Gerçekten gittiler diyelim. O zaman ne yapacağız çok merak ediyorum. Tüm kadroları “ideal” akademisyenler ile doldurabiliriz. Hani şu tek meziyeti iktidara yakın durmak olanlar. Meziyete bak

Hayır gitmiyoruz ama diyelim gittik

İLKER BİRBİL
Sabancı Üniversitesi ve BolBilim.com

Akademisyenleri, hem de bu ülkenin şiddetle ihtiyaç duyduğu pırıl pırıl zekâları, işten attılar. Makam erbabından birkaç cılız ses çıktı. Galiba yani. Şöyle gözlerinizi iyice kısıp, dudak okursanız duyulacak bir itiraz. Kendini temize çıkarma çabası da denebilir:

“Son işten çıkarmalar kesin üst aklın işi. Evet, bu liste türlü kademelerden geçti. Evet, altına fiyakalı imzalar atıldı. Ama niyet kötü değildi. Alışveriş listesi sanıldı. Komple bir kumpas ile (bir kez daha) karşı karşıya kalındı.”

Yönetici diye bir kavram var bu ülkede; bayılıyorum. Her alkışta ceketlerini ilikleyip en öne geçiyorlar. Çuvalladılar mı, ara ki bulasın. Sırra kadem basma şampiyonları. Gerçekten harika bir pozisyon bu yöneticilik. Teflondan. Yapışmıyor hiçbir leke.

Sorular muhtelif: YÖK’ün dünyadan haberi yok mu? Rektörler ne yapmakla meşgullerdi? Hadi o sırada uyudular. Musibet ortaya saçılınca neredeydiler? Gümbür gümbür açıklama yaptılar da ben mi kaçırdım?

Geçiniz. Amacı çoktan belli olmuş bir sürecin parçası bu. O sürecin de özü şöyle: Muhalifleri sevmiyorlar, gıcık oluyorlar. Upuzun ve derin bir analiz yapılabilir belki. Ama hiç canım istemiyor. Analiz bu kadar. Başka bir şey anlatacağım.

Gerçekten gittiler diyelim. O zaman ne yapacağız çok merak ediyorum. Tüm kadroları “ideal” akademisyenler ile doldurabiliriz. Hani şu tek meziyeti iktidara yakın durmak olanlar. Meziyete bak. Öyle akademisyenin suratına “Makbul,” diyorsun “Yarabbi şükür,” diye cevap veriyor. Makbul akademisyen. Bundan âlâ hakaret mi olur?

Makbul ama değil, yeter ki otursun işini yapsın diye düşünenler var. Biliyorum. Valla hiç heveslenmeyelim. Onlarca jüriye gittim. O her devrin insanlarını yakından gördüm. Solcuya kırmızı fular sallayıp, sağcıyla tespih çekerler. Hiçbir şey bilmiyorlar. Yani bu kadar olur. Öğrencisine yaptırdığı, kendi konusundaki tezi soruyorum. Ona bile cevap veremiyor. Bilmiyor, ondan fenası, umursamıyor. Bölüm başkanlığı, dekanlık peşinde koşmaktan akademisyenin asli işi öğrenmeye vakitleri yok. Ha siz yine de makbul diye bunlardan istiyorsanız buyurun kuralım o üniversiteyi. “Sade Suya Tirit Üniversitesi” koyarız ismini.

Beğenmediyseniz taşıma suyla işleyen bir üniversite sistemi de olur. Ki örneği var. Hem de şahikası. Tabii ki Katar’da. Amerika’nın, Avrupa’nın büyük üniversiteleri orada uydu kampüsler açıyorlar. Katarlılar da parayı bastırıyorlar. Ama ne para! Dünyanın dört bir yanından gelen hocaları, birkaç yıl kalmaya ikna edecek bir para. Peki, bu üniversitelerin ismini cismini bilen var mı?

Denebilir ki, şu anki üniversitelerimiz de pek matah değiller. Dökülen birçok bölüm mevcut. Doğru mevcut. Düşünün o beğenmediğimiz bölümlere rağmen bu üniversitelerin isimleri biliniyor. Ruhları var. Biz köklerine kibrit suyu dökünce ruh mu kalacak? ODTÜ’yü, Ankara’yı, İstanbul’u gözde yapan şeyin sadece eğitim olduğunu mu sanıyoruz? Gülerler. Bir karakteri olan üniversiteler bunlar. Koridorlarına sinen küf kokuları bile farklı. Onu ne yapacağız? Ya tarihi? Onlarca insanın bugün işini kaybettiği üniversitelerden Arfleri, Boratavları, Boranları çıkaralım bakalım geriye kalan posa bir şeye benziyor mu?

Son haksızlıklara itiraz eden insanların görünenden çok daha fazla olduğunu biliyorum. Sessizliği seçiyorlar. İşlerini en iyi şekilde yapmaya devam ettiklerinde tüm bunlar geçer diye düşünüyorlar. Geçer geçer de, içimizi kemiren o huzursuzluk gider mi ondan emin değilim. Fakat emin olduğum bir şey var; bizi bugünlere biraz da bu ehvenişercilik getirdi. Belki de huzursuzluğumuz bundan.

Başlığa da taşıdım ama “Hayır gitmiyoruz” sloganında beni rahatsız eden bir şey var. Sanırım gitmeyi planlayanları dışladığını düşünüyorum. Çünkü o planları yapan pek çok akademisyen tanıyorum. Onları o kadar iyi anlıyorum ki. Aileleri var. Kendilerini değil, çocuklarını düşünüyorlar. Müsaadenizle onlara da bir çift söz söylemek isterim: Gitmek de var elbet. Olsun. Dünya küçüldükçe küçülüyor. Her yerden faydanız dokunur bu ülkeye. Endişe etmeyin. Üniversite biziz.