Hayat labirentinde ‘hatırlama boşlukları’

DENİZ YILMAZ

Hayat denen şey bir günlüğe çok benziyor; ağır ağır veya hızla doldurulan sayfaların sonunda yaşanmışlıklar birikiyor. Belli bir vakitte, o eski defterleri açıp kendisiyle ve etrafındakilerle hesaplaşmaya başlayan insan, tüm hayatını sorguluyor. Sonucu belirleyen şey ise sorular ve bunlara verilen yanıtlar...

İnsanın var oluşu, hangi soruları sorduğuna ve hangi yanıtları sumenaltı ettiğine bağlı. Margit Schreiner, İnsan Dengesi romanını yukarıda bahsi geçenlerin toplamı sayılabilecek hüzün, zaman ve varoluş üzerine kurmuş.

‘Hakikat, hayallerden oluşur’

Orta yaşı geçmiş bir çift, arkadaşlarıyla beraber doğanın kollarında, bildikleri yaşamın uzağına düşerek kamp yapmak için hazırlıklarını tamamladığı sırada evlerinin kapısında, anne babasını uzun süredir tanıdıkları Sarah isimli kız belirir. Çift, ada kamp programına onu da dâhil eder.

Anlatıcının doğa-insan ilişkileri ya da ilişkisizliği, yaşamın genel sorunları, ufak dertlerin büyük sorunlara dönüşmesi, orta yaş sonrası evhamlar vb problemler üzerine söyledikleri, Schreiner tarafından romanın asıl meselesine gelmek için yaptığı bir hazırlık aslında. Bruno ve anlatıcı eşinin evinin kapısında beliren Sarah, çiftin en son sekiz yıl önce gördüğü, ailesiyle birlikte göç ettiği İsrail’de anne ve babası öldürülmüş, üvey kardeşi ise intihar etmiş bir kız. Anlatıcının ‘alınyazısı’ dediği bu durumdan ötürü çift, Sarah’ı geri çeviremiyor.

Sarah’nın kampa katılması, travmatik geçmişinin onda bıraktığı hasarı hesaplayamayan arkadaş grubunu tedirgin ediyor. Hemen her gün genç kızın geçmişiyle ve iç dünyasıyla ilgili yeni bir şey öğreniyorlar; Hırvatistan açıklarındaki ada, uzaklaşmak istedikleri hayatın bir başka yüzüyle buluşturuyor hepsini.

hayat-labirentinde-hatirlama-bosluklari-486532-1.“Hakikat, hayallerden oluşur” diyen Sarah, kamptakilere hayatı, özellikle zamanın kendisi için nasıl öldüğünü gösteriyor âdeta. Bunu anlatıcıya açtığı ve ‘hatırlama boşluklarından’ oluşan ‘hastalık günlüğü’yle yapıyor.

Aslında Sarah’nın durumuna, hatırlama ile unutmak isteme arasında kalma demek daha doğru. Günlükteki her satır ve anlatıcının, bunlara verdiği tepkilerin yanı sıra altmış yıllık yaşamını gözden geçirmesi, Sarah’la kendisi arasında bağ kurmasını sağlıyor. Üstelik okuduğu her cümle, ‘insan doğaya uygun değil’ ve ‘insan duygulara uygun değil’ diye ifade ettiği düşüncelerini pekiştiriyor.

‘Gelecek, şimdiki zamanın içine doldu…’

Sarah’nın günlüğü, kamp ortamı, anlatıcının yorumları ve adadaki diğer kişilerin ağzından çıkanlar ile davranışları; ipini koparan zamanın yokuş aşağı gidişinin bir tasviri bir yönüyle. Bu durum, günlüğünde yazdıklarına bakılırsa Sarah için çok daha evvel gerçekleşmiş. Schreiner; Sarah’yla birlikte geçmişte ve kampta olup bitenleri varoluşsal bir sıkıntı şeklinde ortaya koyuyor. Kısacası kimilerinin farkında olduğu kimilerinin olmadığı bir anksiyete bozukluğunun tasviri bu.Sarah’nın günlüğü; ilaçlar, sesler, hayaller ve terapi ile ölümler ve gel gitlerle şekillenen bir defter. Yaşadıklarından hareketle kendi hakikatini anlatıyor orada. Kamptakilerin gerçekliği ise bazı anlarda günlükle ve Sarah’yla kesişiyor. Bir anlamda bu yolla yoksunluk hissi ile güçlü kalma arasındaki gerilimi açığa çıkarıyor yazar.

Çocukluğundan beri değişik dünyalara bölündüğünü söyleyen Sarah’nın hayatı eşelendikçe anlatıcı ve diğerleri yaşamın, zamanın ve var oluşun labirentine biraz daha gömülüyor. Schreiner, hem çözümlemeler yaparak hem de yaşamla bağlantılar kurarak sorumluluk ve bundan kaçış üzerine kalem oynatırken anlatıcının sarf ettiği “Gelecek, şimdiki zamanın içine doldu ve onu ürküttü” cümlesi, kampta yaklaşan fırtınaya dair ipuçları veriyor.

Bütün bunların sonunda İnsan Dengesi’ndeki ada, kampçıların ve özellikle anlatıcı ile Sarah’nın terapi gördüğü bir kliniği andırırken hatırlamanın ve hatırlamama kararının ete kemiğe büründüğü bir mekâna dönüşüyor.