Hayat yoksulun evine sığar mı?

Servan Altıkanat

'Hayat eve sığar. Evde kal' kampanyası...

Şüphesiz bu kampanya gazeteciler, siyasetçiler, sanatçılar, geniş kitlelere ulaşma imkânı bulunan herkes tarafından, her kuruluş tarafından ısrarla sürdürülmesi gereken bir kampanya.

Çünkü insanların evlerine kapanmaları, koronavirüsün toplumda yayılma hızının azalması ve kontrol altına alınması neticesini doğuracak bir şey.
Minimum vaka ve insan ölümü.

Bu, elbette hepimizin temel arzusu.

Ölüm, acı bir şey çünkü.

Bakıyoruz, ölenlerin kahir ekseriyetini yaşlı insanlar oluşturuyor. Evet, yaşlı insanların koronavirüsün risk grubunda olduğu tıbbi bir gerçek. Ama gençler de ölüyor. Örnekleri var.

Bu yüzden rehavete asla kapılmamalı.

Ayrıca 27 yaşındaki bir insanın canı ne denli kıymetliyse, 67 yaşındaki bir insanın canı da o ölçüde kıymetlidir. Bunu da söylemeden geçmek istemedim.
Rehavete kapılmamızın telafisi olmayan büyük acı sonuçlarının olacağını belirtmekle birlikte; devletin bu süreçte esnafın, işçinin, emekçinin yanında olmadığının altını çizmek istiyorum.

Bu noktada, Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) ne dediğine bakalım: “İşçilerin, işsizlerin, yoksulların yaşamlarının ve sağlıklarının olumsuz etkilenmesini engelleyecek destekler (Ücretli izin, işsizlik ödeneğinin kapsamının genişletilmesi ve tutarının artırılması, önümüzdeki üç ay boyunca ücretsiz su-ısınma-elektrik verilmesi vb.) ivedi olarak sağlanmalıdır. Türkiye’nin kaynakları bu destekler için yeterlidir.''

Tır şoförü Malik Baran Yılmaz’ın sosyal medyada söylediklerini gördünüz değil mi?

“Nasıl evde kalayım, emekli değilim, memur değilim, zengin değilim. İşçiyim ben, tır şoförüyüm. Çalışmazsam ekmek yok, elektriğimi, kiramı, suyumu ödeyemem” diyor Malik Baran.

“Beni bu virüs öldürmez, beni senin düzenin öldürür” diyor. Adamcağız bu ifadelerinden ötürü gözaltına alındı. ‘Kanunlara uymamaya teşvik’ ettiği gerekçesiyle adliyelik oldu. Adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı...

Malik Baran haklı değil miydi? Devlet, koronavirüs kabusundan ötürü çalışamayan ve maddi anlamda müşkül duruma düşen vatandaşlarına ‘dişe dokunur’ desteklerde bulunmalı. Şayet bulunmaz ise o vatandaşlar evde kalırlar mı? Öyle ya, çeşmeyi açınca gelen sadece su. Para gelmiyor, ekmek gelmiyor, gıda gelmiyor... Yoksul, çalışamayan insanlar için çok zor bir süreç...

Ama bir şey var ki koronavirüs, ölümcül olduğu gibi ayrımcılık uygulama tıyneti olmayan bir virüs.

Demokratik bir virüs.

Bu virüs, “Sen variyetli misin? Eğer öyleysen sana bulaşmayayım” demiyor insana. Yahut da “Sen, şu reklamlarda oynayan artist değil misin” diyerek, ona bulaşmamazlık etmiyor.

Jakuzili rezidansta oturup 'ejder meyveli smoothie' içen variyetli bir iş insanına da bulaşabiliyor, gecekonduda oturan yoksul bir fırın işçisine de... Kanadalıyı da öldürüyor, Güney Sudanlıyı da...

Koronavirüs, variyetli/yoksul tüm insanların, tüm devletlerin ortak düşmanı. Bu düşmanın mağlup olması için biz sade vatandaşların sorumlu davranması gerektiği gibi devletlere de büyük iş düşüyor.