İnsan en hızlı nasıl unutur biliyor musunuz? Tekrarla. Bir olay tekrar, tekrar, tekrar yaşanır ve rutinin içinden durup baktığınızda, en başta yaşadıklarınızı yavaş yavaş unutmakta olduğunuzu fark edersiniz. Çünkü yerleri sürekli dolmaktadır, tekrar ve tekrar.

Suruç katliamı sonrası her şey o kadar hızlı gelişti ki, katliamın üzerinden aylar geçmiş gibi geliyor.
Bir anda baskınlar, operasyonlar, kalkan jetler, vurulan asker ve polisler, bomba ihbarları…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin’e giderken ayaküstü çözüm sürecini bitirdi ve şunu söyledi; “Bu partinin (HDP) yöneticilerinin bu işin bedelini ödemeleri gerekir.”

90’lar mı dersiniz, 1200’ler mi, 1670’ler mi, bilmiyorum ama yaşımın yettiği kadar tahmin edebildiklerimi paylaşmak istiyorum.

PROJEKSİYON

Her durumda ısrarla ‘barış’ diyenlerin bir bildiği var, emin olun.

Bir gelecek ‘projeksiyon’u oluşturalım ve nasıl bir distopyanın yolunda olduğumuzu görelim.

En çok da sosyal medya ve gazete köşelerinden barış diyenlere, “AKP’yi günahım kadar sevmiyorum ama bu başka” yanıtını yapıştıranlara seslenmek istiyorum. Belki de ‘bu başka’ değildir. Hazır mısınız?

Her sabah şu haberlerle uyanacaksınız: ‘Adını hiç duymadığınız ilçenin karakoluna baskın: 18 asker şehit’, ‘Kırsalda çatışma: 15 terörist etkisiz hale getirildi’, ‘Polise taş atan altı çocuk tutuklanarak cezaevine gönderildi’. Hazır mısınız gerçekten buna?

Evden çıkacaksınız. Otobüse, metroya, dolmuşa doğru yol alacaksınız. Birbirine “acaba bu canlı bomba mı, başka bir silahlı eylem hazırlığında mı” diye kuşkulu gözlerle bakan milyonlarca insanın arasındasınız. Selama, gülen yüze her zamankinden daha fazla hasret kalacaksınız. Hazır mısınız yani?

İşte, okulda, mahallede zaman geçireceksiniz. Eski arkadaşlarınızın tümüyle değil ama. Artık insanın insanı insan olarak görmesi zor, kamplaşmayı silahlar belirliyor çünkü. Herkese bir etnik kimlik gözüyle bakacak, etraftan öyle bakılacaksınız. Dışlayacak, dışlanacaksınız. Hazır mısınız sahiden?

Akşam eve geleceksiniz. İlk düşündüğünüz “bugün de ölmedim” olacak, artık sevinecek başka şey kalmadı, farkındasınız. TV karşısına geçeceksiniz, dizilere gömülmek de bir tercih ama dayanamayacak haberlere bakacaksınız. “İşte yeni Türk jetleri” diye karşınıza geçecek bir muhabir, dünyanın başka yerinde görülmesi zor bir hadiseyle karşılaşacaksınız; askeri mühimmattan aşkla bahseden medya. Artık rüyalarınıza bile yeni model füzeler, makineli tüfekler girecek, sevdikleriniz yerine. Hazır mısınız?

Günaşırı kara gözlüklü, pahalı takımlı adamlar göreceksiniz tabut başlarına dikilmiş. “Bıçak kemiğe dayandı” diyecekler, “sabrımız taşıyor artık.” Yıllarca aynı sözü tekrar tekrar söyleyebileceklerini tahmin etseniz de dinleyeceksiniz. Cenaze sonrası kara gözlüklü bir telefon açacak, “noldu bizim Urla’daki villanın parkeleri, en pahalısından olsun” diyecek karşıdakine, işte bunu duymayacaksınız. Hayatını yitirmiş askerin başında intikam yeminleri edecek kara gözlüklü, bunu göreceksiniz. Akşam oğlunun vakfına bağış karşılığı bedelsiz ihale dağıtacak eşine dostuna, bunu görmeyeceksiniz. Hazır mısınız?

Bir zaman geçecek, haberlerin çeşidi artacak. ‘Yürekleri dağlayan olay: Şehit ailesinin elektriği borcundan dolayı kesildi’. Dağlanan yürek hariç her şey ayan beyan ortada olacak. Kızar gibi olacaksınız ama savaşta bazı şeyler göz ardı edilir deyip devam edeceksiniz. Hazır mısınız?

Silah sesinden başka ses, barut kokusundan başka koku kalmayacak ortalıkta. Kimse kimseyi dinlemeyecek. Söz hükmünü yitirecek, konuşanın dediği sadece “bu hangi tarafta” diye değerlendirilecek, kim ne diyor kimsenin umurunda olmayacak. Hazır mısınız?

Olmayın. Hazır olmayın.

Dedik ya, suçlanacaklarını, günah keçisi ilan edileceklerini, baskı göreceklerini bile bile her koşulda ‘barış’ diyenlerin bir bildiği var. Kâbus göreceğini bile bile ayazda uykuya dalanlardan olmak istemiyorsanız onlara kulak verin. Hem gelmekte olan bu kadar belliyken, başka çaremiz mi var?

En kıymetli ve geçerli sözüdür her dönemin: Barış. Barış. Barış.