Hayatı geri alabilir miyiz?

Manzaraya baktığımızda gözlerimiz kadın arıyor ve buluyor. Çırılçıplak uzanmış, edilgin ve davetkâr; arzularımıza boyun eğmeye hazır. Edgar Degas’nın ‘Paysage’ına dikkatle bakarsanız, sırt üstü uzanmış kadın bedeninin topografyayı oluşturduğunu fark edeceksiniz. Gözlerimizi ne zaman doğaya çevirsek, doğa sere serpe uzanmış bir manzaraya dönüşüyor. Doğa, hazlarınızı yaşamanız için sırt üstü uzanmış, sizi bekliyor.

Biçimlendirici etkin gücü eril, biçimlendirileni dişil olarak tanımladığımızdan beri doğa, eril akıl tarafından biçimlendirilen dişil özelliklerle donatılmış. Ve erkeğin nesnesini bir kadın olarak görme alışkanlığı, doğayı manzaralaştıran resim sanatından bize bulaşmış olabilir. Dürer’in ‘Perspektif Aleti’ gravüründeki obje olarak kadın mesela. Ya da Rönesans sanatçısı Giorgione’nin ‘Uyuyan Venüs’ündeki ön planda boylu boyunca uzanmış kadın, arka planda uzanan manzaranın topografyasını belirliyor; yumuşak, uyumlu eğriler pastoral, dişil bir manzara için gerekli.

Manzara dediğimiz ve bakışlarımızı içine yerleştirdiğimiz doğa temsilleri, kendimizi evimizde hissetmemizi sağlıyor. Manzara, eril bakışın boyun eğdirdiği ev nesneleri gibi, boyun eğdirilmiş doğadır. Manzara resmi, park ve bahçeler, yani doğa temsilleri; doğanın evcilleştirildiği ve tüketilebilir hâle getirildiği görsel kullanım nesneleri. Ve doğadan anladığımız, tüketilebilir bir temsildir. Kendi kendini biçimlendiren içkin kuvvetler alanı olarak doğa, birden temsili bozduğunda sadece görsel manzaramız bozulmakla kalmıyor; kavramlarla inşa ettiğimiz temsili düşünsel peyzajımız da alaşağı ediliyor : “Kötü bir deprem en köklü kavramları alt üst edebiliyor.

Sağlamlığın simgesi olan toprak, tıpkı bir sıvı gibi ayaklarımızın altından kaydı” (Darwin). Devrimi, mevcut şeyler düzeninin alt üst oluşu olarak tanımlarsak, yaşadığımız tam anlamıyla bir devrimdir: Viral devrim. İnşa edilen temsili düzen, bu temsili düzen içinde kurulmuş temsili hayatlar, temsilin dekorları, gerçeğin sismik dalgalarıyla alt üst olmuştur. Küresel ağlarla bir temsil alanı, bir sahne olarak inşa edilen dünya ile yeryüzünün temsil bozucu içkin kuvvetleri arasındaki boşlukta asılı kaldık.

Boşluk evlerimizdir. Boşluk, Taoculara göre henüz ortaya çıkmamış ve çıkmasıyla birlikte mevcut şeyler düzenini değiştirecek on bin varlığı, yani çokluğu içeriyor. Ama yaratıcı boşluk, yani evlerimiz, hiçbir şey olmamış gibi davranmamızı, normal hayatta yaptıklarımızı yapmamızı, böylelikle ruh sağlığımızı koruyabileceğimizi söyleyen dış sesler tarafından dolduruluyor. Kimisi, “evcil hayatınızı aynı uysallıkla sürdürün” diyor; kimisi, yaşadığımız zorunlu münzevi hayatı fırsata çevirmemizi, içimize dönmemizi ve kendimizi tanımamızı tavsiye ediyor.

Ve bu esnada dışarısı, hep olduğu gibi, doğal devrimlerden darbe koşulları üreten ve kurulu düzenlerini yeniden ve çok daha güçlü bir biçimde tesis etmeye çalışan hayatın düşmanları tarafından, hiçbir direnişle karşılaşmadan işgal ediliyor. Ve biz içeride hayatta kalma pratikleriyle uğraşırken, gelecek hâlihazırda dışarıda inşa ediliyor olabilir. Sakın gelecekteki yerimiz şimdi ve burada belirlenmiş olmasın? Evler bizim geleceğimiz mi? Hep aynı alışkanlıkla normal hayatımızı sürdürüp, bıkmadan usanmadan kendimizi tanıyacağımız, tanıdıkça sosyal medyada paylaşacağımız ve beğeni aldıkça var olmanın keyfini çıkaracağımız evler.

Oysa yapılan şey, varoluşun kudreti, en mahrem karanlığınızı, içinizdeki direngen çokluğu ihbar etmekten başka bir şey değil. Sosyal medyada var olmak, iktidarın elektronik sinir ağına eklemlenmek ve bedenlerinizdeki asi güçleri bir muhbir gibi durmadan ifşa etmektir.

İktidar manzarayı çok seviyor; topluma baktığında uysal bir kadın görüyor; sere serpe uzanmış, direnmeyen, mahremini paylaşmaya hazır. Tamamen evcil nesnelerden oluşan temsili bir toplum iktidarın hayaliydi, gerçek oldu. Ama bedenler asla edilgin değildir; tecrit günlerinde bile evdeki şiddete direnen kadınlardır. Ve doğa bedenlerin kıvrımlarında en direngen, asi güçlerini biriktiriyor; evlere sığmayacak, sokaklara taşacak ve temsili bozacak denli kudretli. Hayatı geri alabilir miyiz?