Bugünlerde sokaklardan yükselen “hayır, daha bitmedi” sloganı bir çıkıştır. Kendini tamamlamaya hazır, bugün hayır dediği anayasa değişikliğini 2019’da tüm kesimlerin, renklerin hak ve talepleri doğrultusunda gerçekte olması gibi yapacak güçtedir, öyle olmak zorundadır

‘Hayır’ın anlamı ve geleceği

EMRE YILMAZ
CHP Gençlik Kolları Başkanı

16 Nisan günü bu halk bir “anayasa değişikliği” oylamasına gidemedi. Geçtiğimiz Pazar günü Evet kararı'ya lider ya hiç demek iken Hayır kararı'ya memleket ya hiç’i temsil etti. Sonuçları ve süreci öncesinde bu ikiliği ve sandığa gidiş sebeplerini belirtmek önemli. İnsanları sandıkta nihai karara götüren etmenler, önümüzdeki günler için hangi kırılmalarla daha sert karşılaşacağımıza da işaret.

Anayasanın bir toplum sözleşmesi olduğu gerçekliğinden çok uzakta hazırlanan bir metin, kurgulanmış bir oyun içinde önümüze sunuldu. Hazırlayanın, sayanın ve denetleyenin tek bir kişiye hizmet ettiği bir seçime oyun veya kurgu demekte abeslik görülmez. 9-10 yaşındaki çocukların uydurduğu üç korner bir penaltı kuralının bile adalet timsali kaldığı bir hukukla karşı karşıyayız.

Memleketi topyekûn bu referanduma sürükleyen süreç ise “darbe kalkışması” sonrası hızlandırıldı.15 Temmuz sonrası senelerdir ülkeyi yöneten ve işgal edilen devlet kurumlarından geriye bir şey kalmadığını görünce ne yapacağını bilemeyen bir iktidarla kalakaldık. Her sıkışıklık başka bir fırtınayı, getirdi. 1 Kasım sonrası bitecek denilen şiddet artarak kent merkezlerine sıçradı, ekonomik çıkmazlar grafiklerde hep yukarıya tırmanan çizgileri getirdi. Hepsinin sonunda acil yardım çığlığı ise “milli irade” olarak yeniden sese geldi. Ve düzen; şiddetin, çıkmazın ve namlunun ucundakileri kaçınılmaz zorunlulukla tarafına dahil ederek gayrımilli bir sistemi gayrımeşru yollarla bugün önümüze getirdi. Sadece YSK kararlarının doğurduğu hukuk utançlarından bahsetmiyoruz. Bu sistem, tek kişinin karar aldığı siyasal mekanizmaları 200 yıl önce reddeden bir toprağa milli diye yedirilmeye çalışıldı. Bu sistem devletin tüm imkanlarının seferberliğiyle en başından meşru düzlemden çıkartıldı.

Küçücük bir belediye salonunda dahi anayasa değişikliği anlattırılmayan Hayır tarafı, 15 yıldır merkez sağdan kalanların eklemlenmesiyle çeşitlenen bir siyasi iktidarın uydurduğu istikrar yalanlarını dinledi. Yetmedi, hüzün ve ihanetle biten bir yol arkadaşlığı mağdurluğu dinledi.

Her sabah sizi işinize uğurlayan, her gün yaşadığınız yerde neşe ve umutla bir şeyler anlatmaya çalışan insanların olduğu tarafın gerçeklerini anlatmaktan geçer artık gelecek. Sandıktan Hayır çıkarmaya inançlı, herkesi de inandıran bir birliktelik bu memlekete umut aşısı oldu. Kolay değil, bu iktidara kendini kasa yapan büyükşehirlerden 'Hayır’ı çıkarttık. Ankara’nın, İstanbul’un yoksul mahallelerinden; İzmir’in dile gelmeyen “varoş”larından yükseldi bu ses. Artvin’in derelerinden ve ormanlarından yükseldi. Apollon’un Dafni’ye aşık olduğu kadar memlekete aşık Defne’den yükseldi.

Sandık başında iki senedir sokak başlarını tutan silahlı adamları görerek oy kabinine girdi insanlar. Ama yine de geçit vermediler, yaşamın ve barışın teminatı Hayır’ı savundular. İki ucu bir araya gelmez denilen toprakların nasıl yan yana durduğunu bir memlekete anlattılar.

18 yaş vekillik yalanına kanmayan, memleket geleceğinin karanlığından “kandırıldık” diye kolayca kaçmayacak olan gençler Hayır dedi. Bu referandum sonucu iktidar için en çok da bu noktada hayal kırıklığıdır. Kendi yok oluşlarının ne kadar hızlı olacağına delalettir. 18 yaştan, üniversitelilerden, kentlerde yaşayan okumuş gençlerden, tarlada ve fabrikada çalışan emekçi gençten oy alamamaktır onlara sonunu gösteren. Türkiye’de herhangi bir siyasi fikir veya oluşuma yön veren ve siyasal ömrü uzatan taban, her zaman üreten gençler olmuştur. Şimdi bu tabanın kendilerinde olan kısmının bile kaydığını görmek onlar için hayal kırıklığıdır. Onların korkusu da bu doğru tespiti şimdiden yapabildikleri içindir.

Bugünlerde sokağı örgütleyen, attığı her bir oyun peşine düşen gençliktir. Ne kadar kararlı olduğumuzu gösterecek zamanları çoktan geçtik. Gezi gibi bu 16 Nisan da bizim hikayemiz. Şimdi olması gereken ise hem Gezi’de hem de referandumda iktidara, onun zihniyet ve figürüne “yetti artık” diyen gençliğin kendi yaratmadığı bir siyasi iradeye hapsolmamasıdır. Hayır’da buluşan tüm siyasi iradeler, süreç okumasını buna göre yapmalı ve kendine bir hareket programı yaratmalıdır. Gençlik bu memleketin yarısından çok daha fazlasını örgütledi.

Siyaset, bir mesleki uzmanlık alanından artık uzaklaşmalıdır. Fazlaca profesyonel tutum, beraberinde ruhsuzluk ve inançsızlığı getiriyor. Bu alanın gençleşmesini istemeyen, istememekten de öte doğru bulmayan kadroların artık bulundukları noktalardan geri çekilmesi gerekiyor. Siyasetin gençleşmesine set koymak onlara bir şey kazandırmayacağı gibi bugün yakaladığımız bu zaferi de elimizden hızlıca götürecektir.

Burada bir zaferden bahsetmek de gerçeklikten uzak olmayacaktır. Referandumun meşruluğunu karar verici tüm tarafların tartıştığını biliyoruz. “Evet çıkarsa her şey biter” korkusunu yendiren, sohbete bile konu etmeyen şey hayır’ın kazandığına olan inanç ve güvendir. Artık güvenilecek tek bir kurumun dahi kalmadığı bir ortamda yapılması gereken, bu inancı boşa çıkarmamak ve hayır zaferinin en temel tarafını özneleştirmektir. Yani gençliği özneleştirmek, gençliği özneleştirmek ve gençliği özneleştirmektir.

Bugünlerde sokaklardan yükselen “hayır, daha bitmedi” sloganı bir çıkıştır. Kendini tamamlamaya hazır, bugün hayır dediği anayasa değişikliğini 2019’da tüm kesimlerin, renklerin hak ve talepleri doğrultusunda, gerçekte olması gibi yapacak güçtedir, öyle olmak zorundadır. Parlamenter rejimin feshi ve meclisin fiilen son bulması bir kaçış olamaz. Bizim içi boşaltılan, kuruluş amacı utanmadan kaybettirilen bir meclise ihtiyacımız yok. O meclisin ait olduğu halk, o meclisi kuran birikim, o meclisi büyütecek gençlik aynı taraftadır.

Umutsa umut, cesaretse cesaret, kararlılıksa kararlılık. Ahlaki, siyasi, felsefi önderlik artık hayır’ın tarafındadır. Hayır’ın gençliğindedir.

Bugüne kadar hep onlar içindi takvimlerin mutlu günleri, onlar sebepti içimizin karanlığına, soframızın öksüzlüğüne, yüzlerimizin hiç gülmemesine.

Artık zamanıdır:

“acıların öfkelerin birikip bir yerlerde
yekinmesi yatanların ve yürümesi
akması küçüklerin ve katılması
yıkması bir şeylerin
ve yıkılması
yıkılıp yapılması”