Hayırsız Ada belgeseline hâkim olan ‘fayton karşıtı aktivist karalama ve onları kafayı sıyırmış kültürsüzler olarak aşağılama’ propagandası, dozunu iyice artırıyor ve fayton karşıtlarına ‘bozuk insanlar!’ deyiveriyor.

Hayvanseverleri hedef alan yapım

Harika bir başlık değil mi? Bu laf kime söyleniyor biliyor musunuz? Adalar’da atlı faytonun kaldırılması için mücadele vermiş aktivistlere. Nerede söyleniyor?

Kaan Müjdeci’nin ‘Hamlet’inden alınan ilhamla Gain ve 140journos işbirliğiyle hazırlanan ‘Hayırsız Ada’ isimli sözde belgeselde. “Kendi türümüz için ortaya çıkacak fayda, başka türlere yönelik kötü muameleyi meşru kılar” türcü bir argümandır. Bu bağlamda bir aydınlanma yaşamamış olan insan, atlı faytonun Adalar’da kalmasını talep ederek rasyonel değil türcüdür. Aynı bu belgeseli hazırlayan ve katkı sunanlar gibi. Anlamamış olacaklar ki bir kez daha tekrarlayalım: Adalar’ın topografik yapısı elverişli olsaydı da, ruam hiç görülmemiş olsaydı da, beyaz atın ölümü infial yaratmamış olsaydı da, atlar daha az çalıştırılıyor olsaydı da, koşullar daha iyi olsaydı da, atlı faytonun hemen kaldırılması gerektiğini dile getirecekti aktivistler. Çünkü Atlı fayton hayvan hakları ihlalidir. ‘Nostalji’ olarak korunmak istenen şey aslında sömürüdür. Adalet hayvanlar için de istenmelidir.

BOZUK İNSANLAR!

Biliyorsunuz ben otuz seneye yakındır vegan aktivistim ve Adalar’daki gibi, Türkiye’nin ve dünyanın diğer tüm şehirlerindeki atlı faytonlara karşı mücadelem devam ediyor. Başlıkta kullandığım ve belgeselde geçen bu söz dolayısıyla bana da söyleniyor. Sözde belgeselde söylenen hakaretlerin dahası da var “neyin ne olduğunu bilmeyen koyun sürüsü” de diyorlar. Hatta AKP’li cumhurbaşkanı eski başdanışmanı Etyen Mahçupyan, aktivistlerin bu eylemleri yaparak kendilerini elit hissettiklerine dair yüce bir okuma da yapıveriyor. Ve elbette hiçbir fayton karşıtı aktiviste mikrofon uzatmayan sözde belgesel için Adaların Atları Platformu’ndan iki kişi konuşuyor. Bunlardan biri bizleri “aktivite olsun diye, sosyal medyada yaptıklarını gösterebilsin diye” bu mücadeleyi vermiş parazitler olarak konumlandırıyor. Tüm belgesele hâkim olan, fayton karşıtı hayvansever aktivist karalama ve bu kişileri kafayı sıyırmış kültürsüzler olarak aşağılama propagandası, bir yerde dozunu iyice artırıyor. Ve kendine hâkim olamayarak, fayton karşıtlarına ‘bozuk insanlar!’ deyiveriyor

MELANKOLİK FAYTONCU

Bu çirkin lafı söyleme şerefini de Burgazada’nın bir faytoncusuna bahşediyorlar. Gene kibarmış adam, çünkü bizim tanıdığımız faytoncular yedi sülalemize büyük küfürler saydırıp, üzerimize yürüyerek tehdit ederlerdi halbuki. Atlı fayton karşıtı olanlara “piercingli, göbeği açık tişörtle gezen radikaller, danteller” diyen ve onları ucube gibi gören bu faytoncu ana karakterimiz o kadar ermiş bir insan ki, o sesinin tokluğu ve arkada çalan dramatik müziklerle ona neredeyse acıyacak oluyoruz. Ve filmin sonunda görüyoruz kendisi şu an Beykoz’da binicilik tesisi açmış. Demek atları o kadar seviyor ama o kadar seviyor ki atları üzerinden kâr etmeye devam ediyor. Nedense ‘faytoncu’ denilince benim aklıma daha başka şeyler geliyor. Mesela Faytoncular Odası Başkanı’nın savurduğu tehditler hâlâ kulaklarımda. Sanırım bu belgeseli hazırlayanlar tüm bunları duymamış olacak ki ‘ekmek parası’ üzerinden büyük bir ajitasyonla bu tok sesli ana karakter faytoncu ile insan merkezli tezlerini sağlama alma yoluna gidiyorlar. Halbuki filmi yapanlar, Ada’daki birkaç ayrıcalıklı kişi yerine Ada esnafı ile konuşsalarmış, aslında esnafın bile faytoncu çetesi tarafından öldürülmeye kadar birçok tehdit aldığını öğrenebilirlerdi. Ne çetesi mi? Mesela, 300 polisle düzenlenen operasyonda üzerlerine kayıtlı faytonlara el konulan ve tutuklanan Laçin çetesi. Atlar da önemli değil zaten. At sevgisini senelerce atlarını koşturarak para kazanan ve şimdi binicilik tesisinde atlarını sömüren kişi üzerinden göstermenizden belli. Çünkü atlar olsaydı merkezinizde, Adalar’da diri diri yanan, itlaf edilip kireç kuyularına gömülen, denizin dibinde kemikleriyle dağlar oluşturmuş olan o güzelim atları anlatırdınız.

KOLEKTİF PROPAGANDA

Filmin yönetmeni kimdir, jenerikte göremedim. Gain Orijinal, Asteros yapım ve 140journos’un kolektif bir propaganda işi gibi anlaşılıyor. O yüzden aklımdaki yüzlerce sorulabilecek sorudan sadece birkaçını meçhule de olsa buradan sorayım.

Atlar ortalama 20-25 yıl arası yaşayan canlılar olmasına rağmen, Adalar’da faytonculuk her yıl neden 400 civarı yeni ata ihtiyaç duymaktaydı?

Aynı minvalde; Adalar’da iki-üç yılda atların neredeyse tamamı neden yenilenmekteydi?

Adalar’da senede 200 atın ölümü (kesinlikle bu sayı daha fazla ama isterse 20 olsun) normal miydi?

Hayvan çalıştırma ve hayvan sömürüsü, sorunun temeliyken ve aktivistler bunun için mücadele vermekteyken, neden belgeselde bu konu hiç yer almadı?

Neden itham ve hakaretlere boğduğunuz hiç bir atlı fayton karşıtına ve STK görevlisine mikrofon uzatmadınız?

Okuyucuya bonus sorusu; Bir belgeselcinin bu soruları sormadan çektiği şeye ‘belgesel’ denilir mi?

Her şey bittikten sonra atlar, türcü ve ahlaksız insanlar yüzünden, hepimizi de acılar içinde bırakan, ciddi işkenceler yaşadı ne yazık ki. Ama geleceğe senet olarak Adalar’da atlı fayton artık kalkmış oldu. Lakin bu sözde belgeselden de anlaşılıyor ki rehavete kapılmamak gerek, bu işin peşini bırakmayan ve medya ayaklarını gün geçtikçe güçlendiren fırsatını bulunca atlı faytonları Adalar’a geri getirmek isteyen ayrıcalıklı bir kalabalık var. Ama biz ‘danteller ve çakma hayvanseverler’ olarak bir yere gitmedik. Çünkü hakikat değişmez; Her at canlı bir bireydir.