Ülke pırıl pırıl, hiçbir sıkıntımız yok Allah’a şükür. Karnımız tok, dolaplarımız çeşit çeşit yiyecek, et, süt dolu. Denizlerimiz masmavi, nereye olta atsanız balık fışkırıyor. Her şey çok ucuz, havalar bulunduğumuz konumdan ötürü pırıl pırıl. Hukuk deseniz pırlanta. Adalet mülkün temeli, hayat pahalılığı gibi bir dert yok. Herkes evlerinde sıcacık oturuyor. Faturalar filan pek bir dert değil, herkes aslanlar gibi emeğinin hakkını alıyor. Sigortalar tıkır tıkır yatıyor. Asgari ücrette maaş alan çok az kişi var. Sansür yok, limitsiz özgürlük var. Avrupa bizi kıskanıyor, medeniyetimiz şov yapıyor.

***

Herkesi mi susturacaksınız acaba? O kadar bant var mı? Yalanlara karınlar tok mu? Makam arabalarında kaba etler ısınıyor mu? Selçuklu mimarisiyle adliye sarayı yapınca adalet daha iyi mi tınlıyor? Bir günde kaç kişiyi paketleyecek güçteyiz? Partiden aday adayı olup hâkim olmak çok mu keyifli? Keyifler yerinde mi? Aynaya bakabiliyor muyuz? Geceleri rahat uyuyor muyuz? Karar verirken telefonlara mı bakıyoruz yoksa? Bir yerden haber mi bekliyorsunuz?

***

Ağırlaştırılmış müebbetin alternatifi beraat mıdır? Siz daha iyi biliyorsunuz.

İşte bizim de gündemimiz böyle bir cehennemde geçiyor. Yaşamak her gün ölüme ve korkunçluğa karşı bir başarı gibi neredeyse. Her adımımızda ürkekleşiyor, her hareketimizde korkuyoruz. Neredeyse şu anda aklınızdan geçen bir şey için bile paketlenebilirsiniz. Düşünmeyi yasaklamak hiç bu kadar kolay olmamıştı ama toplum da sürekli sopa göre göre korku arsızı oldu iyice.

***

Bizi elinde kırbaçla idare etmeye çalışan çapsız tayfanın elinin değdiği her şey kuruyor. Neye dokunsa bitiriyor, nereye baksa yok ediyor. Tek istediği daha çok kuvvet. Tek motivasyonu kazanmak ve rakiplerini ezmek. Kendisi dışında herkes haksız, kendisi de bazen kendisine karşı çıkıyor. Geri viteste zaten büyük aşamalara sahibiz. Bir dediğimiz yarın yalanlanabiliyor. Aynadaki aksimiz bile kendimize benzemiyor. Korkunçluğun en güneşli hali. Böylesi güzel bir coğrafyada bunca hayata yapılan adeta karabasan misali çöken karanlık düşünceler ülkeyi günden güne daha da karanlığa çekiyor. Umutlar yarınlara, yarınlar olmayan bugünlere dert oluyor. Her nefes alışımız bir öncekinden daha da zor oluyor. Yaşamak artık cehennemde takılmak gibi geliyor.

***

Aradığımız, hayalini kurduğumuz, düşlediğimi hayatlara o kadar uzaklaştık ki, artık hayallerimizi bile seçemiyoruz çıplak gözle. Gündemle, memleketle değil de kendimizle uğraşabileceğimiz, kendimizi geliştireceğimiz günler maalesef hiç gelmeyecek gibi. Her adımımız tedirginlik, öfke ve gerilim altında atılıyor.

Sadece daha iyi günleri görebileceğimiz ihtimali bile artık yok neredeyse. Karanlık gün ortasında, korkunç bir çıkar ağının içinde bizi ağının ortasına çekiyor. Elimizdeki ekmeği alıyor, masamızdaki tuzumuza çöküyor. Midelerimiz boş, güneş altında üşüyoruz ülkece. Sırf daha lüks arabalarda daha lüks koltuklarda basenleri ısınsın, sıcacık kalsın diye alkışlanan, beğenilen, yücelten isimler, içleri boş, içi çiçeksiz birer boş vazo gibi evin en karanlık yerinde duruyor.

***

Buna rağmen hâlâ güneş var. Fotosentez de olsa bir şekilde hayat yolunu bulacak. Bu kadar haksızlık, hukuksuzluk ve fakirliğe rağmen sürünerek bile olsa hayattayız. Tabii buna yaşamak denirse. İşin kötüsü ben öbür tarafa da pek inanmıyorum. Umarım siz inanıyorsunuz.