Albert Camus, “Sisifos Söyleni” adlı kitabında, felsefi anlamda sorulmaya değer tek bir soru olduğunu söyler; “yaşamın anlamı, yaşamın yaşanmaya değer olup olmadığı” sorusu... Bütün kitap da, bu soruyu yanıtlamaya yöneliktir.

Ben de, bugün Türkiye’ye baktığımda, ülkenin geleceğinden kaygı duyup, barış, demokrasi, hukuk devleti, laiklik gibi değer ve kurumlardan yana olanlar için sorulması gereken tek bir soru olduğunu düşünüyorum.

“Hayır” dan gündem yaratmak, “Hayır” dan yeni bir söylem ve politika oluşturmak nasıl olabilir?

Muhalefetin ve “hayır” cephesinin asıl sorusu bu!... Diğer sorulara verilecek yanıtların da, bu soruya “geçerli” bir yanıt bulabilmekten geçeceğini görmemek mümkün değil.

Durum tespitlerinin anlamsızlığı..
Ülkede olup biteni sayıp dökmenin, durum tespiti yapmak dışında bir anlamı olduğunu düşünemiyorum. Bunların karşısına, ancak bunlarla mücadele etme olanağı sağlayacak “güçlü bir muhalefet” inşa etmekle çıkılabilir ki, muhalefetten beklenen de, hasret kaldığımız da bu!

Bu noktada, muhalefet cephesi açısından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve onun gündemine kilitli kalıp durum tespiti yapmanın ötesine geçmek gerektiğine de kuşku yok. Aksine, yaşadıklarımıza ve anayasa değişikliklerine “hayır” diyen geniş anlamda muhalefetin kendi gündemini oluşturma ve konuşulmasını sağlamak gibi bir sorumluluğu olduğunu düşünmek gerekiyor.

Tamam, Türkiye’nin gündemi yoğun, konuşulacak çok konu var. Bir yanda ABD, Rusya, Suriye, YPG, İŞİD ile ilişkilerin yol açtığı soru işaretleri var; öte yanda, 21 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı’nın partili olmasından OHAL uygulamalarına uzanan ve ülke içindeki kaygı ve bölünmeleri arttıran gelişmeler... Bir yanda Atatürk’e uzanan utanç verici dil var; öte yanda 19 Mayıs’ın kutlanamaz hale gelişi... Özetle, say say, bitmiyor!

Bunları da konuşmak gerekiyor.

Ancak siyasetçilerin ve hayır cephesinin anlamlı bir çıkış yapıp sesini duyurması için bunların ötesine geçmesi gerekmekte.

Benim ve benim gibi bazı yazarların, iktidarı bırakıp CHP’yi konu etmesi de bu yüzden... Bu nedenle, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ülkedeki “dört kopuştan” söz etmesi, parti sözcüsü Tezcan’ın “yargının siyasallaştığını” dile getirmesi gibi tespitlerinin bir anlamı yok!

YOK, çünkü bu tür yakınma ve kaygılar yeni olmadıkları gibi, yalnız ülke içinde değil uluslararası kuruluşlar tarafından da dile getirilip uyarılara neden olmuş durumda. Türkiye, çoktan, Ortadoğu, Güneydoğu Asya veya Afrika’daki otoriter yönetimler gibi en temel hakları bile ihlal ettiği için şikâyet edilen ülkeler arasına girmiş bulunuyor!

İktidarın bunlara aldırmadığı da ortada.

Cumhurbaşkanı’nı partili oluyor; onlar hiç sakınca görmedikleri gibi “hasretin bitmesini” kutluyorlar... Muhalefet Meclis çalışmalarından çekilme kararı alıyor; onlar, zerre demokratik ve ahlaki bir utanma duymadan HSK seçimlerini istedikleri gibi gerçekleştiriyorlar... OHAL ve KHK’ler can yakmaya devam ediyor, onlar 2017’iyi OHAL’le geçirme kararı veriyorlar... “Teröre destek” suçlamasıyla gazeteciler tutuklu, basın özgürlüğü rahmetli olmuş, insanlar hak aramak için canını ortaya koyuyorlar, onlar teröre destek suçlamasını, nedeni, niçini sorulamaz “fetva” ya dönüştürüyorlar...

Bu konularda her tür aracı kullandıkları, her yolu mubah saydıkları da ortada. TRT’nin haber programını izliyor musunuz, bilmiyorum! Neleri haber diye verdikleri konusu ayrı ama bir de programda “doğrusu ne” diye bir bölüm var ki, tek amacı iktidara yönelik ne eleştiri varsa, bunların çürütmek!... Çürüttükleri söylenemez ama gayretleri büyük!

“Yeni” olan ne ve nerede!...
Son günlerde bazı arayışlar gündeme geliyor. Örneğin CHP bazı temaslarda bulunmakta, hayır meclisleri kabuk değiştirmeye hazırlanmakta, vs... Bu çerçevede Umut Oran, “yeni bir söyleme ihtiyaç var “demekte... Önemli ama bunlar yeterli değil.

Artık “yeni” olan neyse, onu bulup dillendirmeye ihtiyaç var.

“Yeni bir çıkış ve yeni bir söylem” dendiğinde de, ilk olarak, farklı güç ve kesimlerin bir araya gelmesi ile “ortak payda veya zeminin” bulunması geliyor akla.

Kısacası, bu ülkede muhalefetin canlanmasına ihtiyaç olduğuna kuşku yok ama bunun için bugünkü siyasal muhalefetin büyük bir açılıma ihtiyacı olduğu da ortada.

Böyle bir açılımın kendi gündemini yaratmaktan geçtiğine kuşku yok.

Böyle bir açılım için geniş ortaklı bir güç birliğine ihtiyaç olduğu ortada. Güç birliği içinse, ortak bir payda ve zeminin bulunması önemli.

Örneğin ortak zemin çok yönlü ve çok boyutlu olarak tarif edilmeye kalkışılırsa, istemler ve beklentiler arasında farklılıklar, hatta çelişkiler olması kaçınılmaz. Buna karşın, ortak zemin, güç birliği için bir başlangıç, bir temel olarak düşünülürse, en vazgeçilemeyecek olanları bulmak, bunlar üzerinde anlaşmak da mümkün olabilir.

Örneğin diyorum, “barış, demokrasi ve laiklik” buluşulacak ortak payda, üzerine geniş bir muhalefetin inşa edileceği bir zemin olabilir mi? Yanıtı bilmiyorum ama ülkenin geleceğinden kaygı duyanların buna hasret olduğunu biliyorum.

Özetle, bu ülkede “yeni” lafı eden çok oldu; yeniyi arayanlar da bitmedi. Ancak bunun için öncelikle yeni bakış açıları, yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu gören pek çıkmadı; gören olsa da aldıran olmadı. Bugün de, toplumun en azından yarısının beklentisine yanıt verebilmek için güçlenmek, bunun için de alışılmışın dışına çıkarak gerçekten yeni yollara, yeni söylemlere yönelmek gerekmekte. Beklyoruz!...