İçinden geçtiğimiz bu zor günlerde yeniden evlerimize kapanmak zorunda kalırken sanatın iyileştirici gücüne sığınıyoruz. Ama, hepimiz aynı koşullarda yaşamıyoruz. Evinde interneti olmayan birine çevrimiçi sanat etkinliklerinin faziletinden söz etmek neye yarar?

Hayatımız çevrimiçi

Yeniden evlerimize kapandığımız şu günlerde, sanatın iyileştirici gücüne sığınıyoruz. Ama, hepimiz aynı koşullarda yaşamıyoruz. Kiminin iş yerleri kapanmış, evinin ekmeğini sağlama telaşında, kimi virüs tehlikesine rağmen işini kaybetmemek için gün boyu sokaklarda, kimi de cezalı 65+ grubunun üyesi olarak evine kapatılmış. Evinde interneti olmayan bir insana, çevrimiçi sanat etkinliklerinin faziletinden söz etmek neye yarar? Bu açmaza karşın, mesleki sorumluluk (belki de deformasyon) gereği, bunu yapmak zorundayım.

Kendimi bu dezavantajlı gruptan ayrı düşünmediğimi söylemeliyim sözün burasında. Çünkü, 24. İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali’nin canlı yayınlarına katılamadım, yaşadığım ilçedeki internet altyapısının yetersizliği nedeniyle. Hollandalı sanatçıların yenilikçi “Kuğu Gölü” performansının ancak bir perdesini izleyebildim. Önümüzdeki hafta da Platform Tiyatro’nun “Map to the Utopia”sını da izleyemeyeceğim aynı nedenle. Neyse ki, çevrimiçi sunulan oyunların çoğunu izleme şansım oldu. Bunlardan, Taldans’ın “Andan Daha Kısa” adlı performansının ilk bölümündeki “Kırmızı Şapkalı Kız” yorumunu ilgiyle izledim, ama giderek yoğunlaşan soyut anlatımı takip etmekte zorlandığımı söylemeliyim. Mustafa Kaplan- Filiz Sızanlı ikilisinin tekniği mükemmel, ama izleyici dostu olmaktan bu kadar korkmasalar keşke...

Savaştan Sonra

İstanbul’da olsaydım izlemek isterdim diyeceğim epeyce yerli oyun var festivalde. Ama, sanal ortamda sunulanlarla yetinmek zorundayım ne yazık ki. İtalyan tiyatrocu Pippo Delbono’nun yazıp, yönettiği ve önemli rollerden birini üstlendiği oyun, politik olanla şiirsel olanın kol kola gittiği, felsefe ile masalın, izlenimcilikle dışavurumculuğun buluştuğu, yalın, çarpıcı bir görsellik taşıyan bir performans; Kafka’dan Artaud’ya, Rilke’den Pasolini’ye, Yoko Ono’dan Berlusconi’ye atıflar içeren, zeka ürünü ve provokatif bir kolaj. Her yerde eşitsizliğin var olduğu, kendini yiyip bitiren bir toplum panoraması. Elli yılını akıl hastanesinde geçirmiş bir adam ve down sendromlu bir bireyle, Pina Bauch’un bir dansçısını sahnede buluşturan, kendisi de sahne üzerindeki coşkuya katılmaktan geri durmayan bu cesur yönetmenle bizi tanıştıran festivale ne kadar teşekkür etsek az.

hayatimiz-cevrimici-807863-1.

BGST’nin “Her Güne Bir Vaka”sı, pandeminin yaşamımıza getirdiği sınırlamalar ile toplumumuzun çeşitli sorunlarını harmanlayan, Sevilay Saral‘ın yazıp, Aysel Yıldırım’ın yönettiği başarılı bir çevrimiçi oyun. Haftanın yedi gününde yedi kadın karakterin öykülerine tanık oluyoruz. Virüse yakalanmış bir hemşire, kocasından şiddet görmemek için hasta taklidi yapan bir ev kadını, Hollanda’daki ailesi tarafından namusunu kurtarmak için memlekete gönderilen ve karantinaya giren Türk kızı, kurye olarak çalışırken virüs kapan bir LBGTİ birey, eve kapatılmış 70 yaşında bir emekli öğretmen, takipçilerinin onayı olmadan yaşayamayan bir sosyal medya fenomeni ve sette hasta bir kişinin varlığına karşın çekimlerin devam etmesine isyan ettiği için işinden olan bir dizi oyuncusu. Dört dörtlük bir takım oyunu ile günün anlamına ve çevrimiçinin özelliklerine çok uygun bir yapıt. Baştan sona ilgimi yitirmeden izlediğim bir başka oyun da, Simge Günsan tarafından uyarlanan ve oynanan, Kubilay Karslıoğlu’nun yönettiği “Lear Mutfakta”. Shakespeare’in ünlü trajedisini bir mutfak tezgahı başında, mutfak malzemelerinden yararlanarak yorumlayan özgün ve alabildiğine muzip bir yapım.

Kulak Tiyatrosu

Çocukluk günlerimizin anılarını canlandıran ‘radyo tiyatrosu’ örnekleri de yer alıyor programda. Neden, nostaljik bir tad içeren bu adı kullanmayıp, ‘kulak tiyatrosu’ gibi zorlama ve kulak tırmalayan bir tanım getirilmiş anlayamadım. PODACTO yapımı “Eften Püften Şeyler”, ‘Yeni Roman’ akımının ünlü yazarı Nathalie Sarraute’un, iki erkeğin arkadaşlıklarını bitirme sürecini konu alan, dil oyunları ile örülü bir radyo oyunu. Pek yakınlık duyamadığım bir deneme. Aynı yapımevinin “Varlık” adlı oyunu ise, gerek içeriği, gerekse yorumcularının başarısı ile festivalin en iyileri arasında. 1942 İstanbul’unda, yılbaşı günü bir Yahudi ailenin evindeyiz. Mahalleye yeni taşınan genci eve davet eden aile, gencin vergi dairesinde çalışan bir memur olduğunu öğrenir, ama gencin gerçek niyetinin evi ellerinden almak olduğunu daha sonra anlayacaklardır. Gayrımüslim vatandaşlarımıza yaşatılan Varlık vergisi felaketinin acısından habersiz genç kuşakların dinlemelerini isterdim. Tabii, gözlerinin ikide bir televizyona kaymasını engelleyemeyip, bir görüntü aramaları çok doğal...

hayatimiz-cevrimici-807864-1.

İKSV, pandemi koşullarına en hızlı uyum sağlayan sanat kurumlarımızdan biri oldu. Önce film, ardından müzik ve caz festivallerinde çevrimiçi ortamı devreye sokarak... Böylelikle, yurdun dört bir köşesindeki izleyiciler İstanbul Festivallerini izleme şansına kavuştular. Kalabalık bir salonda canlı izleme ile aynı şey olmasa da, evlerinden çıkamayanlara çevrimiçi ortam önemli bir avantaj sağladı. Dün de, İstanbul Film Festivali’nden yeni bir paket çevrimiçi gösterime sunuldu. Sinemaseverlerin -gelecek hafta söz etmeyi planladığım- bu filmleri de kaçırmayacağını umuyorum.

İKSV’nin yanı sıra başka sanat kurumlarımız da, bu ortamı başarıyla kullanmaya başladı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Günleri programını tümüyle dijital ortama (İzmir tube) taşıdı. Dün başlayan etkinlikler 22 Aralık’a dek sürecek. Tiyatro Adam,Tiyatro Pera, Moda Sahnesi, Dilek Türker, Esmeray, Füsun Demirel, Levent üzümcü, Oyun Sandalı, Mask-Kara, Nazım Oyucuları, Theatron gibi İstanbul topluluklarının yanısıra çok sayıda İzmir tiyatrosundan oyundan var programda. Alman (Goethe Institut) ve İtalyan Kültür merkezleri, kendi sinemalarından örnekler içeren paketler sundular. Salt ‘Perşembe Sineması’ başlığı altında birbirinden ilginç belgeseller sunuyor. Pera Müzesi’nde yapılması planlanan Sürdürülebilir Yaşam Festivali, son kısıtlamalar sonrası sanal ortama taşındı. Boğaziçi Film Festivali, riski göze alarak kapalı salonda gerçekleşirken, perşembe akşamı başlayan Suç ve Ceza Filmleri Festivali hibrit bir düzenleme ile programındaki bazı filmleri çevrimiçi gösterime koydu. 26 Kasım’a kadar makul bir ücret karşılığı izleyebileceksiniz bu filmleri. Gaziantep’te Kırkayak Kültür Derneği tarafından düzenlenen Zeugma Film Festivali filmleri de ay sonuna dek çevrimiçi gösterimde. Yarın başlayacak Afyon Müzik Festivali, hemen ardından Afyon Caz Festivali, İş Sanat, Borusan, Arkas Sanat, Gedik Sanat etkinliklerinin de çevrimiçi ortamda gerçekleştiği düşünülürse, akşam neyi izleyelim sorusunun cevabını bulmak kolay olmayacak....