Her yıl milyonlarca memur ve emeklinin (memur, SSK ve Bağ-Kur emeklileri) gözü ve kulağı, ocak ve temmuz aylarında maaşlarına yapılacak zam oranları üzerindedir. Bu açıdan TÜİK’in açıkladığı aralık ve haziran enflasyon verisi çok önemlidir. TÜİK bu iki kritik ayda diğer aylarda olduğu gibi, iki veri seti açıklıyor: TÜFE ve ÜFE (ya da yeni adıyla Yİ-ÜFE- Yurt İçi Üretici Fiyatları Endeksi) enflasyonu. Sonuçlar, her ikisi için de aylık, ilk altı aylık, yıllık ve ortalama yüzde fiyat artışları olarak açıklanıyor.

Memur ve emeklinin zam oranları hesaplanırken ocak ayında geçmiş temmuz-aralık, temmuzda ise geçmiş ocak- haziran TÜFE enflasyonu temel alınıyor. Yani gözler ve kulaklar, ilk zamda aralık, ikinci zamda ise haziran enflasyonuna çevrilmiş oluyor. Ancak zam oranlarının ne olacağı, emekçilerin hangi statüde çalıştığına bağlı. Memur ve memur emeklisinin zam oranları, yaptıkları iki yıllık toplu sözleşmeye göre önceden belirleniyor. Önceki altı aylık enflasyon kaynaklı bir fark oluşursa, bu fark zam oranının üzerinde maaşlara yansıtılıyor. 2017 Ağustos’unda imzalanan, 2018 ve 2019 yıllarını kapsayan 4. Dönem Toplu İş Sözleşmesi’ne göre memur ve memur emeklisi 2018 Ocak-Temmuz dönemi için yüzde 4 zam almıştı. TÜİK’in 2018 Haziran enflasyonu açıklamasından anlaşılıyor ki, geçtiğimiz altı aylık dönemde yüzde 9,17’lik bir artış kaydedilmiş. Böylece yüzde 5,17’lik bir enflasyon farkı doğmuştur. Temmuzda yansıtılacak toplam zam oranı, bu durumda toplu sözleşmeyle kararlaştırılan yüzde 3,5’lik zamma enflasyon farkının eklenmesiyle yüzde 9’a yaklaşmış olacak.

SSK ve Bağ-Kur emeklileri ise yasa gereği altı aylık geçmiş enflasyon oranında zam alıyor. Bu durumda temmuz zammı bu kapsamdaki emekliler için yüzde 9,17 olacak.

Haziran enflasyonunu sadece memur ve emekliler değil, başka kesimler de dört gözle bekliyor. Ancak bu kesimlerin farkı ilgilerinin özelliği, haziranla sınırlı olmayıp bütün bir yıla yayılmış olmasıdır. Örneğin finans kesimi an ve an enflasyon verilerini yakın takibe almış durumdadır. Çünkü bu çevrelerin önem verdiği Merkez Bankası’nın belirlediği faiz oranı enflasyon ve kur baskısı altındadır. Bu baskı, politika faizinin örtülü faize (geç likidite penceresi faiz oranı) eşitlendiği tarihin (1 Haziran 2018) öncesinde örtülü faiz üzerindeydi. Şimdi ise bu baskı politika faizi üzerinde devam ediyor. Görünen o ki, 24 Temmuz’da gerçekleşecek Para Politikası Kurulu toplantısında yeni bir faiz artışı beklentisi gündeme gelecektir.

Enflasyon eğilimini yakından izleyen bir diğer kesim, işçi sınıfı ve onun örgütlü temsilcisi sendikalardır. İşçi sendikalarının bağıtlayacağı toplu iş sözleşmelerinde geçmiş ve mevcut enflasyon kayıpları önemli bir müzakere konusudur.

Enflasyon eğilimini ilgiyle izleyen bir başka kesim işverenlerdir. Onlar hem TÜFE hem de ÜFE enflasyonunu izlemeye alırlar. İlki tüketici konumları ve toplu iş sözleşmelerinde taraf olmaları nedeniyle, ikincisi ise üretim faaliyetlerinin fiyatlara yansıyan sonuçlarını (girdi ve çıktı fiyatlarının gelişimini) görmek amacıyla izlenir. Ancak sanılanın aksine ÜFE enflasyonu da emekçilerin (memurlar, emekliler ve işçiler) yakın takibindedir. ÜFE enflasyonunun TÜFE enflasyonu önünde gittiği bir ortamda belli bir gecikmeyle ilkinde görülen artışların ikinciye yansıtılacağı açıktır. Nitekim haziranda karşılaşılan tam da böyle bir durumdur. Bu yılın ilk altı ayında TÜFE enflasyonu yüzde 9,17 iken bu oran ÜFE enflasyonunda 15,52 olmuştur. Benzer bir durum yıllık TEFE ve ÜFE enflasyonları için de geçerlidir. Bu oranlar sırasıyla yüzde 15,39 ve 23,7 olmuştur. Yani, üretici fiyatlarının belli bir gecikmeyle ileriki aylarda tüketici fiyatlarına yansıtılmasıyla memurlara ve emekçilere temmuzda yapılan zamların bir kısmı geri alınmış olacaktır.

Görülüyor ki, enflasyon verileri her kesimi yakından ilgilendiren çok önemli bir makro ekonomik gösterge veya değişken. Bu önemi nedeniyle enflasyonun hem doğru hesaplanması hem de sağlıklı bir şekilde öngörülmesi gerekiyor.
Gelin, bunun tartışmasını da gelecek yazıya bırakalım.