Sultan 4. Murat, 1638’de “Bağdat Seferi”ne gitmeden Diyarbekir’de Şeyh Aziz Mahmud URMEWİ’nin konuğu olur. Şeyh Aziz, 1634’te...

Sultan 4. Murat, 1638’de “Bağdat Seferi”ne gitmeden Diyarbekir’de Şeyh Aziz Mahmud URMEWİ’nin konuğu olur. Şeyh Aziz, 1634’te Dicle nehrinin öte yakasına yaptırdığı “Kaws” ya da diğer adıyla “Çârbağ” Köşkü’nde padişahı konuk eder. Padişahın Dicle’ye karşı oturduğu köşkün ikinci katındaki özel bölüm, daha sonra “Cihannûma” ismiyle anılır. Ve köşkün sahibi Urmewi hazretlerinin saltanatını vurgulamak için anlatılır ki; şeyhin müritlerince şehirde hazırlanan yemekler, kıymetli kaplar içinde elden ele aktarılarak köşke ulaştırılıp Sultan Murat’a sunulur. Boş kaplar da aynı yöntemle geri gönderilir (Bu mesafe yaklaşık iki kilometredir). İşte bu yemekte, Aziz Mahmut URMEVi padişaha hitaben “Hoşgeldiniz xûynkârım” diyerek, “hûn” hecesini uzatarak “xûyn” diye telaffuz eder. Sultan Murat şeyhe dönüp, neden “kan” anlamında kullanılmak üzere heceyi uzattığını sorar. Şeyh Aziz de bunu bilinçli olarak yaptığını ve Padişahın Bağdat’a gidip çok kan dökeceğini, akabinde zaferle döneceğini söyler. Bu açıklamalarla birlikte sergilenen güç ve kudretten de etkilenen Sultan IV. Murat, bir kısım fitne ve fesatların da etkilemesiyle Şeyh Aziz Mahmut URMEWİ’yi boğdurur. Daha sonra da yaptığından pişmanlık duyarak, Aziz Mahmut URMEWİ’nin oğlunu çağırtır, gönlünü almak için “dileğini” sorar. Şeyh’in oğlu babasının ölümünden çok etkilendiğinden, padişaha “olmayacak” bir dilekte bulunur. Müslüman dünyasının kutsal mekânı “KÂBE’yi istiyorum” der. Padişahın çevresindekiler bu sıkıntı oluşturacak talebi fark ederek, Diyarbekir’e çok yakın bir yerleşim yeri olan “Kâbî” beldesini istediğini padişaha iletirler. Padişah da Kaws Köşkü’nün güneyindeki Kâbî’yi “Azizzadeler” adına tescil ettirir.
İşte bugün o Azizzadeler adına tescil edilen Kâbî beldesi etrafındaki 15 dolayındaki köy, -ki- bir kısmı artık Diyarbakır’ın mahallesi statüsünde olan yaklaşık 30 bin insanın yaşadığı koca bir yerleşim alanı ve tabi kadim nehir Dicle’nin de öte yakasındadır…
Milattan Sonra 484 senesinde Amida (Dîyarbekir) Metropoliti Yuhanna Şuar-Yuhanna El Efesi işte o Kâbî beldesinde, şimdiki Kırklar Dağı’nın üzerine Kırkşehit Kilisesini yaptırır. Kadim şehrin Hıristiyan sakinleri kavurucu Mezopotamya sıcaklarında kısmen daha serin olan yazlık kilisede ibadetlerini yapabilsinler diye! Otuz yıl sonra M.S. 512’de kentin yöneticisi 1. Anastasias Dicle’nin en dar olduğu noktada bir köprü yaptırır. Kırkşehit Kilisesinin sakinleri ibadetgâhlarına rahat gidebilsinler ve o bölgede ikamet edenler evlerine rahat ulaşabilsinler diye! Kaynaklar der ki, o köprü onbir gözlü imiş. İşte şimdi 950 senelik olarak bilinen ongözlü Mervani dönemi eseri o köprü, 1500 sene evvel yapılan Amida köprüsünün zamanla yıkılıp sekizinci yüzyılda Emeviler tarafından yeniden yaptırılan bir başka köprünün yerine yapılan köprüdür.
Yakın zamanda o tarihi köprünün kimi ayaklarının taşıyıcı kolonlarında uzun yılların yük taşıyıcılığı ve hoyrat kullanıcılığı  nedeniyle hasarlar baş gösterdi. Ve doğru bir karar, cesur bir tercihle, aynı zamanda tarihe saygı ile köprü Diyarbakır Büyükşehir Belediyesince araç trafiğine kapatıldı. Sonra da restorasyona alındı. Bir yıldan fazla süren restorasyon çok sağlıklı ellerde yürüdü. Ama aynı zaman dilimi içinde de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski ongözlü köprünün yaklaşık bir kilometre güneyinde yeni ve modern bir köprü yaptırma kararı aldı. Yedi aylık bir çalışmanın akabinde 206 metrelik bir köprü yapıldı ulaşıma açıldı ve adına da kent halkının ortak kararıyla “Mervani Köprüsü” adı uygun görüldü. Bir taşla iki kuş vurulmuş oldu. Hem 30 bin insanın yaşadığı bir belde yeni ve modern bir ulaşım köprüsüne sahip oldular. Hem de en önemlisi tarihe ve kültüre saygı anlamında üç yıl sonra yapılışının 1500. Yılını tamamlayacak Ongözlü Köprü kurtarılmış oldu.
Tarihin bütün zamanlarında doğudan batıya, batıdan da doğuya giden büyük yollar işte bu Mezopotamya coğrafyasının “Kral Yolu” ve “İpek Yolu” diye tabir edilen ve üzerindeki köprülerinin en kadimi olan Ongözlü Köprü güzergâhından geçer.
Şimdi hayat şehrin ev sahiplerine yeni misyonlar biçiyor, yeni görevler veriyor. Siyaseten “Barış”ı dillendirip Faşist, Irkçı ve Türkçü Bölücülere inat siyaseten Barış Köprüleri kuranlar; bir de insanlar üzerinden rahatlıkla geçip gitsinler diye ulaşım köprüleri kuruyorlar.
E, boşuna dememişler, ya köprü ol, ya da bir köprü yap, diye…