Seçimin üzerinden bir hafta geçti, hâlâ yüzlerce insan uykusuz, yorgun ama bir o kadar da dirençli bir biçimde ilçe seçim kurulları önünde nöbet tutuyor. Desteğe gelenler, merakla sosyal medya üzerinden haber almaya çalışanlar, oradan oraya koşturan avukatlar ise cabası… Dışarından olup bitene bakan bir göz “hiç bitmeyen seçim yapmışlar” diyebilir size. Ortalama demokratik bir rejimde […]

Seçimin üzerinden bir hafta geçti, hâlâ yüzlerce insan uykusuz, yorgun ama bir o kadar da dirençli bir biçimde ilçe seçim kurulları önünde nöbet tutuyor. Desteğe gelenler, merakla sosyal medya üzerinden haber almaya çalışanlar, oradan oraya koşturan avukatlar ise cabası… Dışarından olup bitene bakan bir göz “hiç bitmeyen seçim yapmışlar” diyebilir size.

Ortalama demokratik bir rejimde seçmen sandık başına gidip oyunu kullandıktan sonra gönül rahatlığıyla evine döner, ne mevzuat öğrenme zorunluluğu hisseder ne de oyum gasp edilir mi kaygısı taşır. Bizde ise asgari demokratik şartlar dahi ihlal edilebildiğinden muhalefet partilerine oy vermiş bir seçmen kati sonuç açıklanana kadar yürek çarpıntısıyla yaşar. O arada kendini seçim kanunu başta olmak üzere bir dolu yasa, mevzuat öğrenmek zorunda hisseder. Bilir ki en ufak bir rehavet belirtisi 16 Nisan referandumunda olduğu gibi iktidar tarafından aleyhine kullanılacak, “atı alan Üsküdar’ı geçecektir”.

Doğruya doğru, çok uzun zaman sonra ilk kez muhalefet partileri bu denli seçmeninin hakkına, hukukuna sahip çıkıyor. CHP, HDP, İyi Parti hepsi kendi kulvarında büyük gayret sarf ediyor. Yıllardır kendini terk edilmiş hisseden seçmen ilk defa milletvekillerini, parti yöneticilerini yanında görüyor. Özellikle CHP’nin sol kanadı 31 Mart sürecinde bir adım öne geçerek canla başla çalışıyor. Parti içindeki kırgınlıklar, küskünlükler ertelenmiş durumda. 25 yıl sonra İstanbul ve Ankara’da gelen başarı parti teşkilatının üzerindeki atalet havasını söküp atmış. Şayet bu motivasyon yeni bir siyaset tarzının tesis edilmesine öncülük ederse Türkiye siyasetinde yerel seçimle yerinden oynayan taşlar daha demokratik bir zeminde yeniden dizilebilir.

İktidar blokunun 31 Mart’a dair takındığı tutum, “millet”ten sadece kendilerine oy verenleri, “milli irade”den de yalnızca sandıktan kendilerinin çıkmasını anladıklarını bir kez daha gösterdi. Bu tavır şüphesiz demokratik muhalefet için şaşırtıcı değil. Ancak demokrasi eşittir sandık denklemine iman eden sağ seçmen için sözünü ettiğimiz ikiyüzlü tavrın netleşmesi başlı başına yeni bir şey. Seçimden önce yurttaşların yarısını terörle iltisaklı gösterenlerin şimdi de sandık kurullarına benzer suçlamalar yöneltmesinin arkasında Türk sağının en önemli silahının geri tepmesi var. İktidarın “sandık darbesi” ve İmamoğlu’na yönelik “mazbata fetişizmi” söylemi, daha önce AKP’ye oy vermiş ama bu seçimde başka tercihte bulunmuş seçmene “doğrusunu yaptım” hissi veriyor.

Tüm defolarına rağmen, kazanan muhalefetin kaybeden AKP’den daha iştahlı, daha atak olduğu bir siyasi iklime giriyoruz. AKP “hiç kaybetmeyecek gibi” İstanbul’un, Ankara’nın kaynaklarını sömürüyor, yandaşlara dağıtıyordu ama o dönem artık kapanıyor. Son anda verilen ihaleler, son gün atanan müdürler, kaçırılan dosyalar da bu sonucu değiştirmeyecek.

Özetle, 31 Mart seçimleri sonrasında muhalefet kanadında tabanda yaşanan seferberlik Hayır Kampanyası’nda ve Adalet Yürüyüşü’nde tanık olduğumuz dinamizmin Türkiye siyasetine damgasını vurmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu dinamiğin karakteristik özelliği lidersiz, heterojen bir yapıya sahip olması ve gücünü Türkiye’nin kültürel, ekonomik dinamosu olan kentlerdeki aktif nüfustan alması. Teslim olmuyor, karamsarlık dehlizlerinde kaybolmuyor, iş başa düştüğünde inisiyatif almakta çekinmiyorlar. İktidarın korkulu rüyası olan bu kitlesel karşı koyuş, doğru bir politik rüzgarla hızla örgütlenebildiğini de gösteriyor.

Düşünüldüğünün aksine tek adam rejimini geriletmek için ihtiyaç duyulan bir başka lider, kahraman değil. İmamoğlu örneğindeki gibi süreci iyi yöneten, üzerine düşeni hakkıyla yapan siyasi kadrolar kâfi. Daha önemlisi bu kadroları halkla eşgüdüm içinde çalışmaya sevk edecek bütünlüklü bir siyasi hattın aşağıdan yukarıya inşa edilmesi; demokratik iradenin mahallelerde, işyerlerinde süreklilik kazanacak biçimlere evrilmesi. 31 Mart sonuçları bu amaca hizmet ettiği ölçüde verimli olacak.