Film burjuvazinin sağlıklı bir toplumsallaşmaya engel olduğunu söylüyor. Aile toplumsal bir üründür ama içinden çıkamazsanız bireyleşemezsiniz

Hayvanla insan arasında

Yorghos Lanthimos 2009’da yaptığı ikinci filmi Köpek Dişi ile ünlendi. Bu filmiyle Cannes‘ın yan bölümü Belirli Bir Bakış’ta en iyi film ödülünü kazandı. Köpek Dişi, yabancı dildeki film dalında Oscar’a aday da gösterildi. Lanthimos, o gün bugündür her yaptığı filmiyle ilgi çekiyor.

Lanthimos bir söyleşisinde düz bir film yapmak bildiğim bir şey değil diyor. Lanthimos’un işi büyük kavramlarla, bir karakter yaratmak, düz bir öykü anlatmak onun işi değil. Doğalcı bir oyun anlayışından da giderek uzaklaştı son filmi Kutsal Geyiğin Ölümü filmiyle. Kahramanları bireyler değil; sınıflarının, zümrelerinin ya da toplumsal konumlarının temsilcileri. O kadar ki, Köpek Dişi’ndeki karakterlerin biri dışında adı yok. Adı olan kişi de başrolde değil. Lanthimos, bazen benzetildiği Haneke gibi bize kötülüğü göstermekle görevlendirmiş gibi kendisini.

Köpek Dişi, son derece tuhaf, herhangi bir yakınlık kurmanın neredeyse imkânsız olduğu bir aileyi anlatıyor. Baba ya üst düzey yönetici ya da kapitalist. İkisi kız, biri erkek üç yetişkin çocuk ve anne büyük bir evde yaşıyorlar. Evden tek dışarı çıkan kişi baba. Çocuklar bütün kötülüklerin kaynağı olarak görülen toplumdan soyutlanmışlar, o kadar ki dışarda bir hayat olduğundan bile habersizler. Televizyonda sadece ailenin kendi anı videoları izleniyor. Telefon sadece annenin kontrolündeki gizli bir dolapta saklı duruyor. Gökyüzünden geçen uçaklar, uzakta ne kadar küçük görünüyorlarsa o boyutta sanılıyor çocuklarca. Arada sırada bahçeye düşmüş (aslında kasten babanın bıraktığı) bir uçak modeli bulduklarında onu gerçek uçak sanıyorlar. Ev yüksek duvarlarla çevrili. Dışarı çıkmak tehlikeli ve yasak ve sadece baba, o da arabayla çıkabiliyor. Çocuklara, ancak köpek dişleriniz düştüğünde dışarının tehlikeleriyle başa çıkabilecek hale geleceksiniz ve çıkabileceksiniz denmiş. Köpek dişinin düşmesi, sanki hayvanilikten çıkmayı temsil ediyor. Ama çocukların insanlaşması, bireyleşmesi ancak toplumsallaşmalarıyla mümkün. Zaten köpek dişi de 20 yaş dişi gibi düşen bir diş değil. Dolayısıyla çocuklar hep biraz hayvani, hep bireyleşememiş tuhaf yabaniler olarak kalacaklar gibi.

Bu ev bahçesini bir tür cennet modeli olarak görmek de mümkün. Çocuklar da Adem ve Havva modelleri. Nasıl yılan bilgelik meyvesinden sunduysa Havva’ya, çocuklara bilginin meyvesini tattıracak biri lazım bu korkunç cenneti bozmaya. Filmin adı olan tek karakteri Christina, babanın fabrikasında güvenlik görevlisi olarak çalışıyor. Onun aracılığıyla çocuklar, yasak zevklere (Hollywood filmlerine) ulaşıyor. Ama Christina’nın eve asıl getiriliş nedeni, delikanlının cinsel tatminini daha doğrusu boşalmasını sağlamak. Ama dinsel metinlerde olduğu gibi bu cinsel eylem değil dönüştürücü olan. Toplumsal bir ürünle, bir sanat eseriyle tanışmak dönüştürüyor.

Köpek Dişi’nin Lacancı yorumları yapılmış. Üzerinde konuşulmaya çağıran bir film. Ustalıkla yapıldığı su götürmez. Bir filmin bende merak uyandırması, bana sorular sordurtması için gereken şeyleri Lanthimos filmlerinde bulamıyorum fakat. O şeyleri, karakterlere bir düzeyde ilgi duymak, onları anlamak istemek gibi tanımlayabilirim. Ya da filmin atmosferinde beni büyüleyen, tanımlayamadığım bir şeyler vardır, filmin imgeleri peşimi bırakmazlar. Lanthimos filmlerinde böyle şeyler bulamadım şu ana kadar. Soğuk, uzak, entelektüel egzersizler gibi geldiler bana. Perdede olan ilgimi çekmiyor, estetik haz vermiyor, ne söyleyeceksen söyle be adam diyesim geliyor.

Bu film, bize burjuva ailenin sağlıklı bir toplumsallaşma önünde engel olduğuna dair bir şeyler söylüyor. E, doğrudur, aile toplumsal bir üründür ama içinden çıkamazsanız toplumsallaşamazsınız, bireyleşemezsiniz. Ensest bunun için tabudur, yasaktır, gençler ailenin dışına çıksınlar diye. Kural koyucu baba, çocukların dışarıya çıkmasını engellediğinde, ya da dışarının içeriye gelmesine engel koyduğunda enseste de kapı açılıyor Köpek Dişi’nde. Fakat yönetmenin derdi her neyse, dediğim gibi bu filmden yola çıkarak tartışma arzusu duyamıyorum. Ya da Y.L’nin herhangi bir filmi bende tartışma arzusu uyandırmıyor. Bitse de gitsem arzusu uyandırıyor. Amaç rahatsız etmekse, başarıyor. Ama amaç sadece bu olmasa gerek.