Hayvan hakları mücadelesi, onları sevip, besleyip, bakımı üstlenmekten oluşan olan eski sınırlarını aşalı çok oldu. Artık hayvanların canlı bireyler olarak hukuki statü kazanmasının olanakları tartışılıyor. Yasaların, hayvanların yaşam hakkını gözetmesi gerektiği vurgulanıyor. Kentlerde, hayvanları mahalle sakini olarak kabul ederek, onlara yaşam alanı sağlamak için canhıraş çalışan gönüllü ağları yaygınlaştırılıyor. Hayvan haklarının ne olduğu, neleri kapsayacağı ve hedefleri hiç olmadığı kadar yaygın ve kapsamlı bir biçimde tartışılıyor.

Elbette hayvan haklarına dair tartışmanın yönelimi taraflara göre değişiklik gösteriyor. Hükümet, meclis komisyonları, kanun düzenleyiciler, bakanlıklar gibi karar ve uygulama mercileri, hayvan hakları savunucuları, dernekler, sivil girişimler, hayvan özgürlüğü aktivistleri, veganlar, figürler, uluslararası kuruluşlar… Birinin ihlal kabul ettiği şey diğerinde eğitim çalışması, turizm, spor, kültür gibi biçimlerde meşrulaştırılmaya çalışılıyor. O nedenle de bugün hayvan hakları hattında bir talep ortaya koymak için güncel tartışmaları takip etmek ve bunlar arasındaki temel farkı tespit etmek gerekiyor.

Elbette bir yazıda tüm tartışmalara yer verebilmem mümkün olmayacak. Bugünlük buraya ancak bağımsız bir inisiyatif olan Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin (HAKİM) hayvan hakları yasası özelinde yürüttüğü tartışmayı taşıyabileceğim. HAKİM bir süre önce 5199 sayılı kanunda yapılması planlanan değişiklikleri değerlendirdiği bir dizi video yayımladı. Bu videolarda anlatılanları, hayvan hakları mücadelesinin karar ve uygulama merci haricinde nasıl ele alındığını göstermesi açısından önemsiyorum. Videolardan hareketle aşağıda hayvan hakları mücadelesinin bugünkü kavranışından ve kapsamından bahsedeceğim.

Bugün hayvan hakları mücadelesi hayvanlara adalet borçlu olduğumuz fikrine dayanıyor. Bu adalet mücadelesinin en önemli talebi, hayvanların duyguları olan bireyler olarak tanınması ve mal statüsünden çıkarılması olarak karşımıza çıkıyor. Böyle düşünüldüğünde hayvanların dövüşte, yarışta, ulaşımda, eğlencede, turizmde, avcılıkta, sporda, kültürde, deneyde, sirkte, gösterilerde kullanılması gibi tüm farklı uygulamalar hayvana yönelik şiddet kapsamına giriyor. Buna bağlı olarak hukuksal mücadele de hayvana şiddeti güçlendiren her türlü yasanın değişmesi ve hayvan hakları kanununun yeniden düzenlenmesini hedefliyor. Örneğin hayvana yönelik suçların ceza kanuna konu edilmesi, verilen cezaların artırılması, şiddet olarak tanımlanan durumların genişletilmesi, hapis cezalarının paraya çevrilmemesi, taksirli fiillerin de cezalandırılması gibi şeyler öneriliyor. Hayvanları, güçlerini aşacak fillere zorlanmanın yasak olması gibi kanunda yer alsa bile süren uygulamaların son bulması talep gerekiyor. Ayrıca mevcut kanunun, bazı ırkların “tehlikeli” olarak sınıflandıran dili ve yaklaşımı da önemli bir eleştiri konusu oluşturuyor.

HAKİM hayvanları rant kapısı olarak görenlerin karşısında hayvanlar için adaletten yana bir yaklaşım sunuyor. Tartışmalar sürerken hayvana karşı şiddet vakaları da hız kesmiyor. Hayvanlara işkence ediliyor, öldürülüyor, tecavüz ediliyor, dövüşte kullanılıyor, işe koşturuluyor, taşımacılık yaptırılarak sömürülüyor. Tüm bunlardan hareketle denebilir ki, hayvanları türlü biçimlerde şiddete maruz bırakan koşulların tümü, yaşamı değişim değerine indirgeyen ve her türlü canlıyı mal olarak gören, doğası gereği faşist kapitalist zihniyete dayanıyor. Bu durum bize hayvan hakları mücadelesinde antikapitalist perspektifin önemini gösteriyor. Böyle bir perspektifin çerçevesinin ve taleplerinin tartışılması bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor. Bu ihtiyaç dâhilinde hayvan hakları meselesini daha fazla gündem etmek de bize düşüyor.