Maksat Nur edebi yöntemleri de içererek, yaşadığı coğrafyayı ironik, mitolojik bir politik arenadan bize aktarıyor. Türkçe’de okunacak yabancı yazarların arasına hoş geldi ‘Şehrin Sahibi’

Hayvan masallarından Azerbaycan yazınına

ONUR BÜTÜN

“Arabamız hareket etti. Ben otomobilin arka penceresinden geriye bakmaya başladım ve gördüklerimden dolayı adeta şok oldum! Gerideki bütün memurların omuzlarının üzerinde adeta boy atmış hayvan başlarını çok açık şekilde görüyordum. Öküz, tilki, çakal, koyun, keçi, tavuk, hatta domuz… Peki aslan, kaplan neredeydi?”

Kinoteatr[1]’ın yedinci katında uyumaktan zevk alan, çocukluktan büyümeye geçişini hayvanlarla ilgili masalları okumayı bırakmakla tarif eden, Bakü’yü ve Moskova’yı kendi tarihiyle birlikte keşfedebileceğimiz bir kahraman Ferec… Romanı yarıladığımızda öğreniyoruz kahramanın adını. Ferec; babasını, annesinin gizlenmiş geçmişini, yaşadıkları köyü bazen fantastik bazen vakur bir olgunluktan akan gerçekçi gözlemleriyle bize sunuyor.

Maksat Nur, çağdaş Azerbaycan edebiyatının naif yazarlarından. Türkçe’de kitabı ilk defa yayınlanıyor. Çeviriyi İmdat Avşar, kitabın yayına hazırlanma sürecini de Merve Akıncı Almaz ve Arzu Bahar üstlenmiş, emeklerine sağlık! Kitabın kapağı hakikaten enfes, biraz merak edin istiyorum. Alakarga Yayınları son dönemde çeviri edebiyat metinleriyle gündeme gelmeye başladı. Mark Twain’in ‘Gizemli Yabancı’ ve Arthur Schnitzler’in “Casanova’nın Eve Dönüşü” Eylül ayında raflarda yerini alan nitelikli kitaplar arasındaydı.

Maksat Nur’un ‘Şehrin Sahibi’ romanını okurken, Azerbaycan masallarına, mitolojisine ve kültürüne bakmak, anımsamak ve bir kısım metni tekrar okumak istedim. Latinler, kitap okumayı arkadaşlık sayar. ‘Şehrin Sahibi’ ile arkadaşlık ederken; Gürcüler, Ermeniler, Bolşevikler, Reformcular, İslamcılar hatta Persler, Romalılar ve Ahmedîlîler ile de yakınlaştım, onların kahramanlarını anımsadım. Ve arkadaşlığımız dostluğa dönüştü.

Azerbaycan 1991’de Letonya, Estonya ve Litvanya ile birlikte bağımsızlığını ilan etmiş bir coğrafyada ve bize kültürel olarak da yakın. Roman; 1986’da Türkiye’de “ben de çay içiyorum, zararı yok!” diyen devlet büyükleri ile hatırlanan Çernobil Vakası’nın, Ekim Devrimi sonrası bölgenin yaşadığı sancıların konjonktüründe, çocukluk ve gençliğini ileri-geri dönüşlü bir teknikle anlatan yazarın naif üslubuyla bezeli…

Romanın temel figürlerinden biri Bakü Vali’si… Bakışlarıyla tüm memurları ve halkı hizaya sokan, bir tür modern bürokratik diktatör. Bizim Ferec, Vali ve Ferec’in annesi Leyla romanın üç önemli kahramanı. Ferec; babasının, akrabalarının ve çocukluğunun mühim ayrıntılarını uzun bir süre bilmeden anneye bağımlı bir hayat sürüyor. Buradaki bağımlılıktan kasıt, ‘patalojik düzeye yakın’ olarak tarif edilebilir. Ferec; Kinoteatr’daki görevini, yaşadığı evi, belki de yoğunluklu olarak Vali’nin arabasını, Nevruz, 1 Mayıs ve 9 Mayıs (İkinci Dünya Savaşı’nda Rusya’nın Almanya karşısında kazandığı zafer) yürüyüşlerini, Stalinizm ve Leninizm etkilerini ironik bir biçimde, edebiyata gölge düşürmeden anlatıyor.

Bazı metinlerde anlatıcıyı çok güçlü hisseder, yazarı unutursunuz. Anlatıcımız Ferec ve aslında yazarımız Maksat Nur, Azerbaycan mitolojisine ve masallarına hâkim bir edebiyatçı… Homeros’un ‘İlyada’sında dağ azmanları olarak geçen sentorlar (centaur) yani at adamlar; yarı insan, yarı hayvan bedenli yaratıklardır. Karşıdan bakıldığında başları, göğüsleri ve kollarıyla insana benzeyen sentorların, karınlarından sonrası at biçimindedir. Maksat Nur’un sokaklarda gördüğü insanlar (özellikle de bürokrasinin yaltaklanan memurları) omuzlarından itibaren birer hayvan başına sahiptir. Bir tür modern sentorlar… Bu masalsı atmosferde Ferec tazı, annesi Leyla ise maral olarak betimleniyor. Tüm bir bedeniyle tazı ve maral… Bu iki karakter dışındaki tüm insanlar zaman zaman yarı insan yarı hayvan başlı, antropolojik, zoomorfolojik varlıklar olarak beliriyorlar. Halılara işlenen figürleri çağrıştıran, onca mitolojik tiplemenin yanı sıra Vali ise bir kaplan gibi…

Hâlâ isminde ‘komünist’ geçen bir partiye sahip Azerbaycan’da, derslerde Lenin’i, Stalin’i öğrenen ve heyecanlanan birkaç kuşağın eşzamanlı olarak içinde boğulduğu bürokrasiyi, yozlaşmayı yazar şöyle aktarıyor:

“Vali binaya girdikten biraz sonra bir sürü vahşi hayvan başlı, iki ayaklı insan sürüsü onun peşinden içeri sokulmaya başladı. Adamların başları öyle hareket ediyordu ki sanki başları kravatların üstüne takılmış oyuncaklardı. Çok önceden ayarlanmış, kurulmuşlardı.”
Edebiyatta önemsenen yazarların en önemli becerilerinden biri, dünyayı algılayış biçimlerinin politik veçhesini, edebiyat dışı disiplinlerden özellikle mitoloji, antropoloji gibi alanlardan beslenerek kurabiliyor olmalarındadır. Maksat Nur edebi yöntemleri de içererek, yaşadığı coğrafyayı ironik, mitolojik bir politik arenadan bize aktarıyor. Türkçe’de okunacak yabancı yazarların arasına hoş geldi ‘Şehrin Sahibi’, yeni yeni arkadaşlıklara, dostluklara, dala dala okumalara, tefekküre ve sohbetlere vesile olsun!

[1] Kinoteatr: SSCB döneminde tiyatro ve sinema salonlarının bulunduğu resmî bina.

hayvan-masallarindan-azerbaycan-yazinina-378236-1.