Takvim işliyor, 24 Haziran’a giden yol kısalıyor. İktidar cenahı, tabanındaki heyecansızlığı imar affı, “varlık barışı”, genel af gibi hamlelerle gözlerden ırak tutmak istiyor. Fakat görünen o ki sonuç almaktan fersah fersah uzaklar. İktidardan yaka silkmiş yurttaşlar için ise 24 Haziran yeni bir başlangıç ihtimalini müjdeliyor. Erdoğan’ın meydanlarda kendi kitlesine seslenirken söyledikleri milyonların dilinde muhalefetin itirazına dönüşüyor. Erdoğan Gezi’den sonra ilk kez karşıtlarına bu denli slogan hediye ediyor. Haziran direnişlerinde “parkıma, bedenime, evime, tercihime dokunma” diyenler, 16 Nisan’da Hayır’a güç verenler şimdi hep beraber “Tamam” diyor. Gezi nasıl kabına sığmadıysa, Hayır nasıl rengârenk büyüdüyse, Tamam da öyle kitleselleşiyor, muhalefetin ortaklaştığı isyanın adı oluyor.

Tamam, yalnızca Erdoğan’a ve AKP hükümetine değil; 16 yılda yerleşikleşen lümpenleşmeye, çölleşmeye, liyakatsizliğe, devlet eliyle dinselleştirmeye, sansüre, talan ve ranta da deniyor. Soma’da, Ermenek’te madencilerin ölümüne “işin fıtratında var” diyen zihniyete; Konya’da, Aladağ’da, tarikat yurtlarında çocuklarımızın geleceğinin çalınmasına, üniversitelerin keyfi bir biçimde bölünmesine, cumhuriyetin sembollerinin yıkılmasına, tiyatro oyunların yasaklanmasına, akademisyenlerin, gazetecilerin işsiz bırakılmasına tamam diyor milyonlar.

İçişleri Bakanı’nın tweetler hakkındaki gözdağına kulak asan çıkmıyor. Gezi’de korku eşiği nasıl aşıldıysa şimdi de benzer bir durum yaşanıyor. Üstelik 2013 Haziran’dan bu yana toplumsal muhalefeti yok etmek için her yolu deneyen AKP’nin karşısında artık yüzde 50’den fazlası var. Ve iktidar 24 Haziran’da sonuç ne olursa olsun o gücün orada olacağını biliyor. AKP-MHP ittifakına yönelik itiraza set çekemeyen iktidar, tüm tartışmayı sandığa çekerek toplumsal muhalefetin kurumsal siyaset içine hapsolmasını, rakam hesabı yapmasını velhasıl “ehlileşmesini” arzuluyor ama olmuyor.

Hayır’ın ikinci dalgası büyüdükçe Saray işi şansa bırakmamak adına AKP’li ve MHP’li vekilleri bile bypass edecek yeni düzenlemeler yaptırıyor. Uyum yasalarının çıkartılmasında Bakanlar Kurulu’na KHK ehliyeti veren yetki kanunu bunlardan yalnızca biri. Bunu 24 Haziran sonrasının garantisi olarak görüyor. Önceki seçim süreçlerine oranla daha kaygılı olan Erdoğan yüksek yargı mensupları ile aynı masada poz verip muhalefete mesaj gönderiyor. Mitinglerdeki heyecanı eksik bulup teşkilâtına uyarı üstüne uyarı yapıyor. Meydanlarda rakiplerinin ismini bile ağzını almaktan kaçınıyor. Kendini adaylar üstü bir yere koymak istiyor ama İnce’nin ziyaretiyle hesap bozuluyor.

Bahçeli kindarlık taşeronluğu, mafya güzellemeleri yaparken tabanı Erdoğan’ın miting alanlarına rağbet etmiyor, tepedeki ittifak bir türlü tabanda perçinlenmiyor. Oysa muhalefet cenahında durum epey farklı. İnce’nin Batı illerindeki mitinglerinde CHP’lilerin yanı sıra İyi Partililer de yerini alıyor. Muharrem Bey ikinci tura kalırsa İyi Parti seçmeni zoraki değil isteyerek oyunu kendisine verecek. Hakkari mitinginde ise HDP seçmeni biraz tereddüt biraz merak ile İnce’yi dinlemeye geliyor. İnce’nin cezaevinde Demirtaş’ı ziyaret etmesi artı hanesine yazılıyor. CHP adayı Edirne’de ne dediyse Hakkari’de de onu söyleyerek, Demirtaş’ın dışarıda kampanyasını sürdürmesi gerektiğini vurgulayarak takdir topluyor. Parti rozetini Kılıçdaroğlu’na teslim etmiş İnce’yi iktidar çevresi tüm arayışlarına rağmen yıpratabilmiş değil.

Toplumsal muhalefetin ilerici unsurları bu tabloyu elbette değerlendiriyor. Gül tuzağına düşmeyen, CHP ve HDP’yi sağ tercihlerden uzak tutmak için inisiyatif alan solun niceliksel değil ama içeriği saptama, belirleme anlamında gücü var.

Müzmin karamsarlığa karşı çıktığı gibi pasif bir iyimserliğe de geçit vermemek gerektiğini vurguluyor. Bu noktada altı çizilmesi gereken seçim hazırlığının yalnızca seçmene oy verme çağrısıyla sınırlandırılamayacağı. İktidarın baskı ve propagandif araçlarını etkisizleştirecek yeni yöntemler masanın üstünde olmalı. Hayır kampanyasında olduğu gibi ortak hareket edilecek mücadele pratikleri çoğaltılmalı. Anaakım medyanın boykot edilmesi, yurttaş itirazlarının duyurulabileceği yeni mecraların yaratılması, Hayır’ın ikinci dalgasını büyüten sokak eylemlerinin örgütlenmesi ve bunun sandık güvenliğiyle birleştirilmesi ilk akla gelenler. Unutmayalım; seçim sonrasında kazanan kim olursa olsun emekten, laiklikten, özgürlükten yana olanlar “tamam” dediklerinin yerine aydınlık bir memleket inşa etmek için mücadele edecekler. O gücü şimdi biriktirme zamanı!