Romy Schneider’in da Jean Seberg gibi aktivist çıkışları vardır. 1971’de 350 kadınla birlikte kürtaj yasağına karşı hazırlanan ve çocuk aldırdığını kabul ettiği bir manifestoya imza verir, takibata uğrar

Hayat trajedilerinin başrolünde iki kadın: Jean Seberg, Romy Schneider

TÜREY KÖSE

Bazı aktrisler sinema tarihine adlarını filmleri kadar, başrolünde oynadıkları ve kaybettikleri hayat hikâyeleriyle de yazdırır. Jean Seberg ve Romy Schneider gibi. Jean Seberg ve Romy Schneider’in biyografileri, hayatın başrolleri “trajedi” oyuncusu olarak verdiği iki 20. yüzyıl kadınının hikâyesi. Hayatları “Günaydın Hüzün”de donmuş kederli kadınlar. Jean Seberg hüznün biraz “isyan” haliyse, Romy Schneider daha çok “trajedi” hali...

Bugünlerde arka arkaya “hüzün/keder kraliçesi” ya da -daha memleket koşullarına uyarlanmış arabesk ifadelerle- “acıların kadını” olarak sinema tarihine geçen Jean Seberg ve Romy Schneider biyografilerini okudum. İki kadının hikâyesinde birçok benzer nokta var. Amerikalı Jean Seberg ile Alman Romy Schneider kendi ülkelerinden çok Fransa’da kabul görmüşler. İki kadının hikâyeleri de aşk arayışları, kırgınlıkları ve oyuncu olarak iniş/ çıkışlarla dolu. Ve bu hikayelere birçok erkeğin adı karışıyor. Romain Gary, Carlos Fuantes, Alain Delon, Jean Louis-Trintignant, Yves Montand, Claude Sautet...Jean Seberg ve Romy Schneider sinemanın gelmiş geçmiş en güzel kadınlarından ama bu güzellik onları mutlu etmeye yetmemiş, alkol ve uyuşturucuya sığınmışlar. Jean Seberg 1979 yılında, henüz 40 yaşındayken intihar etti. Romy Schneider 1982’de 43 yaşındayken gitti. Bu gidiş; kimilerine göre intihar, kimilerine göre değil!

Jean Seberg, Fransız yeni dalga sinemasının ikonik yüzü. Seberg deyince akla önce Jean Paul Belmando ile birlikte oynadığı, Godard’ın yönettiği Serseri Aşıklar filmi gelir. Sonra; 1954’te henüz 18 yaşında bile olmayan Françoise Sagan’ın yazdığı, satış rekorları kıran Günaydın Hüzün romanından uyarlanan film ve elbette yazar Romain Gary ile ilişkisi. Yaşadığı dönemde kısacık saçlarıyla kadın özgürlüğünün simgesi olan Jean Seberg ile Romain Gary 1962-1970 yıları arasında evli kalmışlar. Bu ilişki ikisinin de hayatına damgasını vurmuş. Gary, bu ilişkiyle ilgili olarak “Ne değiştirebildiğin, ne yardım edebildiğin, ne de terkedebildiğin bir kadını sevmenin ne demek olduğunu bilemezsiniz” diyecektir.

Jean Seberg, yüzyılının acılarına kayıtsız kalamamış bir kadın, aynı zamanda bir aktivist. Siyahların haklarını savunan Kara Panterler’e destek veren aktris FBI’nin hedefindedir, telefonları dinlenmiş, izlemeye alınmıştır. Hamile kaldığında FBI bunu kullanmaya karar verir, çocuğun babasının Kara Panterler örgütünün lideri olduğu söylentisi yayılır. Hatta Newsweek’te yayımlanan bir haberde Jean Seberg’in bir çocuk beklediği, bu çocuğun babasının Romain Gary olmadığı, siyah bir eylemci olduğu öne sürülür. Romain Gary çocuğu sahiplenecektir. Doğumdan hemen sonra ölen bu bebek cam bir tabutta gazetecilere sergilenir, ten rengi görülsün diye! Bebek annesi gibi bembeyaz değildir, ama siyah da değildir! Bu, ırk ayrımcılığı ayıbının henüz bitmediği günlerde bir kadına yaşatılan bir 20. yüzyıl acısıdır, utancıdır. Romain Gary, France-Soir’de yazdığı “Hançer yarası” başlıklı yazıda bu dramdan Newsweek’i sorumlu tutar. Jean Seberg’in 14 yaşından beri siyahların insan haklarını savunduğunu vurgularken, ırkçılıktan duyduğu tiksintinin de altını çizer.

Bu bebeğin babasının Jean Seberg’in iki aylık bir aşk yaşdığı Meksikalı yazar Carlos Fuantes olduğu birçok yerde yazılır. Ancak bu biyografide Fuantes adı hiç geçmiyor. Meksikalı devrimci öğrenci Carlos Navarra’nın adı anılıyor. FBI’a göre ise çocuğun babası Kara Penterler liderlerinden Masi Hevitt’tir. Biyografiye göre; Hewitt kısır olduğunu söylüyordu ve aktrisin Meksika’da hamile kaldığı tarihlerde orada olmadığı da kanıtlanmış.

Carlos Fuantes Diana Yalnız Avlanan Tanrıça romanında Jean Seberg ile ilişkisini anlatır. Romanın kadın kahramanı ünlü sinema oyuncusu Diana Soren, “bir ay, üç hafta ve dört günlük” Meksikalı yazar sevgilisini devrimci gençlik lideri yeni sevgilisi için terkeder. Hamile kaldığı ve FBI tarafından linç ettirildiği günlerde, kitabın yazar kahramanı “Baba ben miydim” diye kendi kendine sorar ve “Sanmıyorum, sakınımlı davranmıştık. Diana’nın koynunda benim yerimi alan genç Carlos Ortiz miydi bebeğin babası? Daha olası. Diana onu devrimci bir kahraman olarak görüyordu, bense kocasının iç bunaltıcı bir tekrarıydım” karşılığını verir.

Jean Seberg: “Kendinden olmayanı kendin gibi sev”
Jean Seberg’in hayatının son dönemi alkol, uyuşturucu, şişmanlama ve sinir krizi hikâyeleriyle anlatılan tam bir çöküş dönemi. Film çevirmeyen -kimse de ona teklif getirmiyormuş- Jean Seberg şiirler, Uganda diktatörü İdi Amin’i hedef alan şarkı sözleri yazıyormuş, Cezayir konusuyla ilgileniyormuş. 1975’te Mykonos adasında yıllar önce aldığı eve gitmiş. 1967-1974 yılları arasında Albaylar cuntası iktidardayken bu evde oturmayı reddetmiş. 1978’de Liberation’da yazdığı yazıda Arapların ve Siyahların yanında yer alan aktris yazısını “Kendinden olmayanı kendin gibi sev” diye noktalamış.

Jean Seberg 1979 yılında Paris dışında bir yerde arabasında ölü bulunmuş. Yanında bir intihar notu varmış, ancak ölümünde FBI parmağı olup olmadığı hep tartışma konusu olmuş. Romain Gary de 1980’de Paris’te kendini tabancayla vurarak intihar etmiş.

Kadının Işığı ve Romy Schneider
Romanin Gary’nin Kadının Işığı romanında özyaşamsal bir öykü yok, ama birçok satırda Seberg’in izini, ışığını, gölgesini hissetmek olası. Bu bir mutsuzluk çeşitlemeleri romanı, “mutsuzluk sarhoşu” kahramanların kitabı. Kadının Işığı 1979’da Costa Gavras tarafından sinemaya uyarlandığında Romy Schneider ile Yves Montand başrollerde oynar.

Romy Schneider da kendi hayatının başrolünü trajedi olarak noktalayan kalbi kırık bir kadın. Hayatı boyunca, -Kadının Işığı’nda bir yerde Romain Gary’nin dediği gibi- hep “Çok yükseğe düştü.” Biyografilerinde hep oğlu David’in trajik ölümü vardır. Nasıl olmasın? 14 yaşındaki oğlu David, ayrıldığı sevgilisi Daniel Biasini’nin ailesinin evindedir. Arkadaşlarıyla futbol oynamaktan döner. Evin kapısı kapalıdır, iki metre yüksekliğinde kapıdan atlamak için parmaklığa tırmanır. Öbür tarafa atlarken kayar ve parmaklıklardan biri uyluk atardamarını keser, “Ölmeyeceğim, değil mi” diye sorar. Ölür! Romy Schneider’in eski eşi, David’in babası da intihar etmiştir. Bu acı yükü nasıl taşınır ki? “Babayı gömdüm/ oğulu gömdüm/ ikisinden de hiçbir zaman ayrılmadım/ onlar da beni hiç bırakmadılar” diye yazacaktır. Hayatının bir bölümünde adı hep Alain Delon’la birlikte anılır, bu tarihten sonra ise her zaman bu trajedi de karşısına çıkacaktır.

Romy Schneider’in da Jean Seberg gibi aktivist çıkışları vardır. 1971’de 350 kadınla birlikte kürtaj yasağına karşı hazırlanan ve çocuk aldırdığını kabul ettiği bir manifestoya imza verir, takibata uğrar. Simone de Beauvoir’ın yazdığı manifestoya imza verenler arasında Catherine Deneuve, Marguerite Duras, Françoise Sagan, Jeanne Moreau gibi dönemin ünlü kadınları da vardır. Geri adım atmaz: “Yoksul ve karanlık kadınların çocuk aldırdıkları için mahkum edilmelerini, buna karşılık çocuklarını kolayca büyüten zengin ve ünlü kadınların çocuk aldırmayı reklam aracı yaparak övünmelerini doğru bulmuyorum. Kimseye hesap verecek değilim, ama şunu söyleyeyim ki, çocuk aldırmaya razı oldum, çünkü hayatımın bu döneminde bir çocuk daha doğurmak imkansızdı benim için.”

Romy Schneider, 1973 yılında çekilen Lekeli Güneş filminde 1940’larda Alman işgalinden kaçan genç bir Yahudi kadını canlandırır. Ülkesinde Almanya’nın düşmanlarıyla işbirilği yaptığı savıyla suçlanır. Hiç geri çekilmez: “Bugün Almanya’da hâlâ yurttaşlık hakkına sahip olan Nazilerin acımasızlığına karşı alarm verme fırsatını havada kaptım. İhanet? Filmde Alman olmama rağmen bir Fransıza âşık olan bir Yahudi kadınını canlandırdığım için öyle mi? Aman Tanrım! Bu iğrenç, dar görüşlü milliyetçilik dönemini çoktan aştık.”

29 Mayıs 1982 günü çok fazla alkol, çok fazla uyku ilacı alır, ölür. Otopsi yapılmaz, ölümü intihar mı, değil mi tartışmaları da bitmez. “Ölümü tercih ettiği ve intihar ettiğini söylemek için hiçbir sebep yoktur, ama hayatını sürdürmek istediğine dair bir şey söylemek de mümkün değildir.” Bir dönem sevgilisi olan Alain Delon, “Aslında ölüm sebebi, kırık kalbidir. Romy’nin ölümü, oğlu David’in ölümüyle başladı...” der. Dünyanın hayran olduğu bu güzeller güzeli kadın bir türlü aradığı mutluluğu bulamıştır. “Hayatı boyunca bir kocayı, çocukları, bir mesleği, başarıyı, parayı, özgürlüğü, güveni ve mutluluğu aynı çatı altında biraraya getirmeye çalışmıştır.” Başaramamıştır. Tıpkı çağdaşı Jean Seberg gibi...

Jean Seberg, Maurice Guichard, Agora Kitaplığı, 223 sayfa.

Romy Schneider Aktrisin İkili Hayatı, Bernard Pascuito, Agora Kitaplığı, 224 sayfa.