Arap Baharı ve Gezi Direnişi gibi pratiklerde sosyal medyanın etkisi önemli olsa da, bu sosyal ağları kesinlikli bir dille masum kabul etmek bizi bir yanılgıya sürükleyebilir. Kevin Tucker, ‘Boğucu Hiçlik ‘Evcilleştirme, Patalojik Dikkat Dağınıklığı ve Sosyal Medya Üzerine Notlar’da ‘sosyal medya’ veya ‘sosyal ağ’ dediğimiz teknolojiyi irdeler. Devamlı bilgi akışıyla kaybolan ve yeni bir kişilik durumunun ortaya çıkmasına neden olan sosyal medyaya-sosyal ağa katılmayı reddeden kişinin çevresel reflekslerle karşılaştığı, hatta yeri geldiğinde genel tarafından dışlandığı bir zihniyet var. Tucker bu hâli şöyle tanımlıyor; “Boğucu bir hiçlik durumu bu; modernliğin talepkâr boşluğunda, yazılımcıların ikili kodladığı bir evcilleştirme sürecine ‘koyun gibi’ itaat ettiğimiz bir durum.”

Mesele yalnızca teknolojinin basit bir eleştirisi değil, kendini dışta tutarak, farkında olduğunu dile getirerek pasifleşmek, dolayısıyla evcilleşmek... Hiçbir zaman tam anlamıyla katılımcısı olamadığı onca yaşanmışlığın içerisinde kaybolup giden ve gerçekten de yazarın söylediği gibi çoğu zaman “boğucu bir hiçlik” durumuyla baş başa kalan, isyan ederken itaat eden yeni bir insanlık durumu ile karşı karşıya olduğumuz çok açık.

İnsanın edilgen, amaçsız, itaatkâr ve makineler tarafından ele geçirilmiş, ruhu bile duymadan boyun eğdirilmiş bir varlık durumuna geldiğini savunuyor Tucker, yani evcilleştiriliyor. Hakiki paylaşımlar, temaslar, iletişimler kuramadığımız için bunların elektronik seçenekleri zihnimizi ve bedenimizi istila ediyor. Üstelik verdiğimiz bilgilerle denetim ve gözetim altına da alınıyoruz.
Tucker’a göre; “terbiyecilerin içselleştirdiğimiz fısıltıları, vahşi doğadan sözde kopuşumuzu ve efendilere bağımlılığımızı pekiştiriyor. Evcilleştirme işte böyle işliyor... Hayatta olduğumuzu hissetmek için satın almak, insanlara orada olduğumuzu hatırlatmak için tweet atmak.” Bunun anlık bir paylaşımın nesnel hali olması gibi, yaşanan olayların bıraktığı acıyı hissetmeyi de bir refleksif davranışa dönüştürüyor.

Neyse, bu yönde hemfikir olduğumuz/olmadığımız yerler vardır sanırım. Mesele evcilleştirilme... Dikkat etmişsinizdir, yabani hayvanlardaki keskin zekâ, keskin bakış evcilleştirilmiş hayvanlarda yoktur. En fazla evcilleştirilen koyunların bakışlarını hatırlasanıza. Koyun bakışlı diye bir deyim üretmişizdir.

İlk iktidarın doğa üzerinde ve evcilleştirme ile başladığını düşünürsek insanın hem öznesi hem de nesnesi olduğu bir evcilleştirme alanı olarak da devletleri görürsek yanılmış olmayız sanırım.

Nietzsche; “İnsanın evcilleştirilmesinin istendiği ve (buna) zorlandığı dönemler”den, her kültür dünyasında olduğu gibi, Batı kültüründe de böylesi önemli anlar, kırılgan dönemler yaşandığından, insanın “evcilleştirilmiş” ve böylece asıl özünden uzaklaştırılmış olduğundan bahseder.

Heidegger, insanı sonsuz bir biçimde yeniden kıymetlendirilmiş ve onu evcilleştirilen bir hayvan gibi tasavvur etmekten vazgeçip, insanı “Varlık” kavramlarıyla anlatmaya çaba gösterir.

Yaşadığımız bu dönemde hâlâ abuk sabuk adamların, vaatlerin peşine takılan yığınların olması Wilhelm Reich’ın Dinle Küçük Adam’ının iktidara yeniden geldiğini belirtmiyor mu?

Evcilleştirme ile ilgili bir başka düşünce de Jacoby’e ait; insanların kontrolü altına giren hayvanlara davranış biçimini nitelendiren baskı, kontrol ve manipülasyonun, aynı zamanda insanların birbirine davranma biçimi anlamında bir model oluşturduğunu, hayvanların köleleştirilmesinin/evcilleştirilmesinin insan köleliğine giden yolu araladığını, köleliğin “evcilleştirme sürecinin insanlara doğru genişletilmesi” olduğunu söylüyor.

Hermann Broch’un evcilleştirmeden kastı ise farklı; Birey oluşumunu başarıyla yürütmek için kitle hayvanının evcilleştirilmesi gerekir der. Broch’un asıl hasım bellediği kitle hayvanıdır. ‘Kitlelerin Deliliği Kuramı’nda “kitleler etkilenebilir ve güdülebilir” diye başlar. Bunun da nasıl bir süreçle yürütüldüğünü anlatır. İnsan toplumsal bir varlıktır ve elbette toplumsallık insanın asal, doğal bir boyutudur, ancak kitle hayvanı diye tanımladığı sürü güdüsüyle hareket eden yaratıktır. İşte bunlar (kitle hayvanı) toplumdan söküplüp atılamayacağına göre evcilleştirmek gerekir der...

Pazar günü referandum var. Daha önce bir yazımda sormuştum: Evcilleşenlerden mi, yoksa kapitalizmle mücadelenin çelikleştirdiklerinden mi olacaksınız, diye. HAYIR oyunuz bir yanıt olabilir.