmıştı, Asya ve Avrupa kıtaları bu köprüyle birbirlerine bağlanıyor, Bağdat’tan trene binip Paris’te inme hayali daha 1900 yılında halledilmiş oluyordu. Kandilli ile Rumelihisarı arasına inşa edilecek Hamidiye Köprüsü’nde de yine aynı şekilde raylı sistem olacaktı fakat bu, şehir içi ulaşımda kullanılacak bağlantıydı. Köprüyle beraber Arnodin’in hazırladığı çevreyolu projesine göre Bostancı ile Bakırköy arasında tüm şehri çevreleyen yay gibi bir çevreyolu olacaktı. Arnodin’in köprüsü sayesinde şehir içinde de iki kıta birleştirilmiş ve on yıllardır süregelen şehir içi ulaşım sıkıntısı belki daha o tarihte çözülmüş olacaktı. Ayrıca, şehirleşmenin hangi eksende olacağı, gelecekte hangi semtlerin imara açılacağı da tespit edilmiş oluyordu. Örneğin, eğer bu proje gerçekleşseydi, belki de şehir içi ulaşım ağlarının dışında kalan Levent ve Maslak gibi semtler bugün hiç olmayacak, buralarda yükselen gökdelenler belki de Bakırköy ve Bostancı gibi şehir içi ulaşımın başladığı noktalarda yer alacaktı.

Gavand ve Arnodin gibi Fransız isimlerin yanı sıra Fossati, Barbaroni, Perpignani gibi birçok İtalyan ismin de sayfalar tutan gerçekleşmemiş projesi mevcut. Fakat bunların arasında en zengin listeye sahip olan Art Nouveau tarzının en seçkin örneklerini İstanbul’a armağan eden Raimondo D’Aronco. İstanbul’da birçok anıtsal yapı inşa eden mimarın; Rasathane, Müze, Karakol, Mezbahane ve elçilik sarayları gibi gerçekleşmemiş de birçok projesi var. Dahası ilk gerçekleşmeyen yapısı, İstanbul’a gelmesine sebep olan ve bu şehir için planladığı ilk yapı, Ziraat ve Sanayi Sergi Sarayı.

1893 yılında Sultan II. Abdülhamid, İstanbul’da Ziraat ve sanayiye odaklanacak uluslararası bir fuarın hayata geçirilmesine karar verdi. İstanbul Ziraat ve Sanayi Sergi Sarayı’nın inşası için Yıldız Sarayı’nda özel bir komisyon kuruldu. Komisyon kararınca bu kalıcı serginin o sırada fazla yerleşimin bulunmadığı Şişli’ye inşa edilmesi, fuara ulaşım için de Beyoğlu’ndan Şişli’ye uzanan bir raylı sistemin inşasına karar verildi.

Fuarın inşası için İtalyan Büyükelçisi Luigi Avogadro di Collobiano vasıtasıyla, Torino Sergisi’nin mimarı Raimondo D’Aronco’ya ulaşıldı ve kendisi İstanbul’a davet edildi. D’Aronco İstanbul’a vardığında zaten birçok mimarın inşa olunacak fuarla ilgili projeler hazırladıklarını gördü. Bunun üzerine padişahtan müsaade isteyerek hemen çalışmalara başlayan mimar, 25 gün içinde kendi projelerini hazırlayarak 29 Ağustos 1893’te sultana takdim etti ve Şişli’ye inşa olunacak olan İstanbul Ziraat ve Sanayi Sarayı’nın inşası Mimar Raimondo D’Aronco’ya verildi.

Her şey yolunda giderken ve artık sergi sarayının inşasına başlanacakken hiç beklenmeyen bir şey oldu. 10 Temmuz 1894 günü İstanbul’un tarihindeki en büyük depremlerden biri yaşandı ve başta kamusal yapılar olmak üzere İstanbul’un dört bir yanında çok büyük hasarlar meydana geldi. Böylesi bir ortamda yeni bir inşaata girişmekten vazgeçilerek eldeki tüm mimarlar ve imkânlar hasar gören yapıların onarımına sevk edildi. Nitekim Raimondo D’Aronco da bu mimarlardan biriydi ve her ne kadar sergi sarayını inşa edememiş olsa da uzun yıllar İstanbul’da kalarak Sultan II. Abdülhamid’in saltanatı boyunca İstanbul’da art nouveau tarzının öncüsü oldu, saray mimarı unvanını aldı ve birçok yapı inşa etti.