BUSE İLKİN YERLİ Berk Mucit Oldu ve Berk Operacı Oldu adlı kitaplarını okuduğumuz opera sanatçısı, yazar Kaan Elbingil, Berk’in son macerasında, köpekle kurulan dostluğu, komik bir dedektiflik merakıyla birleştiriyor. Elbingil ile yeni kitabı ‘Berk ve Çıp Çıp Dedektif Oldu’yu konuştuk.  -Berk dizisinin ilk iki kitabında, Berk mucit ve operacı oldu. Şimdi de dedektifliğe merak salıyor. […]

Hayvanlardan uzak kalmamalı çocuklar

BUSE İLKİN YERLİ

Berk Mucit Oldu ve Berk Operacı Oldu adlı kitaplarını okuduğumuz opera sanatçısı, yazar Kaan Elbingil, Berk’in son macerasında, köpekle kurulan dostluğu, komik bir dedektiflik merakıyla birleştiriyor. Elbingil ile yeni kitabı ‘Berk ve Çıp Çıp Dedektif Oldu’yu konuştuk.

 
-Berk dizisinin ilk iki kitabında, Berk mucit ve operacı oldu. Şimdi de dedektifliğe merak salıyor. Çocukların bu hep “bir şey olma” halini nasıl yorumlayabiliriz?

Berk ilk serüveninde mucit olamıyor aslında. Mucitliğe ilgi duyuyor sadece ve onu dâhi sananlarla komik bir savaş veriyor. Sonra opera çekiyor ilgisini. O da bitince, bu kez dedektifliğe merak salıyor.
Aynı ben! Oradan oraya atlardım çocukken; denerdim. Sonra, denediğimden sıkılıp başka bir şeyi denerdim. Bir karateci olurdum, bir piyanist, bir gezgin, bir radyocu.
Sanki bir kilit vardı da içimde… O kilidi açan anahtarı bulmuşum gibi hissederdim, her seferinde.
Kimi ebeveynler, çocuklardaki bu durumdan şikayetçi. Böylesine hızlı geçişlere şaşıp kalıyorlar. “Daha geçen hafta davul çalmaya takmıştı, şimdiyse voleybolcu olmak istiyor…” Merak ediyor çocuk, denemek istiyor işte. İlgisini çeken her neyse, onu resimlerden, televizyondan tanımakla yetinemiyor. O tuşa basmayı da, o topa smaç vurmayı da denemek istiyor. Bunlardan hayal ettiği ölçüde etkilenmezse de başka şeylere merak salacak… Hoşuma giden bir yürüyüş bu!

-Çocukların bu dedektiflik merakı nereden doğuyor? Dedektifliğin nesi cezbediyor onları?

Kime sorsan “gizemi” der herhalde. Ben de öyle derim. Gizem, merak ve heyecanı tetikleyen bir şey. Kitapları okutan, filmleri izleten, oyunları değerli kılan bir sihir. Bunun dışında, zordakine yardım etme çabası ve kötülere gününü gösterme ihtimali de dedektifliği cazip hale getiriyor bence.
“Notları Takip Et” oyununa bayılırdım ufakken. Anneme iyi bir haber vereceksem, bunu oyunla yapayım isterdim illa ki. “Dolabın Üstüne Bak” yazılı ilk notu eline tutuşturuverirdim. Dolaba gidince, yeni bir not bulurdu: “Diş Fırçasının Altına Bak!” Böyle sürüp giderdi. Bu işe annem ne derdi, ona tekrar sormam lazım. Ama bu sonu baştan belli oyun, müthiş keyif verirdi bana.

-Kitapta Berk ona hediye edilen birçok maddi hediyeden tatmin olmazken kendisine hediye edilen bir köpekle güzel bir bağ kuruyor. Buradan çocukların ruhuna dokunan şeylerin neler olduğuna dair nasıl ipuçları yakalayabiliriz?

Prens Charles’in çocuklarıydı sanırım. Saray merdivenlerinde aile fotoğrafı çekilecek. Bunlara bir gülme krizi geliyor. Yazılı basın, televizyon kanalları vb. Ortalık mahşer günü gibi. Ana kraliçe basıyor fırçayı çocuklara. Umurlarında mı afacanların; koyvermiş gidiyorlar…
Çocuk hallerindeki bu ruh, doğallığın ta kendisi. Berk de tam bir çocuk işte. O an ilgisini çeken, iç dünyasını kışkırtan neyse, onun peşinden gidiyor. Parayla pulla derdi yok. Köpeği Çıp Çıp’a aşık. Ona karşı son derece kollayıcı, anlayışlı. Belki de ilk kez bu kadar şefkatli. Çıp Çıp’ın varlığı da yokluğu da Berk’i inanılmaz etkiliyor.
Kendi çocukluğumdan alıntılar var hikâyemde. Bir köpek gördüğümde, işi gücü bırakıp hayvanın boynuna atlardım. Isırır mı, beni yer mi, annesi kızar mı; aklıma bile gelmezdi. Tamam, kolayı, çikolatayı da severdim. Yeni ayakkabıma kavuşunca çok mutlu olurdum. Yine de çokomel için şiirler, pantolon için öyküler yazmadım. Köpekler için yapardım ama bunu. Her gün bir sürü hikâye düşünür, kendimi de ortasına koyardım kahraman olarak.

-Bir çocuğun yaşadığı aile ortamında bir evcil hayvanın bulunması ona ne gibi değer yargıları katar, ona ne kazandırır?

Çocuklarınızı sorumluluk sahibi bireyler olarak mı yetiştirmek istiyorsunuz? Çok sevdiği köpeğiyle dışarı çıksın oğlunuz. Kakasını poşetle alıp çöpe atma görevini üstlensin. En azından ara sıra. Kızınız kedisinin tüylerini tarasın, mamasını versin. Papağanınızın kafesini hep birlikte temizleyin…
Kitabımı çocukluk arkadaşım, köpeğim Reks’e ithaf ettim. Hikâyede, onunla yaşadıklarımızın izleri var. Böyle bir canlıyla yaşamak, umarım her çocuğa nasip olur. Reks’in bakımını üstlenmek ya da en azından buna katkıda bulunmak, çok şey ekledi bana. Gezdirmesi, suratı asıksa gönlünü alması, karnının doyurulması, uyku saatlerininin ayarlanması… Birçok şeyi onunla kurduğum ilişki sayesinde öğrendim.
Hayvanlardan uzak kalmamalı çocuklar. Empatiyi, şefkati, dokunmayı, sevmeyi, sevilmeyi, arkadaşlığı, yardım etmeyi… Bambaşka boyutuyla yaşamalılar. Sadece çocuklar mı? Bizler de yaşamalıyız, hem de acilen. Bu, ilerleyen yaşların fiziksel ve duygusal hantallığına iyi gelir bence!