Avrupa’da da, 1896 yılında Atina’da düzenlenen ilk modern Olimpiyat oyunlarında kadın sporcular yoktu. Olimpiyatların kurucu babası Baron Pierre de Coubertin kadınların toplum içinde spor yapmasına, hele de olimpiyat oyunlarında yer almasına tamamen karşıydı.

Haydi kızlar spora

Covid-19 ve kavgalı politikacıların gölgesinde her şeyin karardığı, anlamsızlaştığı şu günlerde kasım ayı içinde altı aydınlık yüz içimizi ısıttı. Polonya’da düzenlenen Avrupa U24 Modern Pentatlon Avrupa Şampiyonası'nda bireysel kadınlarda İlke Özyüksel altın madalya kazanırken, Ukrayna-Kiev’de düzenlenen 36. Avrupa Ritmik Jimnastik Şampiyonası'nda Duygu Doğan, Azra Akıncı, Peri Berker, Nil Karabina ve Eda Asar’ın yer aldığı Ritmik Jimnastik Grup Milli Takımı üç çember-iki lobut dalında şampiyon oldu. Basınımız sağ olsun orada yarıştıklarını bile bilmiyorduk. Şampiyon oldular ve birden fark ettik. Sevindik, bağrımıza bastık. Gençlik ve Spor Bakanı şampiyon ekibi kabul etti ve üniversitelerde spor bursu için çok da güzel bir açıklama yaptı. Mutlu olduk.

Jimnastikçilerimiz henüz lisedeler, yolları hep açık olsun. Birçok sporcumuza da örnek, siyasi karar vericilerin destekleri ise hep bol olsun. Banka yönetim kurulları için henüz çok gençler ama üniversite spor bursu neden olmasın?

Başarılı gençlerimizin performanslarını beğeni ile izlerken, bir yandan da üzerlerine bir toz konacak, biri kıyafetlerine gösterilerine bir laf edecek diye ödümüz koptu. Çünkü bu tür sözleri ve tacizleri değişik spor dalları için daha önce çok duyduk, laik bir ülkede yaşadığımızı neredeyse unuttuk. Bu sözlere alışmış olduğumuzu, eyvah çocuklar zarar görecek korkumuzun nasıl özenle inşa edilmiş olduğunu gördük. Sebep olanlara selam gönderdik.

Biliyoruz ki özellikle son yıllarda ülkemizde spor ve kadın, kadın bedeni ile kavgamızdan dolayı hep netameli oldu.

Bugün anladığımız şekilde spor, ‘beden terbiyesi’, 1800’lü yılların sonlarına doğru; modernleşmeye, çağı yakalamaya çalışan toplumumuza batıdan gelmiş ve başlangıçta daha çok varlıklı kesimden erkeklerin ve Levantenlerin alanı olarak kalmıştı. Bugüne kadar gelen Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi ilk spor kulüpleri de futbol ağırlıklı olarak bu 1900’lü yılların başlarında ortaya çıktı. Gene aynı yıllarda ders kitaplarında beden terbiyesi ile ilgili bölümler yer almaya başladı. Osmanlı döneminde Tanzimat ile başlayan modernleşmenin getirdiği altyapı ile erken Cumhuriyet yıllarında geleneksel kadından modern kadına geçiş projesinde, bu kez kadınlara da spor da önemli bir yer açıldı. Cumhuriyet’in sağlıklı kafa ve sağlıklı bedenlere ihtiyacı vardı. Cumhuriyet kadını da hem kendisi için ama özellikle de yurttaşlık bilinci ile yetiştirmesi beklenen sağlıklı nesiller için, spor yapmaya çağrıldı. Basın da bu teşvikte önemli bir rol aldı. Futbolun üstünlüğü biraz kırılarak alana tenis, yüzme, ski, yüksek atlama gibi daha değişik ‘elit’ spor dalları da katıldı. Spor eğitimine en büyük katkı 1926 yılında Ankara’da açılan Gazi Eğitim Enstitüsü ile oldu, okul 1936 yılında da kız öğrencilere açıldı. Gene aynı yıl ilk kez ülkemizi temsilen iki kadın sporcu Halet Çambel ve Suat Aşeni eskrim ile Olimpiyat oyunlarına katıldı1. Bu katılım erkeklerin katılımından çok daha önemliydi. Sporcu kadınlar Türkiye’nin yeni modern yüzü olacaklardı.

Basın, spor yapan ‘yeni kadın’ fotoları, ünlü artistlerin sporla kazanılmış ölçülü bedenleri ile kadınları spora teşvik ederken bir yandan da bunun bir yurttaşlık görevi olduğuna ve sağlıklı bir nesil için önemine dikkat çekmeyi de hiç ihmal etmedi:

“Kadının sosyal hayattaki bu günkü vaziyeti, onun sağlamlığını diriliğini icap ettirir. Bu sağlamlık dirilikse yurt müdafaası bakımından daha çok kıymeti haizdir. Çünkü o, sağlam diri oldukça yetiştireceği yavru da sağlam, diri olacaktır.”

Kadınlar her zaman olduğu gibi olayın esas öznesi değildir. Kendisi için olmasa da kadın spora, sosyal hayata katılmaya teşvik edilip özendirilirken bir yandan da bu açılımın maksadını aşması korkusu ile gereken ayar verilmekte, gerekli sınırlar çizilmekteydi:

“Kadınlar için çok iyi sporların başında yüzme ve deniz sporları gelir … Tenis yorucu olmamak üzere iyidir. Müsabaka sinirleri bozduğu için kadınların ekseriyetine iyi gelmez … Kendilerini güzelleştirici ve vücutlarına tenasüp verici sporlara ehemmiyet vermelidirler.”2

1950’li yıllarda ise artık dünyaya modern Türkiye yüzü olarak kadının temsiline gerek duyulmamış, bu teşvik ve destekler gittikçe azalmış, liberal politikalarla spor dünyası daha ticarileşmiş, spor basını ve ilgi tekrar futbola yönelmiştir. Diğer spor dalları ve kadın spor sayfalarından çıkmış; kadının spor yerine esas vazifesi sayılan annelik, eşlik özelliklerini aksatmadan nasıl bu işleri yapacağı ikilemi yeniden ağır basmıştır. Son dönemlerde de özellikle bazı spor dallarında kadınların spor kıyafetleri üzerinden kadının bedeni tekrar tartışılmaya başlanmıştır. Bu öyle ya da böyle, kadının bunca zamandır aldığı mesafede bir geri adımdır.

Bu ödüllerle spor basını da futbol ve basketbol dışında hiçbir spor dalı ile ilgilenmediğini bir kez daha gösterdi. Bir dalda birinci olan ekibin haberi, 36’ncı Avrupa Ritmik Jimnastik şampiyonluğu gibi verilmiş; diğer dallar, takım klasmanı, katılan ülkeler gibi haber ve bilgileri araştırmaya hiç gerek duymadan sadece Federasyon açıklaması ile yetinilmiştir3. Oysa gerçek bir spor basını, bu fırsatı kullanıp hem bu spor dalını tanıtıp hem de sporun üvey evlatlarına dikkat çekebilirdi.

haydi-kizlar-spora-816058-1.
Seyirciden sayılmamak bir yana, kadınlar ortalık temizlikçisi mi ki temiz futbol olsun diye statlara özenle davet edildiler? Kadının maç seyrederken küfretmek istemeyeceğine kim karar veriyor? Erkekler maça rahatlamak için gidiyor denilir, kadın futbolseverler, stat pek kirlenmiş temizleyeyim diye mi gidiyor?

Yoluna milyarlar dökülen milli futbol takımımız, Dünya Kupası’na 1923 yılından beri sadece üç kez katılmaya hak kazanmış. 1950 yılında ekonomik sorunlardan gidemeyince, bu doksan küsur yıllık sürede sadece iki kez Dünya Kupasında oynayabilmiştir. Altmış yıllık Avrupa macerasında ise sadece 5 kez şampiyonluk grubunda oynama hakkı kazanmıştır. Keşke bu milyonların birazı da bu üvey evlat dallara ve cinslere ayrılabilse. Haydi kızlar okula gibi, haydi kızlar spora kampanyaları başlatılsa.

Avrupa’da da, 1896 yılında Atina’da düzenlenen ilk modern Olimpiyat oyunlarında kadın sporcular yoktu. Olimpiyatların kurucu babası Baron Pierre de Coubertin kadınların toplum içinde spor yapmasına, hele de olimpiyat oyunlarında yer almasına tamamen karşıydı. Gene de 1900 Paris Olimpiyatlarına 22 kadın sporcu; binicilik, tenis, yelken, kriket ve golf dalında yarıştı. Coubertin ise kadınlar ve spor konusunda görüşlerini hiç değiştirmemiş, daha sonra olimpiyatların kadınlara kapatılması önerisi getirmiş ancak komite tarafından reddedilmişti. Kadınlar bu Olimpik ayrımcılığa karşı çeşitli oluşumlarla mücadele ederek kendilerine yer açtı. 70’li yıllardaki güçlü feminist akımdan sonra da Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) bu ayrımcılığa karşı çalışmalarına hız verdi. 1981 yılında iki kadın IOC üyesi, 1990 yılında da ilk kadın IOC Yönetim Kurulu üyesi oldu. 1991 yılında da tarihi karar şeklinde nitelendirilen bir kararla Olimpiyatlarda yer alacak her spor dalında kadın yarışmalarının da zorunlu olması gerektiği kararı alındı. Bugün, IOC üyelerinin yüzde 33’ü kadınlardan oluşuyor.

Ülkemizde de Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın internet sayfasında yer alan ana teşkilat şemasında Bakan ve 4 yardımcısıyla birlikte on yedi ana birimin başında yüzde 100 erkek yönetici bulunuyor. Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) 2017 yılı Spor Kurumlarında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği raporuna göre daire başkanlıklarının yüzde 7,69’u kadın, yüzde 92,31’i erkek; spor genel müdürlüklerinin yüzde 100’ü erkek; spor genel müdürlüğü daire başkanlıklarının yüzde 10,53 kadın, yüzde 89,47 erkek. Gençlik hizmetleri ve spor il müdürleri (81 il) yüzde 100 erkek, ilçe müdürleri (523 ilçe) yüzde 2,5 kadın, yüzde 97,5 erkek4.

Kadınlar gene görünmez oldu.

Futbol takımlarına ‘seyircisiz maç’ cezası olarak ‘kadın seyirci’ cezası! Kadınlar zaten ‘görünmez’di!

Son yıllarda yerini okçuluk almış olsa da, aslında bizim en yerli ve milli ve en erkek sporumuz futboldur. Meraklıları hatırlar, 2012-13 yıllarında futbol maçlarında seyircinin taşkınlığı, küfür ve sahaya atılan yabancı maddeler gibi nedenlerle takımlara seyircisiz oynama cezası verildi. Ancak ‘seyircisiz’ dense de kadın ve çocuklar ‘seyirci’ olarak stada alındı. ‘Seyircisiz maç’ta, ‘seyirci’den sayılmasa da, ‘seyreden’ kadınlar. ‘Kadınların görünmezliği’ diye metaforik olarak kullanıyoruz ama burada gerçekten görünmüyorlar ki, hala ‘seyircisiz maç’ deniliyor. Çok da üstünde durulmaması, hatta iyi bir şeymiş gibi görülmesi de cabası. Seyirciden sayılmamak bir yana, kadınlar ortalık temizlikçisi mi ki temiz futbol olsun diye statlara özenle davet edildiler? Kadının maç seyrederken küfretmek istemeyeceğine kim karar veriyor? Erkekler maça rahatlamak için gidiyor denilir, kadın futbolseverler, stat pek kirlenmiş temizleyeyim diye mi gidiyor?

En güzel cevap da, yazar Bahar Çuhadar’dan geliyor:

“Kadınlar çiçek falan değildir. Asli işlevleri hayatlarınıza güzellik katmak hiç değildir. Kadın insandır; yeri gelir küfür de eder, hareket de çeker. Sanmayınız ki sahalarınız pirüpak olacak, kadınlar doldurunca tribünlerinizi. Ve zaten kadınları neden sizi temizleyip ‘adam edecek’ anneleriniz olarak görürsünüz ki? Sahalarda temizlik istiyorsanız, bir zahmet kendiniz atınız ilk adımları. Evde ütünüzü, yemeğinizi yapan kadınların, bir de gelmişken tribünlerde küfürbaz ağızlarınıza biber sürmesini mi bekliyorsunuz?...”5

Haydi kızlar spora! Statlara, yarışlara, olimpiyatlara...

1Cantek,F.Ş., Yarar, B. (Güz 2009) Erken Cumhuriyet Dönemi Dergi ve Gazetelerinde Spor ve Kadın. İletişim ve Kuram Arşt. Derg. (202-218)

2Kavasoğlu İ., Yıldıran İ. (2016) Erken Cumhuriyet Döneminde Kadın Sporcular Üzerinden Modern Kadın Okumaları.
Koca,C. (edt.) Sporun Toplumsal Cinsiyet Halleri (s.94-109) Spor Yay. Ankara

3Bildirici, F. (02.12.2020)
Anlaşılan spor medyası iyice
çölleşmiş. T24 https://t24.com.tr/haber/medya-ombudsmani-bildirici-
haberlerde-turkiye-36-avrupa-
ritmik-jimnastik-sampiyonasi-nin-

sampiyonu-gibi-sunuluyor,918179

4Koçak, F. Sporda Kadın. pdf Sunum

5Çuhadar, B. ((2011, 22 Eylül) Seyirci eşittir erkek mi? Radikal
http://www.radikal.com.tr/spor/seyirci_esittir_erkek_mi-1064071 (14.11.2013)