Vadafone Arena değil İnönü Stadyum’uydu…

‘O’ yıllardı… Birkaç şey gelirdi insanın aklına. Biri spiker Doğan Yıldız’ın sesi:

“Bahardan kalma bir gün tribünler tıklım tıklım dolu…”

Diğeri, ağaçlı yoldan gerip açarak getirilen, kapalının üstüne asılan siyah beyaz bayrak…

Kuşlar uçuyor…

•••

Adli Tıp doktoru Joseph Erdem tarafından kaleme alınan bir yazı…

“Patlayıcı madde infilakında sadece insanlar ölmez. Kollar bacaklar kopar, gözler kör olur, işitme kayıpları, devamlı veya geçici hafıza kayıpları ve travmalar da olur. 1 TNT gücündeki patlamada bile, 350-400 metrekare çevresindeki bütün kuşlar, ciğerleri patlayarak ölür. Aynı etki, patlamaya 100-200 metre yakındaki sokak kedi ve köpeklerine de olur. Etrafta kırılan camını bile değiştirecek parası olmadığı için, kaç gece soğukta yatacak evler bulunur. Patlamanın ilk etkisi ses hızındadır. Yakınlık oranına göre, ilk önce akciğer dalak, bağırsak, östaki borusu gibi içinde basınç olan organlar patlar. Sonra patlamanın yaklaşık 3 bin derecelik alevi sizi kavurur. En son, şarapnel-parça etkisi ile sizi yaralar. Bütün bunlar saniyenin yarısında olur…”

Kurşun sesi, ambulans sireni, yayın yasağı…

Saatin onda birinde…

Dr. Erdem’in yazısı akıyor:

“…Kolu kopmuş 15 yaşında bir kızdan kime ne? Kaç kuş mu ölmüş? Otopsi için patlamada parçalanmış çocukları, morgda elimizde iğne iplikle birleştirirken ne hissedersiniz kimse bilmez… Televizyonda sadece ölü yaralı sayısı duyarsınız ki, o da yalan dolandır. En çok size anlattığım detaylara bakın. Asıl bomba o detaylarda saklı.”

“Türkiye ne zaman ilerleyecek olsa… Böyle menfur bir saldırı!!!”

Yanlış!

Türkiye’de ne zaman başkanlık daha gür konuşulsa… Karşısına, sert bir muhalefet çıksa… “21 madde saltanattır! Ülke, 1876 yılında ilan edilen I. Meşrutiyet’ten bile daha geriye gider. Tek adam, faşizm, padişahlık… Başkanlık; Türkiye’yi sadece demokrasi ve parlamenter sistemden uzaklaştırmak değil, 140 yıl geriye itmektir…”

Doğru!

Hesap kitap işi! Diyarbakır’daki HDP mitingi saldırısından bu yana kısa bir özetle… Suruç, Ankara, Taksim, Antep, Bursa, Van, Elazığ içinde… Ülkede yaşanan 24 büyük patlamada; artık elle çetelesi tutulamayan, toplamak için hesap makinesine ihtiyaç duyulan 400’ün üzerinde kişi. Binlerce ağır yaralı!

Son olarak İstanbul’da… 38 kişi…

Vatan haini… İhanet dedikleri. Yandaş aynaya baksa, kendi gazetesini açsa görecek:

“Başkanlık şart!”

İnönü Stadyumu değil Vodafone Arena.

İki görüntü…

Biri; ağaçlı yolun üzerinde, protokol önünde dizi dizi ambulanslar.

“…Kollar bacaklar kopar, gözler kör olur, işitme kayıpları, devamlı veya geçici hafıza kayıpları ve travmalar da olur. 1 TNT gücündeki patlamada bile, 350-400 metrekare çevresindeki bütün kuşlar ciğerleri patlayarak ölür…”

Diğer görüntü; bayrak asılan numaralanın tavanı… Beyaz çatıda kan izi; çıkmışlar, insan parçası topluyorlar.

Çocukluğumuzu, çocuklarımızı, hayatımızın baharını, bayrağımızın beyazını çaldınız. Kışın en dibinde bir gün, ambulanslar tıklım tıklım dolu.

15 yılın özeti; saniyenin yarısı!

Kuşlar düşüyor…

“Başkanlık şart!”

Başkanlığınız batsın!

***

O SORULAR İKİNCİ PLANA DÜŞTÜ

Bombalı araç ve polislerin hedef alınması saldırının TAK tarafından yapıldığı ihtimalini güçlendiriyor. Ne var ki İnönü’deki patlamadan 45 saniye sonra Maçka Parkı’nda durdurulmak istenen çantalı ve montlu bir şahısın kalabalığa doğru koşup kendini patlatıyor. 4 polis ile bir sivilin yaşamını yitirmesine neden olan bu ikinci saldırı, ‘acaba IŞİD mi?’ sorusunu da akıllara getiriyor. IŞİD’in Suriye’de ‘bir süredir’ Türkiye ile ters düşmesi, art arta güvenlik güçleri ve ülkeyi hedef alacağını duyurması aynı soru işaretine dâhil. Ne var ki geldiğimiz noktada ‘saldırıyı kim yaptı sorusu’ ikinci plana düşüyor.

İstihbarat raporları elden ele dolaşıyor, patlama adeta geliyorum diyor. Ankara için yayınladığımız ‘teyide muhtaç bilgi’ notunun ötesinde 81 il için de riskli deniyor.

38 kişinin katledildiği, yirmisi ağır 155 yaralının olduğu saldırılar öncesinde binlerce polisle huzur operasyonu yapılıyor. Fakat… 400 kilo patlayıcının olduğu araç, bir cumartesi akşamı İstanbul’un en kalabalık olduğu yerlerden birine, bir maç çıkışına adeta elini kolunu sallayarak giriyor. Canlı bombalar kol geziyor. Peki, nasıl oluyor? Tüm katliamlarda aynı soru ortaya çıkıyor. Olay günü bile istihbarat varken, TNT kalıpları, nasıl görülmüyor, canlı bombalar ne oluyor da engellenemiyor?

Bir babanın yürek yakan sözleri

Saldırıda, İstanbul’a iki günlüğüne gelen 19 yaşındaki Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Mustafa Berkay Akbaş da yaşamını yitirdi. Babası Salim Akbaş yürek burkan bir konuşma yaptı: “Bu kadar ucuz, bu kadar basit… Ben istemiyorum oğlum şehit olsun! Oğlum katledildi…” Babanın sözleri; ölümü kutsayan, ‘ucuz ve basit’ siyasilere kurşun gibi ağır ve altından kalkamayacak bir vebaldi aslında. Hem siyasiler, hem de o siyasilerin tabanı tarafından anlaşılır mı? Zor elbette… Anlaşılması bir tarafa; acılı babayı vatan haini ilan edip gözaltına almazlarsa iyi…

İyi ki OHAL var!

Hayatımız çelişkiler üzerinde duruyor. İnsan Hakları Günü’nde, 38 canımız katlediliyor. ‘Gazeteler’, saldırı sabahı “Gurur gecemiz” manşetiyle çıkıyor, Beşiktaş’ta can pazarı yaşanırken, ‘bir televizyon kanalında’, dehşet görüntülerinin üzerindeki bantta “Türkiye demokrasinin beşiği” yazısı okunuyor. OHAL var ama anlaşılan o ki, BUHAL muhalifleri konu alıyor. Canlı bombalar, TNT yüklenmiş araçlar… Bu rahatlık o rahatlık; iyi ki OHAL var!