Seçim sonuçları açıklandığından bu yana havuz medyada tekrar bir seçim telaşı var. Sonucun lehlerine çıkacağına o kadar eminler ki, bu konuda siyasetin ve matematiğin bütün imkânlarını zorladılar. AKP-CHP görüşmesinden bir sonuç çıkmayınca Star gazetesinin attığı “Haydi Seçime” başlığı da sanki seçimi şimdiden AKP kazanmışcasına coşkulu. Yeni Şafak’ın “Tek İhtimal Seçim”, Takvim’in “Tek Yol Seçim” başlıkları ha kezâ. Sabah’ı zaten söylemeye gerek yok. Yani MHP ile görüşme bile gerçekleşmeden işin adı kondu. Beklendiği üzere MHP görüşmesinden de bir şey çıkmayınca, havuzdaki erken seçim coşkusu, yerini “AKP elinden geleni yaptı muhalefet yanaşmadı” algı yönetimine bıraktı. Algı yönetimini akıllarından geçeni ortaya lönk diye bırakmak sandıkları için bunu yazı konusu yapmayı zül görüyorum. Peki ben bu girişi niye yaptım? 2002’de yaşadığımız çok benzer bir seçim baskısını hatırlatmak için. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda, yaz başında çıkan Saray’dan Saray’a Türkiye’de Gazetecilik Masalı* kitabımda da manşet ve yazı örnekleriyle detaylıca yer verdiğim o seçim operasyonu bakın nasıldı?

"HASTA ADAM" ECEVİT

AKP’nin 2002 Kasım ayında tek başına iktidar olması efsane gibi anlatılır. Ya o seçimin hikâyesi. O seçim bir erken seçimdi. Kasım 2002’de yapıldı ama ondan önceki temmuz ayı, özellikle Doğan Grubu yayınlarının erken seçim baskısıyla geçti. DSP-MHP-ANAP koalisyonu 1999 Depremi’nin ardından 2001 ekonomik krizini görmüş ve epey yıpranmıştı. Tam toparlanıyor derken, Başbakan Ecevit’in hastalığı gündeme geldi ve abartılı bir şekilde gündemde tutuldu. O temmuz ayı boyunca, Ecevit’in görevi bırakması gerektiğiyle ilgili bir sürü manşet atıldı. Öyle ki, annesinin gençliğinde yazdığı “Vücudun makine değil kendini yorma” mektubu Hürriyet’te “Annesinin vasiyetine ihanet ediyor” gibi başlıklarla yer buldu. O dönem Hürriyet’te yazan Emin Çölaşan, dostluğunu kullanarak Ecevit’lerin evine gidiyor ve “psikolojik bir tablo” gördüğünü iddia ediyordu.

"ONURLU FORMÜL"

Bu sırada medyanın Troyka diye adlandırdığı Kemal Derviş, Hüsamettin Özkan, İsmail Cem DSP’den kopmuş yeni bir parti kurmuşlardı. Özellikle Doğan Medya yayınları bu isimleri parlatıyor, ama yeni parti kuran Tayyip Erdoğan’ı da yok saymıyordu. Örneğin; Erdoğan siyaseten yasaklıyken AKP kurucusu titriyle, Doğan Grubu’nun Frankfurt’taki matbaa açılışına gidip protokolde oturuyor, bu teveccüh Hürriyet’in ön sayfasında yer buluyordu. O günlerde Ertuğrul Özkök, tıpkı bugünün erken seçim yazıları yazan havuz medya yazarları gibi “İş onurlu bir formül bulmaya kaldı” gibi “haydi seçime” yazıları yazıyordu. Aynı günlerde Doğan Medya yayınlarının bir başka gündemi, Irak’a girmeye hazırlanan ABD yetkililerinin ziyaretleri ve Ecevit’in ayak diremelerini sürmanşetten vermekti.

SEÇİM OLDU NE OLDU?

Sonuçta Doğan Grubu’nun büyük bir coşkuyla desteklediği erken seçim operasyonu MHP’nin hükümeti bozmasıyla kabul edildi ve erken seçime gidildi. Önce Doğan Grubu’nun büyük bir coşkuyla desteklediği Derviş-Cem-Özkan üçlüsünün barajı aşamayacağı anlaşılınca, Derviş CHP’ye eklemlendi. Seçimin sonucu malum. Hiç de o dönemin medyasındaki erken seçim şakşakçılarının istediği gibi bir sonuç çıkmadı. Erken seçimi isteyen MHP dahil tüm iktidar partileri baraj altında kaldı. AKP girdiği bu ilk seçimde tek başına iktidar oldu, CHP de ikinci. Mecliste üçüncü bir parti yoktu, temsiliyet çok sıkıntılıydı. Yasağı nedeniyle seçime giremeyen Erdoğan, yasağının kalkması ve CHP’nin desteğiyle Siirt’te tekrarlanan seçimle meclise girdi ve Başbakan oldu. Ecevit’in ayak dirediği Irak Tezkeresi’ni de hemen çıkarmak istedi ama AKP’li vekilleri bile ikna edemedi. (o günlerde bunca Reis değildi demek) Amerika’nın Irak Savaşı öncesi bölgede güçlü bir partner arayışı böylelikle sekteye uğradı. Sonuçta her şey birilerinin “erken seçim” talebiyle başlamıştı. 28 Şubat’tan çok söz edilir ama bu kurulu hükümeti en yanlış zamanda erken seçime zorlama operasyonundan pek söz edilmez. Doğan Grubu yayınlarının 28 Şubat manşetlerinden söz edilir de, 2002’deki “gidin artık” manşetlerinden söz edilmez. Çünkü bu ülkede her şey herkesin işine geldiği kadardır. Bekleyip görelim; “Haydi Seçime” derken bu kez nereye gidilecek?

*Ümit Alan, Saray’dan Saray’a Türkiye’de Gazetecilik Masalı, İstanbul, Mayıs 2015.