Hayvana karşı suç işlendiğinde herkes yargıyı harekete geçirebilmelidir, konu hayvan sahibinin ya da belirli bir devlet kurumunun şikâyetine bağlı olmamalıdır

Hayvanlar için ne yapabiliriz?

Ilgın İstenç Yalçınkaya - Aydın Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı ve Hayvanlara Adalet Derneği Yönetimi Kurulu Üyesi

Son günlerde hayvanlara yönelen şiddet eylemlerinin siyasetçilerin dikkatini çekmesi neticesinde basının yoğun ilgi göstermesi “Toplumumuza neler oluyor? Hayvanlara karşı işlenen suçlarda neden bir artış var? Neler yapılmalı?” sorularını beraberinde getirdi.

Aslında en başta şu tespiti yapmak gerek, hayvanlara karşı işlenen suçlarda bir artış olmadı. Vahşet hep vardı, sadece seçim döneminde yaşananların siyasetçilerin radarına girmesi ve oy toplama malzemesi olarak görülmesiyle, bu olaylar basında kendine daha fazla yer buldu ve toplumun dikkati kısa bir süreliğine de olsa hayvanların maruz kaldığı zulme toplandı. Esasen bu bir başarıdır ve hayvan hakları mücadelesi için kazanımdır. Siyasi parti liderlerinin ve cumhurbaşkanı adaylarının mitinglerinde hayvan haklarından bahsetmesini, sosyal medya hesaplarında konuya dikkat çekmesini, Erdoğan’ın atlı faytonların kaldırılacağını müjdelemesini (ki daha önce de benzer vaatler verilmişti) çok samimi bulmasak da olumlu gelişmeler olarak görüyoruz.

Elbette bahsettiğim hak ihlalleri sadece basına yansıyan ve toplumun büyük çoğunluğu tarafından yaşadıkları vahşet olarak kabul edilenler. Peki ya haberimiz olmayanlar? Ya kendimize hak gördüğümüz vahşetler? Mezbahalarda boğazlanan kuzular, canlı canlı kıyma makinesinden geçirilen erkek civcivler, kovandan kaçamasın diye kanatları koparılan kraliçe arılar, derisi kürkü yüzülenler, hayvanat bahçelerine yunus parklarına tıkılanlar, ömrü deney işkencelerinde geçenler, yaşam alanları yok edilenler? İnsanın insana zulmü, insanın hayvana zulmünün yanında tatlı bir esinti gibi kalıyor. Buna rağmen toplumu kuşatan ve sadece insanları ilgilendiren şiddet sarmalı bile çok büyük.

Ektiğimizi biçiyoruz diyebilir miyiz?

İnsan türü elbette yarattığı bu devasa şiddet sarmalından kendini koruyamazdı. Şiddet her anımızı, her eylemimizi oluşturduğunda bundan nasıl sıyrılabilirdik ki? Hayvanları, doğayı, gezegeni büyük bir kibirle mahvetmeye devam ederken kendimizi de çok hak ettiğimiz cehenneme yaklaştırıyoruz. O cehennemi bu güzel gezegende kendi ellerimizle yaratıyoruz.

Müsebbibi olduğumuz şiddetin bir özetini yapmaya çalıştığımda bile sayfalarca yazmam gerekir, öyle bir toplumsal histeri içindeyiz. Her şeyin en üstünü, her şeyin en iyisine layık yüce “insan”ın kendi mezarını kazmasını izliyoruz. Gezegenin şahit olduğu, yok oluşu kendi elinden gelecek ilk tür olmaya kuvvetli bir adayız.

Beni bütün bu vahşetten daha çok sarsan ve şaşırtan ise toplumun söz konusu şiddet eylemleri konusunda vicdanını rahatlatmanın hep bir yolunu bulması. Bu uğurda, Sapanca’da patileri kesilerek eziyet edilen köpeğin yaşadıklarının “kaza” olduğuna idari otoritelerce kanaat getirildikten (!) sonra bir vinç operatörü tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Köpeğin tedavisini gerçekleştiren veteriner hekimin bunun insan eliyle yapıldığını, kaza olamayacağını belirten raporuna rağmen, sırf seçim dönemi oy kaybetmemek için ve toplumsal infiali dindirebilmek uğruna masum bir insanın cezaevine gönderilişini seyrettik, üstelik hukuken böyle bir olayda tutuklama kararı verilmesi mümkün olmamasına rağmen!

Toplum, esasen hepimizin bir yönüyle parçası olduğumuz şiddet sarmalının vicdani yükünü üstünden atmanın arzusunu öyle kuvvetle hissediyor ki, suçsuzluğu ayan beyan ortada olan masum bir insanın cezaevine gönderilişini bile coşkuyla karşılayabiliyor. Ama aklı başında olan kimse bu tezgaha inanmadı, inanmasın.

Hukukun, bilhassa ceza hukukunun, amaçlarından biri toplumsal dönüşümün olumlu yönde olmasına katkı yapmaktır.

Yasalar, toplumun ortalama profili belirlendiğinde toplumsal eğilime oranla daha ilerici olmalıdır. Bu şekilde işlenen suçlara ceza verilmesi, insanları suç işlemekten alıkoymaya başlar ve zamanla toplum olumlu yönde değişir. Tabi toplumsal dönüşümün gerçekleşmesi sadece yasalar eliyle olmaz, hatta hukuk bunun küçük bir bölümünü teşkil eder.

Eğitim, sosyal çalışmalar, basının konuları ele alış tarzı, siyasetçilerin yaklaşımları gibi çok daha belirleyici etkenler söz konusudur. Ceza hukukunun amaçlarından bir diğeri ise, bir suç işlendiğinde failin adil bir cezaya çarptırılmasını sağlayarak kamu vicdanını rahatlatmak ve adalet duygusunu temin etmektir. Bu yazdığım inanın ki bir toplumun en temel ihtiyaçlarından biridir. Çünkü insanlar hukukun adaleti tesis etmediğini gördükleri anda kendi cezalarını kendileri verme eğilimine girerler ki geçmişte bunun birçok örneğini gördük.

Peki biz hukukçular olarak ne istiyoruz? Nasıl bir yasa çözüm olur?

•Hayvanlara karşı işlenen suçlar Türk Ceza Kanunu’nda ayrı bir bölüm halinde net, yoruma yer bırakmayacak şekilde tanımlanmalıdır.

• Hayvanları öldürme, yaralama ve hayvanlara tecavüze alt sınırı 2 yıldan az olmayacak şekilde hapis cezası getirilmelidir. Bu fiilleri işleyenlerin cezası ertelenmemeli ve mutlaka hapis yatmaları sağlanmalıdır.

• Sahipli-sahipsiz hayvan ayrımı kaldırılarak bütün hayvanların suça maruz kalması halinde aynı cezalar uygulanmalıdır.
• Hayvana karşı suç işlendiğinde herkes yargıyı harekete geçirebilmelidir, konu hayvan sahibinin ya da belirli bir devlet kurumunun şikâyetine bağlı olmamalıdır.

• Yerel yönetimlerin işlediği suçlar, hayvanları usulsüz toplamak, barınaklardakileri katletmek gibi fiillerde yargılama yapılabilmesi için İçişleri Bakanlığı’nın izin vermesi şartı kaldırılmalı, ayrıca bu suçlarda özel düzenlemelere giderek daha ağır cezalar öngörülmelidir.

• Sahipli hayvanın terk edilmesi Türk Ceza Kanunu kapsamında tanımlanmalıdır. En azından adli para cezası düzenlenmelidir, sicile işlenmelidir ve hayvanlarını terk eden insanların yeniden hayvan edinmesi kesin olarak engellenmelidir.

• Pet hayvanı üretimi ve satışı yasaklanmalıdır, barınaklardan ya da sokaktan sahiplendirme özendirilmelidir. Bu sahiplendirmeler kısırlaştırma şartı konularak yapılmalı, evcil hayvan popülasyonunun kontrolsüz artışı engellenmelidir.

• Atlı faytonlar kaldırılmalı; hayvanat bahçeleri, su parkları ve diğer hayvanlı gösteri merkezleri kademeli olarak kapatılmalıdır.

En önemlisi ise bu düzenlemeler yapılırken sivil toplum kuruluşları ve barolarla ortak hareket edilmeli, biz sahada çalışan dernek ve hukukçulardan oluşan çalışma ekipleri kurulmalıdır. Aksi takdirde sorunları çözmeyecek, uygulama alanı olmayan ve adaleti teminden uzak bir yasanın önümüze gelmesi kaçınılmazdır.

Not: Adalet Bakanlığının geçtiğimiz aylarda yayımladığı tasarı ile ilgili birçok STK ve Baronun imzasını taşıyan ortak basın açıklamamıza şu linkten ulaşabilirsiniz: http://hayvanlaraadalet.org/adalet-bakanligi-hayvanlari-koruma-kanunu-taslagina-dair-ortak-aciklamamizdir/2018/01/18/