“Ne zaman bir hayvana dikkatlice baksanız, içinde bir insan olduğunu ve sizinle dalga geçtiği hissine kapılırsınız” (E. Canetti, Hayvanlar Üzerine, Sel). O hayvan benim. Sokakta ne zaman bir hayvanla karşılaşsam, içimdeki hayvanın dışarı çıktığını ve geride bıraktığı boş kabuğun karşısına geçip kafa bulduğu hissine kapılırım. İçimizdeki hayvanlar, insan denilen boş kabukların soyut mekânlardaki saçma sapan hareketlerine dışarıdan bakabilirler. Kinikler de toplumsal, ahlaki, kültürel değerleri yargılamak için köpeğin gözlerinden bakmışlardı kente ve insana. İnsanın içinde matruşka misali, yeryüzünün tüm formları var. Evrim sürecini maddenin kendi üzerine katlanma süreci olarak tanımlarsak, maddenin katlanmasıyla ortaya çıkan yeni formlar yeryüzünün tüm katlanma tarihini içerir ve insan denilen form, bu tarihte incecik bir katmandır. İnsandan diğer katmanları, tek hücrelileri, ağaçları, hayvanları çıkarınca ne kalır geriye? Doğanın içinden çıkmış insanın içini, uygarlaşma sürecinde ateşe verdiler; içi boşaltıldı. İnsandan doğa çıkınca geriye kalanın neye benzediğini hiç düşündünüz mü? Bizlere benziyor. İçi iktidarlar tarafından durmadan doldurulan, bir an önce kurtulunması gereken nükleer bir kabuk. Nükleer atıklar gibi insandan da kurtulamıyoruz. Gömseniz bile çevresine zarar vermeye devam ediyor.


***

Ne zaman evcil bir hayvana baksanız, içinde bir insan olduğunu ve size kederli gözlerle baktığı hissine kapılırsınız. Evcil hayvanlarla aynı kederi ve kaderi paylaşıyoruz; gözlerimizde hep aynı hüzünlü bakış. Evcil hayvanların içlerindeki insanlar bizleriz. Aynı evcilleştirme sürecinin ürünleri; içlerinde efendinin sesinin yankılandığı boş kabuklar. “Köpeklere fısıldayan adam” Cesar Millan iyi bir eğitmendir, köpeklerin ne istediklerini bilir: “Köpeklerin arzuları basittir: Düzenli egzersiz, istikrarlı lider”. Naziler de, düzenli egzersizin, çalışmanın ve istikrarlı liderin gerekliliğini savunmuşlardı. Toplama kamplarının girişlerinde “Arbeit macht frei” yazıyordu: “Çalışmak özgürleştirir”. Zorunlu çalışma oyuna dönüşmüşse özgürlük yanılsaması yaratabilir. Cesar Millan oyun oynatarak köpeğe itaat etmeyi öğretir: “Yakalama oyunu gibi çeviklik kazandıran ya da ödül odaklı oyunlar oynatarak itaat etmesini sağlayın”. En büyük tuzak, zorunlu çalışmanın oyun gibi algılanması. İktidar bizleri, birbirimizle yarıştırarak, birbirimize kırdırarak evcilleştiriyor. Çoğumuz aynı tuzağa düşüyor, oyun oynadığımızı sanıyor ve iliklerimize dek sömürülüyoruz. Oyun, tutsaklığımızı perdeleyip özgürlük hissi yaratabilir ve özgür irademizle bizi seven liderimizi seçeriz, çünkü “köpeklerin bir lidere ihtiyacı vardır”. Cesar Millan bu işi çok iyi biliyor: “Sevginizi… köpeğiniz davranışlarını sizin istediğiniz yönde değiştirdikten sonra ya da emirlere itaat ettikten sonra gösterin”. Millan’ın önerdikleri, bildiğiniz talim ve terbiye yöntemi.

***

Şimdi boş kabuklarda sadece efendinin sesi yankılanıyor. Evcilleştirme süreci, içimizdeki yabani olanın evcilleştirilmesi sürecidir, içlerin boşaltılması. Artık etrafınızdaki hangi hayvana dikkatlice baksanız, kendinizle karşılaşacaksınız, kendinizden kaçmanız mümkün değil. Bırakın kendi dışımıza çıkıp kendimizle dalga geçmeyi, karşılaştığımız her hayvanla birlikte hüzünleniyor, birlikte ağlıyoruz. Yabani hayvanlarla karşılaşmak umuduyla Afrika’da foto safariye çıksanız bile yabani olan değil, Afrika’nın kültür ve turizm elçileri karşılayacak sizi. İçleri boşaltılan varlıklar, kültür ve turizm varlığına dönüşüyor. Küba’ya düzenlenen kültür turlarında da yabani olanla, devrimle karşılaşmayı umanları, devrim turizmi bekliyor.

Sokakta ne zaman bir köpekle karşılaşsam o ilk karşılaşma ânı ete kemiğe bürünür; kurt ve insanın o ilk karşılaşmasını hatırlarım. Önce çatışmalı bir karşılaşma, ardından uzlaşma ve dostluk ve en sonunda her ikimizin de efendilerin kölesine dönüşmemiz. Tarihimiz ortak bizim; faşizm tarihi. Köpekle aynı kaderi ve kederi paylaşıyoruz. Her ikimizin gözlerinde de aynı kederli bakışlar. Her ikimizin tavırlarında da, bir parça ekmek için efendilere yaranma çabası. Tek farkımız: Köpekler hâlâ kuyruk sallıyor, bizler kuyruk sallamayı çok şık hâle getirdik, kültürü icat ettik.