AKP yönetiminin çocuklarımıza yaptığı kötülük, bu ülkede yaşayan herkesin referandumda “hayır” demesi için geçerli bir neden. Başka hiçbir neden aramaya gerek yok.

Birkaç kuşağın heba edilmesine neden olan eğitimdeki başarısızlığın bedelini, başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere uygulamaya sokulan eğitimsel, yöntemsel ve yönetimsel kararlarda imzası olan kim varsa ödemeli. Referandum, hesap sormak için önemli bir fırsat.

Her KHK ile binlerce akademisyenin üniversitesinden, öğretmenin okulundan uzaklaştırılması, AKP’li yılların, hesabı verilmesi gereken toplumun geleceğinden çalınmış süre olduğunun kanıtıdır. Öğretmen ve öğretim üyelerinin ihracı, hiç kuşkusuz siyasetçinin faturayı kendinden hesap soracak olanlara kesme çabasından başka bir şey değildir.

Ne YÖK ne üniversiteler ne Eğitim Bakanı yükseköğrenim öğrencilerine yapılan kötülüğün bedelini akademisyenlere; ilk ve ortaöğrenim öğrencilerine yapılan kötülüğün bedelini öğretmenlere ödetmeye kalkışarak sorumluluktan kurtulamaz. Ortada siyasi bir suç var ve suçlusu iktidarı elinde tutan siyasetçilerdir.

Toplum şunu bilmeli ve ona göre davranmalı; AKP çocukluğu ve çocuğu ortadan kaldırdı. Bu parti, çocuğu yetişkinden ayrı sosyal bir varlık olarak düşünmüyor. AKP’ye göre çocuk çalışabilir, evlendirilebilir; yetişkinin öğrendiğini öğrenebilir, onunla aynı rolü paylaşabilir. AKP’nin temsil ettiği zihniyete göre çocuğun duygu dünyası yetişkinden farklı değildir. Yani İslamcılar için çocuk/çocukluk diye bir şey yok.

AKP için gençlik diye de bir şey yok. Dünyanın en genç nüfusuna sahip Türkiye, gençlerini bir işten, umuttan, umut vadeden eğitimden yoksun bıraktı. AKP’ye göre genç, sistemin güvenlik görevlisidir. Genç, Erdoğan’ın uygun gördüğü okulu seçen, işsizliğini kaderinden bilen, çocuk doğuran, askere giden; duygulanmayan, âşık olmayan, ihtiyarın hoşuna gitmeyen davranışlardan sakınan ve onun çizdiği sırat-ı mustakimden (yoldan) sapmayan körpe bir beden demek.

Eğitimdeki kayıp, biri kaybederken diğerinin kazandığı ekonomik büyümeye, işsizliğe, enflasyona, cari açığa, dövizin yükselmesine benzemez. Kim olursanız olun, ekonominiz ne olursa olsun niteliksiz bir eğitim bu ülkede yaşayan her bir yurttaşı doğrudan etkiler. Türkiye’de her birey, iktidarın insanı, insanlığı öldüren eğitim pratiklerine maruz kalmaktadır. Eğitim, çocuğu önemsemeyen, ona gelecek vaat etmeyen, sadece kendi ideolojik arka planına uygun kitle yetiştirmeye kalkışan partinin saldırısı altındadır.

AKP’nin eğitimdeki başarısızlığına kanıt aramaya gerek yok. Bugün askıdan indirilecek olan öğretim programları 2003, 2009, 2012 ve 2015’te gerekçesi öncekinin hasarını onarmak olan program değişikliklerinin reddi ve AKP hükümetlerinin eğitimdeki başarısızlığının başka bir dilden itirafıdır.

Geçtiğimiz 14 yılda iktidarın kafasına koyup da uygulamadığı program, yol, yöntem kalmadı. Sonuç, toparlanması ancak devrimle mümkün olabilecek büyük bir iflas.
Uzatmayalım, eğitimde dibe vurduğumuzu kabullenmeyen yok. Sorumlusu da ortada; “geçtiğimiz 13 yılda (…) iki alanda, eğitimde ve kültürde hedeflediğimiz noktaya gelemediğimizi üzülerek söylemek istiyorum” diyen cumhurbaşkanı. 14 yılın icra başı olan cumhurbaşkanı, şimdi çıkmış sınırsız, sorumuz yetki verin kötü giden ne varsa düzelteyim diyor.

Biz bu teklife “hayır” diyoruz. Nitelikli eğitimi önceliği sayan yüzde 70.2 de “hayır demeli...

•••

Gallup’un yaptığı ve Amerika’nın Sesinde yayımlanan araştırmaya göre Türkiye vatandaşlarının yüzde 57.3’ü “siyasi özgürlüklere sahip demokrasi”yi öncelik verdiği devlet niteliği sayıyor. Katılımcıların yüzde 70.2’sinin önceliği “İyi okullar ve üniversitelere sahip olmak.” Araştırma gösteriyor ki nitelikli okullara sahip olmanın demokrasi ile ilişkili olduğunun farkında değiliz. Bu durumda referandum sürecinde demokrasinin eğitimle, eğitimin demokrasiyle ilişkilendirilmesi ayrı bir önem arz ediyor.