Hayatımızı resetleyecekler: Devlet mafya gibi davranıyor
Tozkoparan’da yıkılmak istenen evlerin sahipleri yıllardır mücadele veriyor. TOZDER Başkanı Kiriş, yeni yapılan evleri yarı açık cezaevine benzetirken mahalleli Koçer, devletin mafya gibi davrandığını anlatıyor.
FİLİZ GAZİ
İstanbul’un Güngören ilçesine bağlı Tozkoparan imkânları ve estetiği ile iç açıcı semtler arasında yer almasa da ancak oralarda olacak kadar bahçeli nizamlı konutların olduğu geniş sokakları, devasa ağaçları olan yemyeşil bir muhit. 1950’lerin İstanbul’unda konut politikası olmayan devletin dar gelirli ailelere sosyal konut anlamında ilk projelerinden biri olan semtin sakinleri daha çok memur kesim. 2006’da kentsel dönüşüm alanı, 2013’te riskli alan ilan edilen muhitte şimdilerde yaşananlar çok tanıdık. Yeni bir rant alanı olarak belirlenen yerin sakinleri yıllardır yaşadıkları yerden sökülüp atılmak isteniyor.
Muhitin kentsel dönüşümle imtihanı özetle şöyle: 2013’te riskli alan ilan edilen yerle ilgili ilk karar mahalle halkının da mücadelesiyle Danıştay tarafından durduruldu. Tozkoparan, 2020 Nisan’ında yeniden riskli ilan edildi. Akabinde kapılara bir ay içinde evinizi boşaltın notları bırakıldı. Rant savaşında idmanlı olan sakinler iki gün içinde itiraz haklarını kullanarak yeniden dava açtı. Tekrar yürütmeyi durdurma kararı alındı. En son geçen hafta perşembe günü bilirkişi heyeti mahallede incelemelerde bulundu.
Bu süre zarfında belirlenen alanda 16 apartman yıkıldı. Etrafı kapatılmış büyük bir alandan inşaat sesleri geliyor. Yaklaşmakta olan dev bir öğütücü gibi mahallenin çeperinden kıyım kıyım parçalar kopartılmaya başlanmış. Devamında 104 dönüm alandaki binaların yıkılması planlanıyor.
CEZAEVİ GİBİ EVLER
Tozkoparanlılar Derneği (TOZDER) Başkanı Ömer Kiriş, 1971 yılından beri mahallede oturuyor. Sarıdan, koyu kızıla renk tonlarının birbirine karıştığı devasa ağaçların olduğu mahallede birlikte yürüyoruz. “67- 87 yaş arasında burada üç kişi öldü” diyor. İşin aslı ilkin dediğini anlamıyorum. Oysa biraz sonra binaların kapısına, elektrik direklerine bantlanmış kâğıtlarda şu notu göreceğim: “Rantsal dönüşüm için baskılara dayanamayıp hayatını kaybeden komşularımız…”
Ömer Bey anlatıyor: “Ramazan Kabataş KOAH hastasıydı, kalbinde stent vardı. Adamı sabahın köründe aradılar, biz geliyoruz, evden karot alacağız, evi boşaltın demişler. 10 dakika içinde balkonunda öldü. Basri Şeremetli 87 yaşındaydı. ‘Buradan ölümü çıkartırlar’ diyordu, üzüntüden bütün hayatı tepetaklak oldu. ‘Ben burdan gidersem başka yerde yaşayamam diyen Salim Tarı 72 yaşında, tek yaşayan abimizdi. Bu insanlar stresten, üzüntüden öldüler. Silah çekip bir insanı öldürmenize gerek yok, bunlar birer cinayettir.”
Ömer Bey hemen her yanımızdan geçenle selamlaşıyor. Karşılıklı hal hatır soruluyor. “Buradaki komşuluk ilişkilerini hiçbir yerde bulamazsın” diyor. “Kentsel dönüşüm yapılan yerlerde oranın eski sahiplerinin oturabildiği bir örnek var mı?” diye soruyor. “Sulukule, Fikirtepe, Balat…” Yok, diyorum.
Ömer Bey’le yeni yapılan binaların yanına geldiğimizde “Yarı Açık Cezaevi” diyor. Hakikaten öyle… Çitlerin ardında beton üstüne monte edilmiş çimlere, iki üç ağacın saksıya konulduğu bahçeye bakıyoruz. “22 dönüm alanda 160 haneyi yıktılar. 8 dönümlük alana 141 tane konut yapıldı. Diğer yerde (çevresi kapatılmış inşaat alanını gösteriyor) 4 dönüme 270 hane sığdıracaklar” diyor Ömer Bey. Son süreçte geçen hafta bilirkişi heyetin mahallede inceleme yaptığını anlatıyor. “Büyük olasılık lehimize karar verecekler” diyor.
HAYATIMIZI RESETLEYECEKLER
Mahallede oturan Metin Koçer, “Burada boş alan çok diyorlar, ağaçlık yerleri değerlendirecekler” diyor ve devletin mafya gibi davrandığını anlatıyor: “Nasıl sıfırdan ev alırsın, bize getirilen teklif öyle. İlk her ay bin lira vereceksiniz denildi ama altı ayda bir zam. Zammın ucu açık… Kira gibi ev sahibi olacaksınız deniyor ama evimizi yok sayıyorlar. Resetleyecekler hayatımızı. Ben evimi 1984’te aldım. Şehircilik Bakanı burada açıklama yaptı, ödeyemezseniz başka yerden alırsınız dedi. Şunu mafya yapsa o zaman anlardım ama devlet yapıyor. Bu insanlar devleti ele geçirmiş, gücünü kullanarak her şeyi yapıyorlar.”
Koçer, elektrik ve doğalgazlarının polis eşliğinde kesildiğini anlatıyor ve bu süreçte birçok hanenin yıkılarak, mahalleden taşındıklarını söylüyor: “Polisle birlikte gelip elektriğimizi, doğal gazımızı kestiler. 20 güne yakın Ortaçağ’ı yaşadık. Bazı komşular o dönem, bu böyle devam eder diye evlerini boşalttılar. Adamlar organize çalışıyorlar. Annem 70 yaşında. Ben ölüp, giderim sen 20 yıl kira ödeyeceksin diyor. Lokmamı sayarak yaşadıktan sonra lüks ev yapmışsın ne yazar.”
SULUKULE’DE KİM OTURUYOR?
Koçer’e maaşını soruyorum. “2 bin 600 TL” diyor. “Bana diyorki her ay bin TL ödeyeceksin, 6 ayda bir de zam… O zammın da ucu açık. Bakana ödeyemem diyorum, ödeyemezseniz satarsınız, başka yerden ev alırsınız diyor.”
Mustafa Kaya, memur emeklisi. 1984’te bu yana Tozkoparan’da oturduğunu söylüyor. “Sulukule’yi yıktılar. Şimdi orda kim oturuyor?” diye soruyor. Buraya bir not düşelim. Çoğusunun konuşması bu örnekle başlıyor. Sonra onlara vaat edilen ama küçük bir hesaplamayla başlarına gelecekler öngörülüyor: “35 yıldır burda oturuyorum. 3 bin 500 lira emekli maaşım. Ben burdan ev alamam. 200 bin lira kredi çektiğinde o iki katına çıkar. Enflasyon zammıyla oldu mu sana 600 bin TL. Memur zammı da var… Benim tapumu yok sayıyorlar. İmzayı at ama evler sizin değil!”