Hayatı, her bir bireyin karşısındakini etkileme çabasıyla rol yaptığı ve böylece de kendi kimliklerini kurup korudukları, bir tiyatro sahnesine benzeten sosyologlar vardır. Yabana atılacak gibi de değildir bu yaklaşımları. O sahnede Haydar Abi’yle son karşılaşmamız yatakta güçlükle konuşabildiği bir hastane odasında oldu. Bir yanında Selçuk (Candansayar), bir yanında Apo (Abdullah Kahraman), ayak ucunda da ben… […]

Hayatı, her bir bireyin karşısındakini etkileme çabasıyla rol yaptığı ve böylece de kendi kimliklerini kurup korudukları, bir tiyatro sahnesine benzeten sosyologlar vardır. Yabana atılacak gibi de değildir bu yaklaşımları.

O sahnede Haydar Abi’yle son karşılaşmamız yatakta güçlükle konuşabildiği bir hastane odasında oldu. Bir yanında Selçuk (Candansayar), bir yanında Apo (Abdullah Kahraman), ayak ucunda da ben… Ne söylenebilirse öylesi durumlarda, söylemeye çalıştık işte.

Duyulur duyulmaz bir sesle; “Bambaşkadır Doğan” demişti. Ondan duyduğum bana dair son övgü cümlesi bu oldu.

Onurla, gururla söyleyebilirim ki epey övgü duydum Haydar Abi’den. Kimi yazılardan sonra arar; “Kısacık bir şey söyleyeceğim; eline, yüreğine, kalemine sağlık” der, “o kadar” diye de kapatırdı telefonu. Bunu kendime bir pay çıkarmak için değil, BirGün’ün kuruluş çalışmalarından itibaren yoğun bir ilişki içinde tanıdığım Haydar Abi’nin nasıl biri olduğunu anlatabilmek için söylüyorum.

Titiz bir BirGün okuruydu” demiş ya İbrahim (Aydın). “Eksik gördüğü her haber için arar uyarılarda bulunurdu. İyi şeyler için de kutlamayı ihmal etmezdi.” Evet, tam da böyleydi. İnsanların daha çok birbirlerini eleştirmeyi yeğlediği şu dünyada; kutlamayı ve zamanınızı almamaya olağanüstü özen gösterdiği sahici bir nezaketle övmeyi de becerirdi o.

ÖDP’nin uluslararası ilişkilerini de götürdüğü zamanlarda, bazen bir yere yazdığı bir metnin İngilizcesine dair bir şeyler sormak için arardı.

Hep kendisinden vermek, hep bir sorunun çözümü olmak için vardı.

Alper’in (Taş). “O bizim en güzel abilerimizdendi.” cümlesi her şeyi söylüyor. Tam da bu işte. “Onu tanımak, onunla birlikte mücadele etmek, onun yoldaşı olmak güzeldi.

Haydar Abi’yi anarken; her zor gününde her dostunun yanında olduğu gibi hastalığında da onun yanında olan Apo’nun ağzından; “Her konuda çok sabırlıydı. Hep biz diyerek yaşadı. Her yaptığını inanarak yapan birisiydi. Kimseyi kırdığına şahit olmadım. Ne zaman ümitsizliğe düşsem onunla konuşup gayrete gelirdim” cümleleri dökülüverdi.

Kıskanç değilimdir” diye yazdım kimi ölümlerin ardından; “Bir tek böyle büyük bir sevgi biriktirerek gidenleri kıskanırım.” Dün sonsuzluğa uğurladığımız Haydar Abi de muazzam bir sevgi biriktirerek gidenlerdendi.
Ve saygı aynı zamanda!

Necmi’nin (Erdoğan) onun için söylediklerinde sevgi de var saygı da: “Haydar Abi tek kelimeyle ‘insan’dı. Her devrimcinin olması gerektiği gibi. O olmasaydı parti hayatı fazlasıyla kasvetli olurdu kesinkes. Azmi ve mücadeleciliği bir tarafa, neşesi, nüktedanlığı, sevecenliği ve yumuşaklığı ile bizde eksik kalan şeyi gösterdiğini düşündüm hep. Ahkam keserek filan değil, bu ‘insan’ tavrıyla, tam da kişiliğindeki devrimcilikle bana-bize çok şey anlattı.

Her ölüm erken ölümdür” deriz ya, eyvallah, samimi de bir histir bu, ama ben Mark Twain’in ölüme dair şu sözünü de tutarım: “Ölüm korkusu yaşamdan korkmaktan gelir. Dolu dolu yaşayan bir adam her an ölmeye de hazırdır.”

Haydar Abi dolu dolu yaşamış bir devrimciydi.

Hani “insan” dedi ya Necmi, hayat bir tiyatro sahnesiyse gerçekten o sosyologların dediği gibi; sahnedeki rolünü hiç kasılmadan, en gösterişsiz biçimde oynayan insanlardandı Haydar Abi.

Gösterişsiz yaşayabilmek! Ne devrimci, ne etkileyici bir duruştur o, çok az insanın becerebildiği…

“Ölüm” derler, “yaşamı sonlandırır, ilişkileri değil!

Sen öyle bir abimizdin ki Haydar Abi, en güzel abilerimizden, ve öyle izler bıraktın ki ardında, nerede olursan ol, hep bizimle olacaksın.

İlişkimiz asla bitmeyecek!