Google Play Store
App Store

Köpekler kendilerini insanların yakınındayken güvende ve huzurlu hissedebiliyorlar. Köpekler kendilerini seven, ilgilenen, oyun oynayan, başını okşayan insanlar arasında olmalı. Barınaklarda hayvanların bu ihtiyacını bilen kişiler çalışmalı.

Hayvan kurtarma gönüllüsü Akkök: Köpekler insanların yakınında huzurlu
Fotoğraf: Doğan Bilge

Hazırlayan: Selçuk ÖZBEK

Sokakta yaşayan köpeklerin öldürülmesini içeren yasa teklifinin önümüzdeki günlerde Meclis’e gelmesi bekleniyor. Öldürmenin çözüm olmadığına yönelik uzman uyarılarına ve halkın tepkisine rağmen kaygılar yatıştırılmış değil.

Daha önce birçok ülkede denenen ve başarısız olan hayvan katliamının çözüm olarak sunulması etik tartışmaları beraberinde getiriyor. Binlerce yıldır bir arada yaşadığımız canlıların haklarının hiçe sayıldığı yasa teklifinin dezenformasyon kampanyalarıyla şekillendirilmesi, toplumun psikolojisinin gözetilmemesi, mevcut yasa uygulanmadığı halde çözüme bu yasanın engel olduğu söylemleri tepkilerin odağında.

BirGün’de hayvan haklarıyla ilgili haberler sıklıkla yayımlanıyor, uzman görüşlerine yer veriliyor. Bu nedenle bu yazı dizisinde haberlerle aktaramadığımız birtakım görüş ve düşüncelere yer vermek istedik.

Dosyamızın bugünkü bölümü için CHP Bursa Milletvekili TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Orhan Sarıbal, tartışmanın gündeme geldiği ilk günlerde kamuoyuna sunduğu ve güncelliğini yitirmeyen yazısını kullanmamız yönündeki talebimize nezaketle yanıt verdi. “Nasıl bir barınak?” sorusunu, “al evine besle” meselesini ve çözüm önerilerini ise evini barınağa çeviren, sayısız hayvana geçici ve kalıcı yuva olan Mert Akkök ile konuştuk.

Gönül isterdi ki bu dosyada, daha birçok görüşe yer verelim, fakat görünüyor ki bu yasa teklifi Meclis’ten geçmese dahi Türkiye’de hayvan haklarını uzun süre konuşmaya devam edeceğiz, etmeliyiz.

Bu dosya, tek bir canlının dahi yaşamını kurtaracaksa, iyileştirecekse ne mutlu.

İyi okumalar.

∗∗∗

Eviniz hayvanlar için bir kurtuluş yeri, alegori yaparsak Nuh’un Gemisi... Köpekler, kediler, at, eşek, martı... Bu serüven nasıl başladı?

Çocukluğumdan beri hayvanlara çok düşkünüm. Hayatımın her döneminde benimle yaşayan hayvan dostlarım oldu. Yıllarca sahipsiz hayvanları besleyen, tedavi ettiren gönüllü topluluklara destek verdim, bu tür faaliyetlere katıldım. Yaşım ilerledikçe hayvanlarla kurduğum ilişki evrildi, onları birer «kişi» olarak görmeye başladım. Terk edilmiş hayvanların, özellikle de yaşlı, hasta veya engelli olanlarının ne kadar çaresiz olduklarını, bize ne kadar ihtiyaçları olduğunu fark ettikçe, bu konuda daha çok şey yapmak zorunda hissettim kendimi. Zamanla daha çok sayıda hayvanı hayatıma aldım ve yaşam tarzım bu önceliğim etrafında şekillendi. Hep çok sayıda kurtarılmış hayvanla yaşayacağım büyük bahçeli bir evim olmasını hayal etmiştim. 40’lı yaşlarımda bu hayalimi gerçekleştirebilecek imkanlara sahip oldum. Şimdi İstanbul’un doğusunda, bir çiftlik evinde çok sayıda hayvan dostumla beraber yaşıyorum.

Tek başına böyle bir yükün altından kalkmak zor olmalı. Destek alıyor musunuz?

Hayır destek almıyorum, talep de etmiyorum. Hayvan dostlarımın bakımları, tedavileri ile ilgili masrafların hepsini kendi kişisel gelirimle karşılıyorum. Şimdilik bu yaklaşımımı değiştirmeyi düşünmüyorum.

Mert AKKÖK
Hayvan Kurtarma Gönüllüsü

Evinizin bir nevi barınak olduğunu düşünürsek, sizce korumaya alınması gereken hasta, yaşlı, yavru vb. köpekler için ideal barınaklar nasıl yerler olmalı?

Köpekler (ve kediler) artık insana muhtaç olacak şekilde evrimleşmiş, bizler olmadan yaşama şansı olmayan hayvanlar. Bu yüzden kendilerini insanların yakınındayken güvende ve huzurlu hissedebiliyorlar, aile olmak istiyorlar. Bu nedenle bence ideal barınaklar orada yaşayan hayvanların insanlarla bolca temas kurabileceği, mümkünse hep aynı insanları sürekli görebilecekleri, kendilerini aile ferdi gibi hissedebilecekleri yerler olmalıdır. Bunun dışında ideal barınak tarifi yaparken birçok kişinin dile getirdiği fiziksel şartlar, temizlik, tıbbi kapasite vs. şeylerin hayvanlardan çok insanların sağlığı ve konforu için ihtiyaç duyulan kriterler olduğunu düşünüyorum. Köpekler ve kediler, kendilerini seven, ilgilenen, oyun oynayan, başını okşayan insanlar arasında olmalı. Barınaklarda hayvanların bu ihtiyacını bilen kişiler çalışmalı.

Korumaya aldığınız hayvanları sahiplendiriyor musunuz?

Yaşadığım yer tüm belediyelerin ve şehir insanlarının merkezi yerlerden getirdikleri köpekleri terk ettikleri kırsal bölge. Her gün işe giderken ve dönerken yüzlerce terk edilmiş köpeğin arasından geçiyorum. Bunların bazıları kendi başının çaresine bir süre bakabiliyorlar ancak çok yeni terk edildiği anlaşılan, çaresiz görünen, hasta, yaşlı veya bebek köpekler gördüğümde, bunları hemen korumaya alıyorum. Yuva bulma umudumun romantik bir hayal olduğunu artık öğrendim. Uzun süre iyimser bir umutla bu köpekleri geçici olarak kendi evime aldığımı, bazılarına bir süre sonra güzel birer yuva bulacağımı düşündüm, böyle olmasını dilediğim için olabileceğine inandım. Ama sahiplenme oranı o kadar düşük ki, artık bu çabaya hiç girmiyorum bile. Biliyorum ki yol kenarından arabama aldığım her köpek bende kalacak. Çünkü köpek sahiplenebilecek şartlarda yaşayan insanlarımız maalesef sadece güzel ve "cins" köpekleri istiyorlar, sadece yavru köpekleri istiyorlar. Üstelik sadece sağlıklı ve bakımlı köpekleri istiyorlar. - Sahiplendiremediğiniz durumlarda ne oluyor?

Bahçeme aldığım her köpek benim oluyor. Sayıları giderek artıyor. Daha büyük bir bahçeye, daha çok yardımcı personele ihtiyacım artıyor. Bu yükü ne kadar süre tek başıma taşıyabilirim bilmiyorum.

Böyle uzun süre vakit geçirdiğinizde sahiplendirmek zor olmalı...

Sorunuzun cevabı kendi içerisinde saklı. Bir süre bence kalan her hayvan benim dostum oluyor, ailem oluyor. Onlardan ayrılmak istemiyorum.

Malum, "Al evine besle" şeklinde bir tepki cümlesi var, özellikle sosyal medyada. Böyle düşünenlerle karşılaşmalarınız oluyor mu? Oluyorsa sizin durumunuzu öğrenince ne tepki veriyorlar?

Sosyal medyada popüler oldukça, tanındıkça, hayvanları çok seven veya hiç sevmeyen kişilerden mesajlar alıyorum. Sokak hayvanlarını beslediğim için, onlara yardım ettiğim için beni suçlayan, hayvanlara bağlı trafik kazalarından ve saldırı vakalarından beni sorumlu tutan çok kişi oluyor. Yol kenarlarında, boş arazilerde, kırsal bölgelerde yaşamaya çalışan hayvanlardan benim gibi kişilerin sorumlu olduklarını zanneden yorumlar geliyor. Birçoğuna cevap vermek imkânsız. "Al evine besle" diyenler de çok oluyor. Benim sosyal medyada paylaştığım görüntülerdeki yerin evim olduğunun farkında olmayan kişilerden geliyor bu yorum. Eskiden bunlara, hayvan dostlarımın zaten evimde, benimle beraber yaşadıklarını anlatmaya çalışıyordum. Artık cevap vermiyorum.

Esas meseleye gelirsek; köpeklerin öldürmesini kapsayan yasa tasarısıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce hem köpeklerin hem de insanların refahı için aslında yapılması gereken nedir?

Herhangi bir canlının öldürülmesinden bahseden bir “çözüm”ü tabii ki konuşmamalıyız bile. Bizim kültürümüzde sokak kedileri ve köpeklerinin yeri hep olmuştur. Tarih boyunca tüm şehirlerimizde bu tüylü dostlarımız bizlerle birlikte, uyum içerisinde yaşamışlardır. Yasa kesinlikle sokaklarda hiç kedi ve köpek bırakmamak üzere değil, sokaklarımızda yaşamaya devam edecek kedi ve köpeklerin kötü niyetli insanlardan korunması üzerine düşünülerek ve bu niyetle hazırlanmalıdır. Yasanın başka uygulamalarla desteklenmesi şarttır. İlkokullardan başlayarak çocuklarımıza hayvan sevgisi, merhamet aşılayan dersler verilmeli, TV kanallarında, yazılı basında, sosyal medyada sürekli hayvan sahiplenmeyi özendiren, teşvik eden yayınlar yapılmalıdır.

Bu kadar çok sayıda sahipsiz hayvanın sokaklarda, orman yollarında, çöplüklerde yaşamaya devam etmesi sürdürülebilir bir durum değil.

Bence yasa öncelikle hayvanların eziyet çektikleri ve ticari bir mal olarak satıldıkları üretim çiftliklerinin ("ama"sız, "fakat"sız) kapatılmasını, yurtdışından evcil hayvan getirerek ülkemizde satılmasının derhal yasaklanmasını, hayvan dövüştürenlerin ve dövüştürmek üzere hayvan üretenlerin hapis cezasıyla yargılanmasını ve sadece şehirlerdeki değil köylerdeki tüm hayvanların kontrollü şekilde kısırlaştırılmasını sağlamalıdır. Sadece bu şartları yerine getirmek bile 5-6 sene gibi kısa bir süre içerisinde sahipsiz hayvan sayısını neredeyse ‘yok’ sayılacak bir miktara düşürecektir.

Yarın: L. Doğan Tılıç, Zeynep Altıok Akatlı